BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Bir İngiliz bilimkurgu romanının alla turca çeşitlemesi

Olayın önemi, 7 (yedi) yıl önce atılan tvitlere toplam 9 yıl 8 ay 20 gün ertelemesiz ve HAGB’siz (hükmün açıklanmasının geri bırakılması) hapis verilmesinden gelmiyordu sadece. Bu vesileyle, tüm muhalifleri susturmak için kurulan Yargı sistemi artık örtülemeyecek biçimde saçılmıştı ortalığa.

Her şey, özellikle de aşırıya giden her şey, kendi mahvının tohumunu karnında taşır ve zamanı gelince doğurur”. Baba Diyalektik’in bu en baba kuralı Türk yargısında şema olarak şöyle işlemekte:

AKP ve R. T. Erdoğan, Tek Adam Rejimi’ni doğurdu. 

Tek Adam Rejimi, Hâkim ve Savcılar Kurulu HSK’yi doğurdu. 

HSK, Sulh Ceza Hâkimlikleri’ni ve belli Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) savcı ve hâkimlerini doğurdu. 

Onlar da,  karnında Tek Adam Rejimi’nin mahvının tohumlarını taşıyan bugünkü hukuk skandallarını doğurmakta.  

***

Daha ileri gitmeden bir parantez açmak ister de,  AKP ve R. T. Erdoğan’ı kim karnında taşıyıp doğurdu derseniz, oradan başlayalım.

Atatürk reformlarının/devrimlerinin temel ilkesi laiklikti: Din’i dünya işlerinden kesinlikle uzak tutmak. Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu. 

Kendilerini vazgeçilmez sayan ve bu temel ilkeyi bir okumuşlar despotizmi olarak anlamak isteyen laikÇİler, ancak “Yüz çiçek açsın, yüz fikir yarışsın” diye tanımlanabilecek olan üniversitenin kapısından başörtülü kız öğrencileri sokmadılar. Onları evlerine, kendilerine başörtülü kızlar doğurtacak koca beklemeye yolladılar. Başörtülü annelere de, oğullarının Harbiye mezuniyet törenini izletmediler.

Bu rezil yasaklar ve daha niceleri, Baba Diyalektik icabı, AKP’yi ve R. T. Erdoğan’ı doğurdu. Devam edelim.

***

R. T. Erdoğan ilk bikaç yıl AB Uyum Paketleri’yle reform yaptı. Bu arada, on yılda bir askerî darbe yapmayı vazife edinmiş askerlere çizgiyi bildirmek gibi önemli bir vatanî hizmet gördü. 

Sonra kendini ve ideolojisini gitgide vazgeçilmez saymaya başladı. Askerî vesayetin yerine Türko-İslam vesayetini ikame ederek içte demokrasiyi, dışta Türk dış politikasını perişan (pardon, pejmürde!) etmeye başladı. 

***

Yalnız, o sırada başka bir İslamcı ekip daha kendini vazgeçilmez saymaya ve başta Yargı olmak üzere devlet kurumlarına yerleşmeye başlamıştı: Fethullahçılar

Elinde yetişmiş kadro olmadığı için R. T. Erdoğan bunları talep ettikleri her yere yerleştirecek ve sonunda 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsüyle karşılaşınca meşhur Ne istediniz de alamadınız!  diye azarlayacaktı.

Baba Diyalektik bu “kadro”ya da kendini vazgeçilmez saymanın cezasını verdi. Verdi ama, diğer “vazgeçilmez” olan CB Erdoğan da, “Bu hareket bize Allah’ın büyük lütfudur diyerek, sözünün hakkını verdi: 

Fethullahçıları FETÖ adı altında temizlemek bahanesiyle Kürtler başta olmak üzere yüz binlerce muhalifi (ve ayrıca dürüst mütedeyyini) yok etmeye girişti. 

***

Bu noktada, Baba Diyalektik’in bir fantezisi oluşmadı değil:

Dinci Fethullahçılar ile laik darbeperest askerlerin kan uyuşmazlığının gülünç kıldığı 15 Temmuz’dan 3 yıl sonra bile ulusolcu laikÇİler bu FETÖ kampanyasına alkış tutmaktalar. En başta da, durmadan FETÖ’ye lanet manşetleri atan (ve muazzam bir komedidir, E. Çölaşan dahil 9 yazarı FETÖ’den yargılanan) Sözcü gazetesi. 

Alkış tutmaktalar çünkü Dinci AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Ulusolcular formülüne göre oluşmuş Mahşer’in Dört Atlısı mensubu sıfatıyla bu acayip koalisyonun tek ortak paydasını can-u gönülden paylaşmaktalar: Kürt Düşmanlığı

Bu paylaşmanın “mükafatı” elhak gecikmedi: Aynen seçilmiş Kürt belediye başkanlarına yapıldığı gibi, CHP’li İmamoğlu’nun da caaart diye kayyımlanması ve tekrar seçilince de yeni büyük ikramiyenin CHP’li Canan Kaftancıoğlu’na çıkması biçiminde geldi. 

