YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

İçimizdeki Pontus

Bu da yetmez bir de Topal Osman benzeri figürler devreye sokulur. Üstelik bunu devreye sokanlar yıllar boyu kendilerini İttihatçı zihniyetten ayrı gibi sunmaya gayret eden Türkiye İslamcılarıdır. Bu gayretin “iktidar”ı kaybetme ihtimali belirene kadar sürmesi ne kadar da açıklayıcı...

Öncelikle tablonun net tarifini yapalım: İktidar görmüş Türkiye siyasal İslamcılığının, iktidarı kaybetme ihtimalı karşısında ne kadar ırkçılaşabileceğini  canlı olarak seyrediyoruz şu günlerde. Bunu derken hemen şu eklemeyi de yapmalıyım. Belli ki içlerinde varmış. Yoksa nereden peydahlanacak bu kadar laf?
Meselemiz belli. Pontus. İstanbul’un Seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tekrar edilen seçimi de kazanması gayet muhtemel hale gelince AKP tarafından ortaya atılan bir -kendi akıllarınca- suçlama bu. Pontuslu olmak. 
Nereden çıktı derseniz o da şu: İlk seçimden sonra bir Yunan gazetesi -mealen- “Seçimi Kazanan Pontuslu Siyasetçi” diye bir başlık kullanmış. Bu haber, Türk karasularına girince AKP medyası tarafından köpürtüldü. Gazete, İndependent Türkiye sitesine verdiği röportajda “Biz Pontus’u coğrafi bir terim olarak kullanırız” dese de AKP istediğini almıştı. Hücum başlayabilirdi.
Süreci adım adım özetlemenin gereği yok. Iş geldi dayandı “Topal Osman Pontuslu Rumlara ne yaptıysa, aynısı yapılır” demeye. AKP’li Nurettin Canikli şöyle dedi:
“Topal Osman Ağa’nın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontuslulara karşı, bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin benzerini şu anda yine biz torunları tarafından verilmesiyle karşı karşıyayız. Daha doğrusu böyle bir yükle, böyle bir sorumlulukla karşı karşıyayız. O zaman Topal Osman Ağa hangi amaçla kime karşı bu mücadeleyi vermişse şimdi de aynı hain projeyi hayata geçirmek isteyenlere karşı o projeyi inşallah biz akamete uğratmak için Giresunlular olarak bu çalışmayı sürdüreceğiz” 
Hatırlayalım Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçtiğimiz hafta şunları söylemişti:
“Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinopol değil, ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var. 22 gün sonra burasının nereden nereye geldiğini tam manasıyla ortaya koymak için gece demeden, gündüz demeden tüm kardeşlerimize ulaşmamız lazım..”
Irkçılık, hele Rumlara, Yunanlara karşı ırkçılık hiçbir zaman bu topraklardan eksik olmadı ama bir seçim bahsinde hele bu seviyelerde dillendirilmesi doğrusu yeni bir “açılım”.
Bu açıklamaların hele ki “Topal Osman” gibi katliamcı bir isimle bir siyasetçinin tehdit edilmesinin korkunçluğuna geçmeden önce Pontus meselesinin tarihçesine çok kısaca göz atmak gerekmez mi?
Bilindiği üzere 1914 sonrasında gerek Ege, gerek Trakya gerekse Karadeniz kıyılarındaki Rum nufüsun tedhiş yöntemiyle göçe zorlanması bir devlet politikası idi. Michel Bruneau “Küçük Asya’dan Türkiye’ye/ Azınlıklar, Etnik Milli Homojenleştirme, Diasporalar” kitabında (İletişim Yayınları, 2018) durumu şöyle tarif eder:
