YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

İrkilmeden izlemek mümkün mü?

Olayın medyaya yansımasının ardından neyse ki büyük gürültü koptu, peş peşe tepkiler geldi, bilhassa yayıncılık açısından art arda şikâyetler ve suç duyuruları yapıldı. Bunların hepsi önemli. Fakat olayın bir de bu toprakların tarihi açısından irkiltici bir boyutu var.

12 Mayıs Pazar günü sosyal medyada dolanırken denk geldim videoya. ATV’de bir program. İftar programı. Nihat Hatipoğlu sunuyor. Bir çocuk çıkarmışlar sahneye. Sosyal medyada videoyu paylaşanlar “13 yaşındaki çocuk canlı yayında Müslüman oldu” başlığını kullanmış. Hissettim. Çocuk Ermeni olabilirdi. Açtım baktım. Öyle.
13 yaşında şaşkın bir çocuk. Biraz da heyecanlı. Sultanahmet Meydanı’nda, büyük bir kalabalığın karşısına çıkmış. O ânın izlenen bir kanalda canlı yayınlandığını biliyor mu, bilinmez. Hatipoğlu çocuğun yaşını ve ismini söylüyor. Sonra konuşmaya başlıyor. Çocuk Müslüman olacağı için babaya-anneye sormaya gerek yokmuş ama televizyonda oldukları için annesini aramışlar, dediğine göre onayını almışlar. Hatipoğlu çocukla konuşurken ve kimliğini sorarken, bir yerde “Ermeni kökenli bir Türk’sün” de diyor. Sonra da çocuğa kelimeişehadet getirtiyor. 
Olayın o kadar çok irkiltici boyutu var ki. Hepsinden önemlisi, elbette, 13 yaşında bir çocuğun böyle bir canlı yayına, yani bir tür şova alet edilmesi. Çocuk ister Hıristiyan olsun, ister başka bir dine geçsin, bunun bu şekilde sunulması her şeyden önce kabul edilemez. Kaldı ki İslam gelenekleri her ne kadar izin verse de, 13 yaşında bir çocuğun din değiştirmesi de başlı başına bir meseledir. Çocuk hakları açısından baktığımızda burada da zaten çok büyük bir problem vardır. Çocuğun kim tarafından yönlendirildiğini bilemeyeceğimiz durumlar olur. Neresinden baksan çok büyük mesele.
Olayın medyaya yansımasının ardından neyse ki büyük gürültü koptu, peş peşe tepkiler geldi, bilhassa yayıncılık açısından art arda şikâyetler ve suç duyuruları yapıldı. Bunların hepsi önemli. Fakat olayın bir de, bu toprakların tarihi açısından irkiltici bir boyutu var. 
1915 ve sonrasından bahsediyorum elbette. Soykırım sonrasında annesini ve babasını yitiren binlerce erkek çocuk Müslümanlaşmak zorunda kalırken, binlerce kız çocuk da yine Müslümanlaş(tırıl)ıp evlendirilmişti. Bu kuşağın torunları hâlâ bu hikâyeleri anlatır, döneme dair tanıklıklarda da sıklıkla bu örneklere rastlarız. 
Soykırımın hâlâ görülen izleri ve kanıtlarıdır bunlar. Gün geçmez ki biri Agos’a başvurup “Dedem/Ninem meğerse Ermeni’ymiş; köklerimizi nasıl buluruz, biz şimdi ne yapmalıyız?” diye sormasın. 
Bu topraklar böyle hikâyelerle, travmalarla dolu. Anadolu’ya, Suriye ve Irak çöllerine dağılan binlerce çocuğun torunu, kendi kimliğini ve dört bir yana saçılmış, kimi Müslümanlaştırılmış, kimi kimliğini koruyabilmiş, kimi tekrar Hıristiyanlığa dönmüş akrabalarını arıyor hâlâ. 
Soykırımın on binlerce insanı yok etmenin ve koca bir nüfusu bu topraklardan silmenin yanısıra bir de böyle bir sonucu oldu. Kendilerini, benliklerini, dinlerini, köklerini, yaşadıkları toprakları, akrabalarını arayan on binlerce insan. Ve bu insanlar orta yerde dururken hâlâ, 104 yıl sonra, resmî söylemlerin tekrar edilmesi.
Yayının o kısa kaydını izlerken bunları düşündüm. Sığındıkları, teslim edildikleri ya da onları alıkoyan ailelerin yanında kâh iyi niyetle (hayatta kalsınlar diye), kâh bir politika olarak Müslümanlaştırılan Ermeni çocukları düşündüm.
11 Mayıs akşamı ATV’de olup bitenler bir anlamda bu tarihin de bir yansıması değil mi? 12 yıldır Türkiye’de olan Ermenistanlı bir çocuk. Belki birileri onu yönlendirdi, belki ne olduğunu anlamadan, bunu kendi isteğiyle yaptı. Bunun bir önemi yok. O yayındaki şaşkın hali ve Hatipoğlu’nun “Ermeni kökenli bir Türk’sün” demesini, heceleterek kelimeişehadet getirtmesini, yukarıda özetlemeye çalıştığım bütün bu tarihi hatırlamadan izlemek mümkün mü? 
Çocuğun annesi, Agos’a yaptığı açıklamada “Hâlâ ne olduğunun bilincinde değil” diyor. Çok normal. O yaşta bir çocuk ne olduğunun bilincinde olmayabilir, olmaz da. Ama onu o yayına çıkaranların ne olduğunun bilincinde olması gerekirdi. Hem bir çocuğun canlı yayında –ailesi onay verse bile– din değiştirmesinin sakıncalarının, hem de bir Ermeni çocuğu bu şekilde Müslümanlaştırırken bu ülkenin tarihinin bilincinde olmaları gerekirdi. Bilmiyorum, belki de çok şey bekliyorum. Belki değil, kesinlikle çok şey bekliyorum.
Başlıkta da dediğim gibi, yayını irkilmeden izlemek mümkün değildi. Ama bir an düşününce, dedesi ya da ninesi 100 yıl öncesinin koşullarında Müslümanlaşmış olanların torunları acaba bu yayını hangi hislerle izlediler? Hayal etmek öyle zor ki.