Kaftancıoğlu’nu Jeanne d’Arc’laştıran bu İstanbul 37. ACM kararı, Baba Diyalektik’i anlamamakta ısrar edenleri bile ikna edecek türden oldu. 

***

Olayın önemi, 7 (yedi) yıl önce atılan tvitlere toplam 9 yıl 8 ay 20 gün ertelemesiz ve HAGB’siz (hükmün açıklanmasının geri bırakılması) hapis verilmesinden gelmiyordu sadece. Bu vesileyle, tüm muhalifleri susturmak için kurulan Yargı sistemi artık örtülemeyecek biçimde saçılmıştı ortalığa:

Daha 15 Temmuz öncesinde, HSK ikiz doğum yapmıştı: a) Rezaletler duyulmasın diye yayın ve erişim yasakları getiren Sulh Ceza Hâkimlikleri ; b) Belli ACM’ler ve hatta bunların belli hâkimleri.  

Mesela Özel Yetkili 16. ACM Başkanı Mehmet Ekinci bu Cemaat hâkimlerinin en tanınmışıydı. OdaTV davasına 4 gün kala HSK tarafından mahkemenin başına atanmıştı. 217 kez ByLock’a girdiği BTİK tarafından saptanan bu hâkime ayrıca Şike, KESK, KCK gibi baba dosyalar “düştü”. Ekinci eşkal değiştirmiş biçimde firardayken, Yalova’da saklandığı evde yakalanarak Ocak 2017’de tutuklandı. 

***

Şimdi, “FETÖ sonrası” tanınmışlarının başında, Kaftancıoğlu’na ceza yağdıran İstanbul 37. ACM ve başkanı Akın Gürlek var. Kendisine bugüne kadar “düşen” dosyalardan bazıları şöyle :

İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimi olduğu dönemde eski Erzurum Valisi Celalettin Güvenç’in tecavüz dosyasını kapattığı iddiası haberlerine erişim engeli. 

Müzisyen Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy’un, “cebir ve şiddet kullanarak darbeye ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla tutuklanmaları. 

Selahattin Demirtaş’ın “silahlı terör örgütü propagandası yapmak”tan 4 yıl 8 aya, Sırrı Süreyya Önder’in de 3 yıl 6 aya mahkum edilmesi. 

Polis tarafından atılan gaz kapsülünün öldürdüğü Berkin Elvan’ın cenazesine katılmaktan tutuklanan sosyoloji öğrencisi Berkay Ustabaş’ın 1 yıl boyunca tahliye edilmemesi ve sonunda 5 ay hapis alması. 

Aralarında ÇHD Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu tutuklu 17 avukat hakkında tahliye kararı verilmişken, İstanbul 37. ACM başkanı yapılınca bu avukatları (savunmalarını almadan!) 11 ila 18 yıla mahkum etmesi.  

***

İşin şeyinin çıkması, galiba, GS Üniversitesi’nden Barış Akademisyeni Yrd. Doç. Dr. Gülsün Güvenli’nin, “terör örgütü propagandası”ndan 1 yıl 3 aya mahkum edilmenin yanı sıra, daha önce hiç görülmemiş bir cezaya çarptırılmasıyla gerçekleşti: 

“5.8.2015 tarihinde Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde silahlı saldırı sonucu PKK tarafından şehit edilen Komiser Ahmet Çamur'un eşi Gökçen Çamur ve ailesine başsağlığı ve taziye ziyaretinde bulunmakla yükümlü tutulmasına, kararın infazının takibinin Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünce yerine getirilmesine karar verildi."

Bizim zamanımızda da, 12 Mart ve 12 Eylül cezaevlerinde tutuklulara İstiklal Marşı’nın 10 kıtası ezberletilip ceza olarak okutulurdu…

Kararın absürdlüğü o denli açıktı ki, ardından Mahkeme, savcının itirazını gerekçe göstererek kaldırdı

***

Avrasya Araştırma’nın 1-7 Eylül’de yaptığı anket geçen hafta açıklandı: Babacan’ın kuracağı parti hesaba katılmadan, CHP birinci parti çıktı

De gidinin Baba Diyalektik’i de! CHP gibi bir parti ancak böyle bir Tek Adam Rejimi sayesinde aktifleşebilir ve görebilirdi bu günü!

***

Bugünlerde ilginç bir roman okuyorum. İngiliz yazar Mary Shelley 1818’de henüz 20 yaşındayken Londra’da imzasız yayınlamış. Çok kısa özeti:

Astrolojiye, simyaya ve en nihayet hayat iksirini bulmaya merak sardıran bir genç, ceset parçalarını birbirine dikip kafasına göre bir canlı yaratmak istiyor. Ama (elektrik akımı vererek?) canlandırdığı dev Yaratık fevkalade çirkin; derisi sapsarı ve altındaki bütün damarlar gözükmekte. Ödü kopuyor ve laboratuvarda öylece bırakıp kaçıyor.

Sonrası daha tatsız. Yaratık, genç bilimcinin akrabalarını katlediyor. Genç de intikam için onu ararken mevta oluyor…