“1915 Mart -Eylül arasında Trakya’nın, Marmara Denizi adalarının, Çanakkale Boğazı ve kısmen İstanbul Boğazı’nın Rum ahalileri tahliye edildi. Evler yakıldı ve yağma edildi., acımasız cinayetler ve işkenceler vuku buldu. Yunanistan’ın Konstantinopolis ve Petrograd Sefaret raporları , topluluklar en kötü şartlarda zorla yürütülerek kış ortasında Anadolu’nun iç bölgelerine gönderildiği sırada çıkarılan köy yangınlarını veya evlerin Müslüman muhacirlere verilmek üzere müsadere edilişini ayrıntılı olarak ortaya koymaktadır. Burada özellikle Rus ordusu tarafından işgal edilmemiş Pontus tarafı (Vazelan, Samsun, özellikle de Bafra, Kerasunt kazaları çevresindeki Trabzon hinterlandının köyleri) ve tümü Hıristiyan olan 36.000 sakiniyle bu yakanın Smyrna’dan sonra ikinci önemli şehri olan Ayvalık (Kydonia) söz konusudur. Bu tehcir yürüyüşlerine maruz kalmış Rum mülteciler çok yüksek bir ölüm oranına neden olan açlığın, soğuğun, hastalığın kurbanı oldular.” (sayfa 188)
1914’ten başlayan sistemli bir imha politikasının kurbanları arasındadır Pontuslular. Hele ki 1920’lerde Topal Osman gibi katliamcı isimlerin de işe koyulmasıyla  Rum nüfus tamamen yok edilmiş, kimileri de Müslümanlaşmayı seçmiştir.* 
Türkiye’de İslamcısıyla, Türkçüsüyle milliyetçilik şöyle işler: Hem katliam yapılır hem de canını kurtarmak için Müslüman olmayı seçenler kuşaklar boyu suçlanır. Ermeni meselesinde de böyledir bu ve hatta bu formül esas olarak Ermeni meselesinde kullanılagelmiştir. 
Bu da yetmez bir de az evvel bahsettiğim gibi Topal Osman benzeri figürler devreye sokulur. Üstelik bunu devreye sokanlar yıllar boyu kendilerini İttihatçı zihniyetten ayrı gibi sunmaya gayret eden Türkiye İslamcılarıdır. Bu gayretin “iktidar”ı kaybetme ihtimali belirene kadar sürmesi ne kadar da açıklayıcıdır.  Anlayana.
Neyse ne diyorduk, devlet mantığı böyle kurulunca ve İslamcısı, milliyetçisi ve solcu görünümlü milliyetçisi de bu mantığı benimseyince  o ırkçı koroya katılmak, en geçerli siyaset vizesi oldu. Pontuslu sanılmamak, Ermeni sanılmamak için en sert, en cerahat dolu lafları olur olmaz boca edivermek, bir rutin oldu.
Türkiye’de siyaset böyle kuruldu. Ve ne yazık ki böyle devam ediyor. Ve Ekrem İmamoğlu da kendine doğrultulan bu silahı alıp kendi şakağına dayamadan duramıyor. Halimiz o kadar acıklı ki. 100 yıldır bir gram yol katedemediğimiz o kadar ortada ki.
Bütün bu karalama kampanyası içinde İmamoğlu’nun Trabzon’da, Giresun’da, Ordu’da gördüğü ilgiye bakarak teselli bulabilir miyiz? “Toplum bu ırkçı propagandaya kulak asmıyor” diyebilir miyiz? Bardağın dolu tarafından bakarsak belki deriz. Ama tüm bu tablonun siyasi konjonktüre bağlı olduğunu bilmekte fayda var. Ve belli ki soyismine de bakarak İmamoğlu’nun “o taraklarda bezi olmadığı”na duyulan inancın da etkili olduğunu hesaba katmak gerekebilir. 
Şöyle bağlayalım en iyisi. Peki ya günün birinde kendini Müslümanlaş(tırıl)mış birisi olarak tanımlayan bir siyasetçi meydana çıkarsa. Ne yapacağız? Onu gerçekten Topal Osman’lara mı kurban edeceğiz? 

* Burada elbette tek bir dönemde ve tek bir nedenle Müslümanlaşmış bir topluluktan bahsetmiyoruz. Vaka hayli geniş ve uzun bir zaman aralığına yayılmakta. Müslümanlaşmış Rumlar hakkında şu kaynaklara bakılabilir: Tarihçi Zeynep Türkyılmaz ile söyleşi: Pontus'un kripto-Hıristiyan Rumları İslam ve Hıristiyanlık Arasında (repairfuture.net) ; 19. Yüzyıl Osmanlı Devleti'nde İhtida ve İrtidad, Selim Deringil  (İletişim Yayınları, 2017); Araştırmacı Ari Çokona ile söyleşi: Anadolu'nun Unutulan Rum Nüfusu (Agos)