İstanbul’da ilk Ermenice podcast: Sabes

İstanbul’da Batı Ermenicesinde yayın yapan ilk podcast kanalı Sabes (Şöyle ki), yayın hayatına başladı. Şara Maraşlıyan ve Sarem Külegeç’in hazırladığı programda, her ay üç ayrı konukla bir sanat eseri üzerine sohbet edilecek.

İstanbul’da Batı Ermenicesinde yayın yapan ilk podcast kanalı Sabes (Şöyle ki), yayın hayatına başladı. Şara Maraşlıyan ve Sarem Külegeç’in hazırladığı programda, her ay üç ayrı konukla bir sanat eseri üzerine sohbet edilecek. Haziran ayında ilk üç bölümü yayınlanan Sabes’i, kurucuları Maraşlıyan ve Külegeç’le konuştuk.

Sabes nasıl bir ihtiyaçla doğdu?

Şara Maraşlıyan: Bir dönem, özellikle girişimcilik, felsefe, kişisel gelişim üzerine çok fazla Türkçe ve İngilizce podcast’ler dinliyordum. “Bu konularda Ermenice podcast’ler varsa onları da dinleyeyim” dedim ve olmadığını fark ettim. “Kimse yapmadıysa ben yapayım” diye düşündüm. Fikrimi Sarem’le paylaştım ve birlikte bu işe giriştik. Tek başıma işi yapamazdım, güvenebileceğim bir arkadaşımın desteğine ihtiyacım vardı. Proje fikri bana, konsept ve içerik tasarımı Sarem’e ait. Bana kalsa ben yine kişisel gelişim ve felsefe alanında insanlarla birebir sohbetler yapacaktım.

Sarem Külegeç: Bense daha önce podcast dinlememiştim, Şara sayesinde bu dünyayı biraz tanıdım. Ermenice, hayatta öncelik verdiğim konulardan biri. Dili hayatın içinde daha çok ve daha cesurca kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Ermeniceme yeterince güvendiğimi de, illa podcast olsun diye düşündüğümü de söyleyemem. Ama bu proje hem Ermenice bir şeyler üretmek, hem de zihnimde biriken birçok sanat eserine dair konuşmalar yapmak için bir fırsattı.

Konuları nasıl belirliyorsunuz?

ŞM: Bu projeyi hayata geçirmeye karar verdikten sonra, yaklaşık üç ay boyunca haftada bir toplantı yaptık. Neler bizi etkiliyor? Hangi konular insanların ilgisini çekebilir? İnsanlara neleri tanıtmak istiyoruz? Bu sorulardan yola çıkarak, resim, fotoğraf, edebiyat, mimari, müzik gibi alanlardan çeşitli sanat eserlerinden bir liste oluşturduk. Konukları bu listeye göre belirledik. Bu liste sürekli olarak güncelleniyor. Örneğin bir edebiyat eseri okuyoruz veya bir şarkı dinliyoruz, onu da o listeye dahil ediyoruz.

SK: Zamanla, bizi heyecanlandıran bir sürü şey birikti. Sanat eserleri beni gerçekten heyecanlandırıyor. Bir şeyler yapmamızı sağlayan da o heyecan zaten. Konunun kendisi sohbeti alıp götürüyor. Öyle olmasa biçime çok takılırız, o zaman da cesaretimizi toplayamayız.

Programlar hangi sıklıkta yayınlanacak?

SK: Programı her ay bir konu, üç konuk konseptiyle yapacağız. Yayın tarihini, başlangıçta her ayın 1’i, 2’si ve 3’ü diye düşünmüştük fakat hem teknik sebeplerden ötürü, hem de kendimizi kısıtlamamak için, zamana yaydık.

ŞM: İlk yayını Mayıs’a yetiştirmek istedik ama kişisel diğer uğraşlarımızdan ötürü yetiştiremedik. Bazen konuk bulmakta da zorlandık. Sonra, bu işi keyif aldığımız için yaptığımızı hatırladık. Mayıs’ta yayınlanmayacağı için çok üzüldük ama sonra “Ne olacak ki?” dedik. Kimseye bir söz vermedik, kimseden maddi bir destek almadık, dolayısıyla kimseye bir vaadimiz yok. O yüzden ilk üç programı Haziran’da yayınladık. Bundan sonra da, her ay üç programı zamana yayarak yayınlayacağız.

Hedef kitleniz kimler?

SK: Bu konuda çok ilginç bir ikilem var. Podcast dinleyenler dile hâkim değil, dile hâkim olanlar podcast dünyasına çok hâkim değil. Ele alınan tema da önemli bir faktör. İlk programda ressam Surenyants’ın Hırimyan Hayrig portresini konu ettik. Hem podcast dinleyip hem Ermenice bilen ancak tablolarla, resimle ilgilenmeyen biri de çıkabilir karşımıza. O yüzden hedef kitlemiz çok sınırlı. Fakat biz sevdiğimiz ve istediğimiz şeyi yapıyoruz ve bunun bir karşılık bulmasını umuyoruz.

ŞM: Tabii, internet ortamında yayın yaptığımız için dinleyici kitlemizin uluslararası bir niteliği olacaktır. Örneğin Fransa’dan, Lübnan’dan, Almanya’dan, ABD’den dinleyenlerimiz var.

İlk programınızda kimlerle konuştunuz?

ŞM: Sevan Değirmenciyan, Pakrat Estukyan ve Rehan Sarıbay’la konuştuk. Değirmenciyan, Surenyants ve Hırimyan Hayrig’e dair bilgiler verdi, o kişilere dair araştırmalarını anlattı. Estukyan, bir patriğin cemaatteki önemi, Ermenilerin tarihteki kralları, önderleri, Hırimyan Hayrig’in toplum üzerindeki etkisi ve kitapları üzerine konuştu. Sarıbay ise sanat, sanatçı, resim sanatı, ve bir ressamın kızı olarak Surenyants’la ilişkisinden bahsetti.

Podcast sadece sese dayalı bir platform. Örneğin ilk programınızı dinleyen birinin zihninde tabloya dair bir şey canlanmayabilir. Görsel sanat eserlerine odaklanmak program için bir dezavantaj oluşturmaz mı?

ŞM: Konuk ettiğimiz kişiler de eseri bilmeyebiliyor. Evet, böyle bir dezavantajı var ama insanlar bizi dinlerken internette o tabloya dair bir şey yazdıklarında zaten bilgi sahibi oluyorlar.

SK: Bir de, tüm duyurularımızı Instagram üzerinden yapıyoruz. Günümüzde hiçbir şey işitsel veya görsel değil, ikisinin birbirini desteklemesi çok önemli. Programda betimlemeler yapmaya çalışıyor, o tabloya dair merak uyandırmak, insanları araştırmaya teşvik etmek istiyoruz.

Bir sonraki programınızın konusu belli mi?

ŞM: Bu ay içinde Serj Tankian ve babası Haçadur Tankian’ın birlikte seslendirdikleri ‘Pari Arakil’ şarkısını ele alan programı yükleyeceğiz. Yine üç farklı konukla sohbet ettik. Konuklardan biri sadece şarkı üzerine, bir diğeri Serj Tankian üzerine konuştu. Diğer konuk ise bir şarkıcıydı; bu şarkıyı anne-kız, canlı olarak seslendirmişler. Sohbetlerimizde, konuklarımızın kimleri takip ettiklerini, nelerden beslendiklerini, ilham kaynaklarını öğreniyoruz ve bunları paylaşarak dinleyicilerin farklı sanatçıları keşfetmelerine yardımcı olmak istiyoruz.

Kategoriler

Toplum Kültür Sanat



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.