İyinin zıddı mükemmeldir

BİLGEHAN UÇAK

Kadıköy’ün arka sokakları heceleri alabildiğine uzatılmış ‘boza’ sesleriyle yankılanıyor.

Havanın soğuğuna karşı geniş kalçalı kadehte iki parmak konyak.

Masamda Sevan Nişanyan’ın Liber Plus’tan çıkan yeni kitapları; ‘Halim ile Selim’i karıştırıyorum, ‘Çağdaş Türkçenin Etimoloji Sözlüğü’ kocaman cüssesiyle sırasını bekliyor, ‘İyimser Zamanlar’da çeşitli makaleleri derlenmiş.

Sevan’ı bir kez gördüm.

Şirince adlı cennet bahçesinde, küçük havuzun üstünde rengârenk çiçek yaprakları vardı, “Siz cenneti keşfetmişsiniz” diyen dedeme, “Ben cenneti keşfetmedim, inşa ettim” demişti.

Biraz sohbet etmiştik.

Önce oteli, ardından da o muhteşem Matematik Köyü’nü gezdirmişti bize.

“Merdiveni beğenmedim, yıkıp yeniden yapacağım.”

Taraf’taydık ikimiz de: ben yeniyetme muhabir, o, gazetenin en ne yapacağı kestirilemeyen yazarı.

Bir akşam, Yasemin Eminli ile gece nöbetindeyiz, İstanbul baskısı geldi, “kullanışlı aptallar” ile ne idüğü belirsiz polis bozmaları -Dupond ile Dupont- vinyette sıra sıra, bir tek Sevan yok.

“Çok tepki çekiyor,” demişti, “gazeteyi almıyor insanlar.”

Ben ‘Kelimebaz’ı hiç kaçırmıyordum; Sevan da tepki çekebilme ihtimallerini.

Öyle bir an geldi ki, Atatürkçü, dindar, feminist, Kürt, Türk hiç fark etmeden Sevan’a tepki göstermeye başladı.

Ahmet Altan, “Üzer tabii” başlıklı yazıyı basmayınca da olan oldu, Sevan gazeteden ayrıldı.

Hâlâ merak ederim, bir kişi çıkıp Ahmet Altan’la Sevan Nişanyan’ın arasını neden bulmadı gazetede diye…

Ahmet Altan’ın Hürriyet’te Sevan’ı ya da Sevan’ın blog’unda Ahmet Altan’ı anlattığı yazılara bakın, bu uzlaşmanın ne kadar kolay olabileceğini görürsünüz…

Neyse, “geçmiş bir daha gelmeyecek zamanlar” artık…

Kitaplar aslında o günlerin ürünü.

Nişanyan’ın ikinci defa hapse girmesine sebep olan üst üste yazdığı ‘Feriştah’ ile ‘Melek’ yazılarıydı sanırım.

‘Halim ile Selim’, dindarlarla yapmaya çalıştığı tartışmanın –‘diyalektik’- sonucunda ortaya çıktı.

Bu kitapta dini, inancı, hatta inanma ihtiyacını sorguluyor.

‘İyimser Zamanlar’ için de gene aynı dönemin kitabı diyebilirim.

Bu ilk ciltte, 2007 ile 2012 arasındaki yazıları, konferansları, mektup ve notları yer alıyor.

O yazıların bir bölümünü HerTaraf’ta okuduğumu şimdi kitabı karıştırırken anımsıyorum.

Ama Sevan Nişanyan üstüne yazarken hep bir şey tutuyor elimi.

Reşat Nuri’nin ‘Acımak’ romanının ilk sayfaları…

Maarif Müdürü Tevfik Bey, kasabanın en maruf simalarından muallim Zehra Hanım’ı Mebus Şerif Halil Bey’e takdim ederken şöyle der: “Doğruluk temizlik fedakârlık hastalığı onda insanlığın en kıymetli bir kabiliyetini öldürmüştü: Acımak kabiliyeti... Zehraya hissiz bir kadın denemez... Bilâkis geniş bir ruhu var. Güzel doğru temiz şeyleri çılgınca sevebilir onlar için her fedakârlığı yapıyor. Fakat zaafa düşkünlüğe çirkinliğe acımıyor. Sadece kızıyor hırçınlaşıyor. Kabahatli insan düşkün insan onun gözünde ekin tarlalarında bitmiş muzır otlar gibidir. Onu acımadan söküp atıyor. Yapılmış bir fenalık için mazeret tanımıyor.”

Sevan Nişanyan’ın da bu hastalıktan duçar olduğunu düşünüyorum.

İşte şu sözlük…

Kelimebaz yazılarından birinde, yanlış hatırlamıyorsam İngilizce-Soğdca sözlük çıktı diye bayram ettiğini, yıllardır bu sözlüğü beklediğini, şimdi roman okur gibi sözlük okuyacağını söylemişti.

Türkçenin en iyi etimolojik sözlüğünü yazan, Matematik Köyü’nü inşa edebilmek için herkese meydan okuyan, en belalı zamanda ‘Yanlış Cumhuriyet’i yayımlayan biri…

Janus’un öteki yüzü için de birçok şey söylenebilir maalesef.

Ama “iyinin zıddı mükemmeldir” derler ya, artık Sevan Nişanyan’ın kalıcı birşeyler yazmaya zorlaması gerektiğine de gönülden inanıyorum.

Bu birikim, “şimdi yazsam bazı yerlerini daha farklı yazardım” diye başladığı ‘Yanlış Cumhuriyet’ten de, Halim’le Selim atışmasından da, ‘Aslanlı Yol’dan da fazlasını hak ediyor çünkü.

Matematik Köyü kadar kalıcı bir şey yazmaktan bahsediyorum.

Bozacılar geçmese de sokaklarından Samos rüzgârlarını dinleyerek yazabilir herhalde.

Nişanyan Sözlük

Çağdaş Türkçenin
Etimolojisi

Sevan Nişanyan

Liber Plus Yayınları

1064 sayfa.