Acemoğlu'ndan uyarılar: "Büyük ihtimalle henüz en kötü kısmı başlamadı"

Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu çalkantı sürüyor. Açıklanan işsizlik yüzde 15’lere yaklaşırken, açıklanan enflasyon da yüzde 20’ler civarına yerleşmiş durumda. Dolar/TL uzun süre 6 TL civarında ve üzerinde seyretti. Uluslararası raporlar Türkiye ekonomisinin geleceğine dair olumlu öngörülerde bulunmuyor. Öte yandan bilhassa son üç yıldır Türkiye’ye dair “Hukukun üstünlüğü kurulmazsa ekonomi de iyiye gitmez” uyarıları yapılmaktaydı. Tüm bu tabloyu MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) iktisat profesörü olan ve uluslararası ödüllere sahip Daron Acemoğlu ile konuştuk. “Dünyada en çok alıntı yapılan 10 ekonomist” arasında gösterilen Acemoğlu’nun önemli uyarıları var.

Türkiye’nin zaten zayıf olan ekonomik durumu, pek çok kişiyi ikna etmeyen İstanbul seçimlerinin tekrar edilmesi kararıyla yeni bir görünüm kazandı. Dolar/TL, 6 liranın üzerine yerleşmiş görünüyor. Uzun süredir “Hukukun üstünlüğü kurulmazsa ekonomi de sağlıklı yürümez” uyarıları yapılıyordu Türkiye için. Bu son gelişmeyle Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor, Türkiye’yi neler bekliyor?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesi kararı uluslararası kamuoyunu şoke etti. Türkiye demokrasisi, sahip olduğu azıcık inandırıcılığı da kaybetti. Bu durum ekonomi açısından kötüye işarettir.
Birkaç yıldır Türkiye’yi, her şeye rağmen, gelişmekte olan ekonomiler portföyü içinde değerlendirerek ‘idare eden’ yabancı yatırımcılar, bu tutumlarını gözden geçirmeye başladılar bile.
Fakat mesele yabancı yatırımcıların görüşlerinden ibaret değil. Ancak sağlam ekonomi kurumları, hukukun üstünlüğünü ayakta tutan yasal kurumları ve bu kurumları destekleyen güvenilir demokratik bir yönetimi olan ülkeler uzun vadeli olarak sürdürülebilir bir büyüme yakalayabilirler. Türkiye hiçbir zaman geniş, kapsayıcı ekonomi kurumlarına sahip bir ülke olmadı ve hiçbir zaman tamamıyla demokratik bir siyasi sistem inşa edemedi. Fakat on yıldır işler daha da kötüye gidiyor. Bu da her şeyden önce Türkiye şirketlerinin sağlığı ve potansiyeli ile Türkiye vatandaşlarının refahı açısından önem taşıyor.

Dolar/TL’nin yükselmesi ekonomi yönetimini de zorluyor. Önceki hafta Türkiye bankaları uluslararası piyasalarda 4,5 milyar ABD Doları sattı. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin hızla eridiği belirtiliyor, bütçe de açık veriyor. 2018 ve 2019’un ilk dört ayı karşılaştırıldığında, toplam giderlerin yüzde 29 arttığı görülüyor. Bu sağlıklı bir gidişat mı?
Türkiye’de neredeyse beş yıldır bir “aşırı sıcak seçim ekonomisi” söz konusuydu. Bu, devlet harcamalarında ve kredilerde ekonominin ihtiyacını ötesinde bir genişleme anlamına geliyordu. Cari işlem açığı ve liranın değerinin düşmesi, bunun sonuçları. Kamu maliyesinin durumu daha da sorunlu; orada durum, kamu kuruluşları aracılığıyla verilen örtük garantiler nedeniyle, göründüğünden bile kötü olabilir. Her şey sağlıksız ve çok riskli görünüyor.

