VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ermenistan’ı memleket bilen Ezidiler

Jasem Mahmudyan’a, Irak’a gidip Ezidilerin kutsal mekânı Laleş’i ziyaret edip etmediğini sordum; etmediğini söyledi. Sincar’da yaşanan trajik olayların, Ezidi cemaatinin tamamı üzerinde sarsıcı etkileri olmuş; bazı aileler geçici olarak Ermenistan’a sığınmış ama sonrasında Avrupa’ya geçmişler. Alakyaz’dan Irak gerçekten de çok uzak görünüyordu.

Yerevan’dan Aparan bölgesine doğru yola çıktığımızda kar başladı. Arabayla, yaklaşık 65 kilometre mesafede bulunan bir Ezidi köyüne gidiyorduk. Rakımı 1800 metreyi aşan bir platoda bulunması nedeniyle, bu bölgede iklim ilkbaharda bile sert. Otobandan çıktığınız anda yollar berbat bir hal alıyor – sanki Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana en ufak bir bakım çalışması yapılmamış.
Ezidi köylerine giderken aklımda birçok soru vardı. Ermenistan’ın en büyük etno-dinsel azınlığı, ülkede yaşanan değişimlere nasıl bakıyordu? Hayatlarında herhangi bir değişiklik olmuş muydu? Ortadoğu’da yaşanan şiddet dolu olaylar ve Irak’taki Ezidilerin uğradığı soykırım, onları ve Ezidi (veya) Kürt olarak taşıdıkları kimliğe dair o ezeli tartışmayı nasıl etkilemişti?
Ezidiler, Ermenistan’ın en büyük etno-dinsel azınlığını oluşturuyor. 2011 nüfus sayımına göre, o dönemde Ermenistan’da 35.272 Ezidi yaşıyordu. 1989’da, Sovyet döneminde yapılan son nüfus sayımında bu sayı çok daha yüksekmiş: 52.700. Sovyetlerin yıkılmasını takip eden sert koşullar (1988 depremi, ekonomik çöküş, Azerbaycan’la savaş, Türkiye’nin süregiden ambargosu), birçoğunu göçe zorlamış. Ermenistan’da halen, Aparan, Talin ve Armavir bölgelerinde toplam 22 Ezidi topluluğu bulunuyor. 
Alakyaz’daki topluluğun lideri Jasem Mahmudyan, 11 köyden oluşan bu topluluğun nüfusunun üçte birinin, 90’lı yıllarda, o dönemde yaşanan zorluklar nedeniyle göç ettiğini söylüyor. Çoğu, Kuzey Kafkasya’nın Rusya’ya ait bölgesindeki Krasnodar’a gitmiş. “Krasnodar’daki Neberjay köyünde sadece bizim köyden giden göçmenler yaşıyor. Nor [Yeni] Alakyaz diyoruz oraya” diyor. Sibirya’daki Çelyabinsk’e gidenler de olmuş. 
Ermenistan’daki Ezidi ibadethanelerinin sayısı hızla artıyor; her yerde yenileri inşa ediliyor. Bunların en önemlisi, Aknalıç’ta inşa edilmekte olan, “dünyanın en büyük Ezidi ibadethanesi.” Finansmanını, Moskova’da yaşayan Ermenistanlı Ezidi iş adamı Mirza Sloyan yapıyor. Ancak, bir internet gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Boris Muraz’a göre “bu yapılarda dinî bir hayat yok. Ezidiler arasında bir cemaat hayatı söz konusu değil. Bunun nedeni, okulları ve dinî hayatları olmaması. Cemaat hayatı düğünler ve cenazelerden ibaret.” Muraz, bu eksikliğin sorumluluğunu Ermenistan devletine yüklemiyor; cemaatlerinin gelişmesine katkıda bulunmayan zengin Ezidi iş adamlarını eleştiriyor. Diasporada, kendi topluluklarının okullarını, gazetelerini ve topluluk içinde Ermeni kültürünün canlı tutulmasına dönük çalışmaları finanse etmekle kalmayıp, Ermenistan’a insani yardımda bulunan ve kalkınma projelerine destek veren iş adamlarını örnek gösteriyor.

Kültürel hayatta yoksullaşma
Ermenistan’da Ezidilerin kültürel hayatında şaşırtıcı bir zayıflama görülüyor. Geçmişte Sovyet Ermenistanı, Ezidi-Kürt kültürünün merkezlerindendi. Türkiye’de Kurmanci dilinin kullanımına karşı katı bir sansür uygulanırken, Yerevan Radyosu’nda Kürtçe programlar yayınlanıyordu, Yerevan Devlet Üniversitesi’nde Kürt dili ve tarihine dair araştırma programları vardı, çok sayıda Kürtçe kitap ve gazete yayımlanıyordu. Bugün yaşanan kültürel yoksullaşmanın kökeninde Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile, Ezidi ve Kürt aydınların yurtdışına göç etmesi bulunuyor. Boris Muraz, Ezidilerin, 12. yüzyılda Şeyh Adi’nin (ibn Musafir al-Umawi) getirdiği türden bir dinî reforma ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Kürtlük ve Ezidilik
Irak’taki olaylar ve Peşmerge kuvvetlerinin, IŞİD saldırıları karşısında Sincar’ı terk ederek oradaki Ezidi nüfusu cihatçıların eline bırakması, o eski tartışmayı tekrar alevlendirdi: Ezidiler dinî diğerlerinden farklı olan Kürtler midir, yoksa farklı bir etnik topluluk mudur? Sovyetler döneminde, resmî belgelerde Ezidi olarak tanımlanıyorlardı. Alakyaz’da bu konuda konuştuğum insanlar, kendilerine ait bir dinî inançları olsa da, Kürt ulusunun parçası olduklarını söylediler. Peki, hepsinin dili aynı, yani Kurmanci değil miydi? Birkaç kilometre ötedeki Camişlu köyünde, Nasıryan ailesini ziyaret ettim. Evin en büyük oğlu, köyün okulunun öğretmeniymiş; matematik ve Ezidice dersleri veriyormuş. Ona Ezidi dilinin Kürtçeyle aynı olup olmadığını sorduğumda, yanıtı şöyle oldu: “Ben Ezidice öğretiyorum. Biz Kürt değiliz, Ezidi’yiz.”
Jasem Mahmudyan’ın oğlu, eski milletvekili Rustam Mahmudyan, bu bitmeyen kimlik tartışmasının, cemaatin enerjisini tükettiği görüşünde. Ona göre, günümüzde bu tartışmada üç taraf bulunuyor: “Biz Ezidi’yiz” diyenler; “Biz Kürt’üz” diyenler; “Bizi Ezidi Kürt’üz” diyenler. Mahmudyan, “Ezidilik vardır ama Kürtlere karşı kullanılmamalıdır” diyor. 
Rustam Mahmudyan’ın ve Ezidi topluluğunun diğer üyelerinin çabaları sonucunda, 16 Ocak 2018’de Ermenistan Parlamentosu, 2014’te Sincar’da olanları soykırım olarak tanımış. Ezidi Soykırımı’nı, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası düzeyde yeterince tanınmamasının sonucu olarak gören Mahmudyan, “1915 Soykırımı tanınmış olsaydı, uluslararası camia soykırımları önleyecek bir mekanizma oluştururdu, böyle bir mekanizma olsaydı Ezidi Soykırımı da olmazdı” diyor.

Sincar travması
Jasem Mahmudyan’a, Irak’a gidip Ezidilerin kutsal mekânı Laleş’i ziyaret edip etmediğini sordum; etmediğini söyledi. Sincar’da yaşanan trajik olayların, Ezidi cemaatinin tamamı üzerinde sarsıcı etkileri olmuş; bazı aileler geçici olarak Ermenistan’a sığınmış ama sonrasında Avrupa’ya geçmişler. Alakyaz’dan Irak gerçekten de çok uzak görünüyordu.
Boris Muraz, 2014’te, Sincar olaylarının ardından, Ermenistan’dan Irak’a tek bir Ezidi gönüllünün bile gitmediğinin, ama –Azerbaycan’ın Karabağ cephesine saldırmasıyla– 2016 Nisanı’nda yaşanan savaş sırasında, çok sayıda Ezidi’nin gönüllü olarak Ermenistan silahlı kuvvetlerine katıldığının çiziyor.
Ermenistan’da 2018’de yaşanan olaylar da (Kadife Devrim) şimdiden gerilerde kalmış. Konuşmamıza katılan bir köylü, “Ekonomide durum çok karışık” diyerek, temel tüketim ürünleri fiyatlarındaki yükselişten şikâyet ediyor. Fakat 1990’larda yaşanan dış göç durmuş gibi görünüyor. Konuştuğum ailelerin çoğu, atalarının Birinci Dünya Savaşı sırasında, şu anda Türkiye sınırları içinde olan Kars’tan geldiğini söyledi. Jasem Mahmudyan “Biz Ermenistan’da kendimizi çok iyi hissediyoruz” diyor. Tüm Ezidiler gibi, o da halkının kendine özgü kültüründen büyük bir gurur duyuyor: “Eski, pagan dinimizi muhafaza etmişiz; bizim halkımızın kökenleri çok derinlerdedir” diyor.
Boris Muraz, Ezidilerin Ermenistan’da ayrımcılığa uğrayıp uğramadığına dair sorumu şöyle yanıtlıyor: “Okulda ayrımcılık var. Ermeni Kilisesi’ne dair dersler herkes için zorunlu.” Bu ders için, çocuklara, Ezidi dini de dahil olmak üzere, çeşitli dinler arasında seçim yapma hakkı tanınmasının doğru olacağını düşünüyor. 
Peki, Ermenistan’da Ezidiler açısından ne değişti? Rustam Mahmudyan “Hiçbir şey” diyor. Boriz Muraz ise, “Etnik azınlıkların resmî temsilcisi yine etnik olarak Ermeni, Vartan Asadryan” diye yanıt veriyor.

(Nasıryan Ailesi evinde. FOTO: Vicken Cheterian)