Bir şeyi saklamak istiyorsan orada bırakacaksın

ECEM KODAK

Stephen King, usta bir hikâye anlatıcısı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Uzun zamandır merakla beklenen kitabı ‘Yabancı’ (The Outsider) ile içimizi ürpertmeye devam ediyor. Stephen King’in, korku ve gerilim severlerin kalbindeki yeri bir başkadır. King, ‘Yabancı’ ile hayranlarının beklentilerini bir kez daha karşıladı. 

Kitap, bir polis soruşturmasıyla başlıyor. Dedektif Ralph Anderson, küçük ve huzurlu Flint City şehrinde meydana gelen korkunç cinayetin izini sürüyor. On bir yaşında bir erkek çocuğu katledilmiş. Birçok görgü tanığı dinleniyor ve tüm ipuçları şehrin küçükler beyzbol liginin koçu olan Terry Maitland’ı (nam-ı diğer Koç T.) işaret ediyor. 

Terry Maitland, herkesçe tanınan ve çok da sevilen biri. Ama söz konusu masum bir çocuk olunca, üzerine bir de tüm tanıklar çocuğu katledildiği gün Koç T ile gördüğünü söyleyince Dedektif Anderson ve Bölge Savcısı Samuels iyi niyet tohumlarını rafa kaldırıyor. 

Koç ve dedektif

Terry Maitland, zamanında Dedektif Anderson’un oğlunun da koçluğunu yapmış. Dedektif bunu düşündükçe sağduyusunu iyice kaybediyor ve tek amacı herkesin gözü önünde koçu rezil ederek tutuklamak oluyor. 

Bölge savcısı Samuels’e göre cinayetin faili ayan beyan ortada ve kaybedilecek her saniye başka çocukların hayatına mal olabilir. Dedektif Anderson tereddütte kalsa da savcının sözleriyle kararını vererek ifade almaya bile gerek duymadan, Flint City Golden Dragons takımının en önemli maçında, Koç T.’yi eşi, kızları ve tüm seyirciler önünde tutukluyor. 

Asıl karmaşa da bundan sonra başlıyor zaten. Çünkü Terry Maitland, cinayetin işlendiği gün arkadaşlarıyla birlikte şehir dışında, çok kalabalık bir söyleşiye katıldığını iddia ediyor. Kamera kayıtları incelendiğinde doğru söylediği ispatlanıyor. 

Koç T.’nin kendinden emin tavrı da herkesin kafasında şüphe bulutları gezdiriyor. Kanıtları yok etmeye dahi çalışmamış, son derece basitçe işlenmiş böylesi korkunç bir cinayetin faili nasıl oluyor da suçsuzluğu konusunda kendinden bu kadar emin konuşabiliyor?

Tutuklamanın ardından Terry Maitland’ın avukatı Howie de olaya dahil oluyor. Son derece baskın, tuttuğunu koparan, korkusuz biri… Bu tutuklamanın sorgusuz sualsiz üstelik herkesin gözleri önünde, küçük düşürücü bir şekilde gerçekleşmiş olmasından da hayli rahatsız. 

Koç T.’nin ailesi çok zor günler geçiriyor. Bu sırada gerek Dedektif Anderson gerekse Bölge Savcısı Samuels, bu cinayeti Koç T’nin işlediğinden öylesine emin ki cüretkar hamleler yapmaktan çekinmiyorlar. Terry Maitland’ın eşi ve kızlarının yaşadığı zorlukları gördükçe bir yandan kahroluyor, bir yandan da “Dedektif ve savcı yerinde ben olsam ne yapardım?” sorusunu soruyoruz kendimize. Bir ailenin hayatı böylesine tepetaklak olurken, “Ya her şey büyük bir yanlış anlaşılmadan ibaretse!” diye düşünmeden edemiyor insan.

Koç T.’nin duruşmaya giderken vurulması kaosu daha da körüklüyor. Dedektif Anderson, daha fazla çocuğun zarar görmemesi için suçluyu alelacele yakalamaya çalışken masum birinin ölümüne sebep oluyor, hem de gerçek suçlu sokaklarda özgürce dolaşırken! Kitap boyunca gerçek suçlunun kimliği konusunda kesin yargıya varamıyoruz. DNA ve parmak izleri, görgü tanıkları… her şey Koç T.’nin aleyhine… Ama bir yandan cinayetin işlendiği gün başka bir yerde olduğu kanıtlanmış. Katilin kim olduğunu öğrendiğimizde taşlar yerine oturuyor. 

Sonrasında kafa karıştırıcı bir gerçek daha ortaya çıkıyor. Terry Maitland, babasını ziyaret etmek için hastaneye gittiğinde bir hastabakıcı ile çarpışıyor. Tabi bu bilgiyi uzun süre kimse önemsememiş. Rastlantısal olarak gerçekleşebilecek, sıradan bir olay gözüyle bakılıyor.

Bu hastabakıcının izinde olması gerekirken hastanede olduğunu, Terry Maitland’ın suçlandığı tarzda bir cinayetten hüküm giydiğini, aynı Koç T. gibi, aynı anda iki ayrı yerde olduğuna dair kanıtların bulunduğunu ve bunun akabinde tıpkı onun gibi talihsiz bir şekilde öldüğünü öğrendiklerinde tepkileri değişiyor.

Koç T.’nin suçlu olduğu da suçsuz olduğu da kanıtlarla sabit... Peki ama bir insan aynı anda iki ayrı yerde olabilir mi? Bu nasıl mümkün olabilir? Anlatıcı Stephen King olunca bu sorunun da doyurucu bir cevabı oluyor elbette. Tabii kitabın sonuna dek King, okuru pek çok beyin fırtınasına sürükleyip, gerilim yağmurlarına tutuyor.

Stephen King, bu romanında, ufacık şüphe tohumlarının yıkılan domino taşları gibi her şeyi nasıl da yerle bir edebileceğini gösteriyor. “Bir şeyi saklamak istiyorsan ortada bırakacaksın” sözünü desteklercesine, en büyük karmaşanın, güpegündüz ortada olandan çıkabileceğini kanıtlıyor.

Yabancı

Stephen King

Çeviri: Esat Ören

Altın Kitaplar

544 sayfa.


Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