Türkiye’nin bir krize doğru sürüklendiği söylenebilir mi? 
Vaziyet pek iyi görünmüyor. Büyük ihtimalle henüz en kötü kısmı başlamadı. Yerel seçimler yaklaşırken hükümet çok harcama yaptı ve devlet bankaları kredileri genişletti – o kadar ki, özel bankaların uyguladığı sıkı politika, devlet bankalarının kredilerindeki artış nedeniyle reel sektörü etkilemedi. Fakat bu geçici bir durum. Kredi genişlemesi durduğunda –ki eninde sonunda bu olacak–, özellikle inşaat sektöründeki birçok şirketin bilançosundaki sorunların ne kadar derin olduğu ortaya çıkacak. O noktada Türkiye’nin orta ölçekli mi yoksa büyük bir sorunla mı karşı karşıya olduğu daha kolay görülebilecek (sorunun küçük olması ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu varsayabiliriz).
Orta ölçekli bir sorunla, yabancı sermaye girişleriyle baş edilebilirdi. Fakat şimdi, Türkiye siyasetine ve ekonomisine yönelik güven dibe vurmuşken, bu ihtimal çok düşük.

ABD ile Çin arasındaki ekonomik gerilim yükseliyor, ABD-İran ilişkileri de gerilmiş durumda. Bu iki gerilim global ekonomiyi ve bu çerçevede Türkiye’yi nasıl etkiler? 
Türkiye bir çok başka gelişmekte olan ülke gibi şu anda çapraz ateş altında. Hem siyasi, hem de iktisadi açıdan bir belirsizlik döneminden geçiyoruz.
Birçok konuda berbat bir performans sergileyen Trump yönetiminin Ortadoğu’ya, özellikle İran’a yönelik politikaları da çok sorunlu. İzlediği saldırgan politikalar, uluslararası, küresel ve finansal sistemde riskler ve tehditler oluşturuyor.
Bununla birlikte, ABD-Çin ilişkilerinde Trump’ı da aşan sorunlar var. Trump, o tipik, abartılı –ve bilgi eksikliğiyle malul– üslubuyla ticaret açığına odaklansa da, asıl mesele o değil. Asıl mesele, fikrî mülkiyet haklarının korunması ve teknoloji hırsızlığının engellenmesi. Neredeyse 20 yıldır süren bu meselenin üstüne gitmediği için ABD’nin önceki yönetimi de kabahatli. Çin’le yaşanan bütün gerginliğe rağmen, Trump da açık bir şekilde uğraşmıyor bu konuyla. Çin’in teknoloji hırsızlığı yani ABD ve Avrupa teknolojisini çalması ise Çin’den kaynaklanıyor; müzakerelerin merkezinde de bu mesele yer almalı. Fakat Çin’in tutumunu değiştirmeye yanaşmadığı tek konu bu. Çünkü söz konusu olan, Çin için varoluşsal bir mesele. Hakkında coşkulu –ve yine, genellikle bilgi eksikliğiyle malul– yorumlar yapılmasına ve araştırma-geliştirme ve benzer faaliyetlere yüz milyarlarca dolar akıtıyor olmasına rağmen, inovasyon ve teknoloji yaratma konusunda başarısız olan Çin, bu açığını, uluslararası şirketlerin fikrî mülkiyet haklarını ihlal ederek ve teknolojilerini çalarak kapatıyor. Bu konuda geri adım atmak, Çin’de bir krize yol açabilir. Geri adım atmamak ise ABD-Çin ilişkilerini çetrefilleştirecektir. Trump yönetiminin meseleleri net olarak kavramakta zorluk çektiği göz önünde bulundurulursa, müzakerelerin sonucu, fikrî mülkiyet hakları ve teknoloji hırsızlığı meselelerine el atılmadan, ABD-Çin ticaret açığını kapamaya dönük birtakım yetersiz önlemler alınması olabilir. Fakat daha büyük bir ihtimalle, bu müzakereler, Türkiye ve birçok diğer gelişmekte olan pazarı çok belirsiz bir konuma sokacak olan, artan gerilimlerle sonuçlanacak. Belirsizliklerle dolu zamanlardan geçiyoruz.




Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE