“Yes vartabed çem”

Türkiye Ermeni toplumunun eğitim emektarlarından Paskal Törenli'yi 23 Aralık Pazartesi günü 78 yaşında kaybettik. Hayatımda iz bırakan öğretmenlerden biri olmuştur . Yıllar yıllar sonra hayat hikayesine dair ayrıntıları öğrendiğimde benim için daha önemli bir figür oldu. Ankara Ermenilerinden oluşu, çok küçük yaşta bizim de okuduğumuz Pangaltı Mıkhitaryan’a yatılı olarak gelişi, Ermenice’yi orada öğrenmesi, sadece bir öğretmen olarak değil, Türkiye Ermeni toplumunun bir üyesi olarak da ne kadar zorlu koşullarda yetiştiğinin bir kanıtıydı.

İstanbul’daki Pangaltı Ermeni Lisesi’nde, yani Mıkhitaryan’da, ilkokulu yeni bitirmiş öğrencileriz. Aynı okulda Orta 1’in sıralarını doldurmuşuz. 1980’lerin hemen başı. Heyecan da var tabii, artık ortaokullu olmuşuz. Ermenice dersine bir öğretmen geliyor. Paskal Törenli. Takım elbiseli, saçları geriye taranmış, ama bir kısmı hep alnına düşmüş, bıyıklı, iyi Ermenice konuşan biraz sert görünümlü bir öğretmen. 
İlkokulu bitiren hepimiz erkek öğretmen olarak o zamana kadar ‘vartabed’lerle (rahiplerle) muhatap olmuşuz. Din ve Ermenice derslerine vartabedler giriyor. Zira Mıkhitaryan, bir Katolik okulu. Öğrencilerin çoğu Katolik olmasa da, Venedik’te kurulmuş olan Mıkhitaryan Birliği’nin Viyana koluna bağlı bu okul, gerek eğitim düzeyi gerekse merkezi konumu nedeniyle bölgedeki Ermeniler’in tercih ettiği bir eğitim merkezi. 
Biz de ilkokul boyunca gerek idareci olarak gerekse öğretmen olarak Hayr (Per) Kapriyel, Hayr  Sarkis, Hayr Hagopos ve Hayr Aristakes ile muhatap olmuşuz.
Neyse, ilk ders, Paskal Törenli ile sınıftayız. Ama bir sorun var. Bir soru soracak ya da Törenli’nin bir sorusuna cevap verecek olan herkes parmağını kaldırıp “Vartabed” diyor. Törenli her seferinde biraz da kızarak bizi düzeltiyor: “Yes vartabed çem.” Yani,  “Ben rahip değilim.” 
Belli ki ilkokuldan gelip Orta 1 sıralarına yerleşen her sınıfta bu sorunu yaşıyor Paskal Törenli. Birkaç ders sonra artık öğreniyoruz: ‘Baron Paskal’ artık onun ismi. 
İyi bir öğretmendi. Evet zaman zaman sert ve otoriter yanları  olurdu ama Ermenice’yi iyi öğrettiğini ve Ermeni dili ve edebiyatına hakim olduğunu hemen anlamak zor değildi. 
O vakitler Ermenice derslerinde süper olmasam da, ortalamanın üstü bir öğrenci idim. Aklımda kalan, Ermenice dil bilgisinin yanısıra Ermeni edebiyatından bize okuttuğu parçalar, tanıttığı edebiyatçılardı. Bedros Turyan’ı, Taniel Varujan’ı hep ondan öğrendik. Neler yazdıklarını, hangi edebi ekole yakın olduklarını  etraflıca anlatır, bazen bir hikayenin üzerinde iki üç ders boyunca dururdu.
Hayatımda iz bırakan öğretmenlerden biri olmuştur özetle. Yıllar yıllar sonra hayat hikayesine dair ayrıntıları öğrendiğimde benim için daha önemli bir figür oldu. Ankara Ermenilerinden oluşu, çok küçük yaşta bizim de okuduğumuz Pangaltı Mıkhitaryan’a yatılı olarak gelişi, Ermenice’yi orada öğrenmesi, sadece bir öğretmen olarak değil, Türkiye Ermeni toplumunun bir üyesi olarak da ne kadar zorlu koşullarda yetiştiğinin bir kanıtıydı. 

Ankara yılları
Yıllar sonra Ankara’da yayınlanan gazete Solfasol’da Emine Onaran’ın Paskal Törenli ile yaptığı bir röportaja rastlayacaktım. Şöyle anlatıyordu Emine Onaran, Törenli’nin o yıllarını:
“Törenli, 1951–52 yıllarında, ilkokul 5. sınıf öğrencisiyken Ankara’dan İstanbul’a, Pangaltı Lisesi’ne gitmiş, sonra da hep İstanbul’da yaşamış. İstanbul Üniversitesi’nde psikoloji okumuş. Ardından, zaten yarı-zamanlı ders verdiği ve yatılı öğrencilerden sorumlu olduğu Pangaltı Lisesi’nde Ermenice ve psikoloji öğretmenliği yaparak, emekliliğine kadar çalışmayı sürdürmüş. Bir kızları var; hukukçu, İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde öğretim üyesi, evli ve yeni anne. Paskal Törenli’nin Ankara’yla ilişkisinin kalmadığını düşünebilirsiniz. Annesini kaybettiğinde zaten iki yaşındaymış. Şimdi artık babası, teyzeleri, dayısı, geçen yıl vakitsiz giden kız kardeşi de hayatta değil. Aile büyükleri gittikçe azalmış ama hâlâ bir ayağı Ankara’da. Sık sık çeşitli vesilelerle akrabalarını ziyaret ediyor.”

Emine Onaran Tören’nin Ankara yıllarına dair yazısına şu sözlerle devam ediyor:
“Paskal Törenli’nin çocukluğunun Ankarasında ‘Tabakhane Mahallesi’ var — Bentderesi’nin üstü, ‘aşağıdan Hisar görünür.’ Şimdi Roma Hamamı’nın bulunduğu yerdeymiş evleri. Kardeşleri ve komşularının çocukları gibi o da Necatibey İlkokulu’na gitmiş. Sonra, Anafartalar var, yaz tatillerinde ‘işe koyarlarmış’ akrabaların yanında. Kuyumcuda, ecza deposunda, Devrim Okulu’nun karşısında terzi malzemesi satan eniştesinin dükkânında çalışmış. Yaz tatillerinde Aktepe’ye büyük teyzesinin bağ evine giderlermiş. ‘Aktepe, Keçiören’in şose tarafı. Keçiören’e giderken ikiye ayrılır yol. Şose derler sağ tarafa; sola giden asfalt. Orda Dutluk durağı vardır. Ordan, indikten sonra, yürüyerek gidilirdi Aktepe’ye. Yazın orda bağ bahçesi olan evler kiralanırdı, yazlık gibi. Elektrik yok tabii, gaz lambası var.’ Paskal Törenli’nin, ‘hem Ermenice öğrenir, hem daha iyi okuyabilir’ diye İstanbul’a gönderilmesine önayak olan Agop Dilaçar bazı hafta sonları eşiyle Aktepe’ye gelirmiş. Bahçede oturur konuşurlarmış. Törenli İstanbul’a gittikten sonra aile Keçiören’e taşınmış. Bir kısmı hala orda oturuyor ama bir kısmı Kavaklıdere’ye, Çankaya’ya  bir kısmı da Çayyolu gibi, Ankara dışındaki yeni semtlere dağılmış.” 
Türkiye’de bir Ermeni olmanın zorluklarını yaşamış, öte yandan gerek eğitimciliği ile gerekse edebiyat dergilerindeki çalışmalarıyla bu toplumun  kendi anadili içinde yaşaması için elinden geleni yapmış birisiydi Baron Paskal. Huzur içinde uyusun. 

Kategoriler

Toplum


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE