Maşalyan’ın sözleri Diaspora’da nasıl karşılandı?

En ılımlı çevreler bile, devletin desteğinin gerekli olduğunu mantıken kabul etmelerine, bir Patriğin hiç bir zaman devleti rencide edecek bir toplumsal lider olmaması gerektiğini anlamalarına rağmen, bu sözlerin Ermeni milletinin en geniş tahammül sınırlarını zorladığını düşünmekte.

EDVİN MİNASSİAN/LOS ANGELES

Aralık ayında yapılan seçimde açık farkla tek rakibini yenerek Türkiye Ermenileri 85. Patriği seçilen Sahak Episkopos Maşalyan ( II. Sahak ) seçimin hemen ardından Milliyet ve Sabah’a , ve 2 Ocak’ta da Akşam gazetesine demeç verdi. Demeçlerde bilhassa Diaspora’ya karşı ithamkâr tutumu bir miktar anlayışla karşılanmışsa  da kimi kesimlerce  kınandı ve sert tepkilere yol açtı. Eski Patrik Vekili Aram Ateşyan’ın benzer söylemlerinden rahatsız ve şikayetçi olanların beklentileri II. Sahak’ın daha nazik, hassas ve dengeli bir çizgi üzerinde duran bir dinî lider olması yönündeydi. 

“Baskı altında söylenmiş sözlerin ötesinde”
En sert tepki, beklendiği üzere, duayen gazeteci Harut Sassunian’dan geldi. Üstüste yazdığı haftalık makalelerinde, Sassunian,  insan hakları ellerinden alınmış rehineler olarak tanımladığı İstanbul Ermenilerinin yeni seçilmiş liderinin durumunu bir yere kadar anlayışla karşıladığını, ancak Patriğin bazı sözlerinin baskı altında söylenmiş sözlerin ötesinde olduğunu ve amacın “Kraldan çok kralcılık’ olarak tanımlanabileceğini, koltuğunu sağlama almak için yaranma hedefli güttüğünü ve Diaspora ile arada bir uçurum açmayı amaçladığını savundu. Bu sözlerin yurtdışında görev yapan adaylara seçime katılım izni vermeyen devlet politikasıyla uyumlu olmak amacıyla söylendiğini  kaydetti. Sassounian, son olarak  balayı yaşayan Patriğin bu sözlerinin yine de Diaspora’yı günün birinde Türkiye Ermenilerinin bir felaket ile baş başa kalmaları halinde yardıma koşmaktan caydırmayacağını da vurguladı. Bu gibi bir din adamının her ne kadar ‘Ben siyasi değilim’ dese de tamamen gereksiz yere yaptığı siyasi açıklamaların kapıyı açtığı bir talihsizlikle karşı karşıyayız. 
Diaspora’nın ABD’de en güçlü lobi lideri olan Ermeni Ulusal Komitesi Başkanı Aram Hamparyan ise şu ifadeleri kullandı: “Çobanlar  –küresel Ermeni milletinin ruhani ve laik hizmetkarları– en zorlu dönemlerde bile gereken nezaket ve incelik çerçevesini bulmalı, saygınlık göstererek dünyanın her yerinde mevcut  bulunan kız ve erkek kardeşlerini, tüm ayartmalara ve dış baskılara göğüs gererek aşağılamamalı ve karalamamalı.” 
En ılımlı çevreler bile, devletin desteğinin gerekli olduğunu mantıken kabul etmelerine, bir Patriğin hiç bir zaman devleti rencide edecek bir toplumsal lider olmaması gerektiğini anlamalarına rağmen, bu sözlerin Ermeni milletinin en geniş  tahammül sınırlarını zorladığını düşünmekte. Bir din adamı olarak “Ben  bu konulara girmesem daha iyi olur deyip daha çok toplumsal sorunlara odaklansaydı” diyenler var. Gayet tabii ki röportaj vermemek veya soru cevap sınırlarını dar tutmak  gibi bir lüksünün olup olmadığı belli değil. 

Aynı kökenden
En üzücü olan sözleri “Ermeni Diasporasının bizimle ilgisi yok… Bu meseleye toplumsal birliği sağlamak için odaklanıp 100 yıl öncesinde kalmışlar. Biz o olaylardan sonra bu topraklarda kaldık ve diğer unsurlarla beraber yaşamayı seçtik” olarak sıralanabilir. Anlamadığı veya anlamamış göründüğü, Diaspora’nın ve Türkiye’de kalan Ermenilerin kökenlerinin aynı ailelerden olması. 
En başta kendisini örnek verirsek,  daha geçtiğimiz sene New York’a geldiğinde , 10 Nisan 2019 tarihinde Florence Avakian’a verdiği röportajda şu sözleri kullanmıştı : “Çocukluğum Ermeni anne ve babam, iki kızkardeşim, ve Avedis adlı erkek kardeşi soykırım zamanında 15 yaşında öldürülen büyükannem ile geçti”. (Tabii ki Maşalyan’ın soykırım terimini kullanıp kullanmadığı kesin değil, fakat yazar İngilizce  öyle yazmış)  Devamında, ve alçalan  bir sesle Maşalyan şunu eklemiş: “Bu trajedi yüzünden, baba tarafından büyük dedemin gözleri  sürekli ağlamak yüzünden kör olmuş“ .

‘Olaylar’ demek doğru mu? 
Diasporanın dışarıda olması veya kendi ailesinin Türkiye’de kalmış olması nasıl bir özgür veya bilinçli bir seçim olabilir acaba? Ermenilerin büyük çoğunluğu, aralarında bir oylama yapıp tehcir ve ölümü  tercih ettiler, demiş sanki. Bu çerçevede 1915 için ‘olaylar’ terimini kullanması anlaşılır gibi değil.  Her ne kadar vahşet içerse de 6-7 Eylül için şiddet olayları veya benzeri olarak Trakya olayları belki diyebiliriz. Fakat 2.3 milyon Ermeni vatandaşın İttihat Terakki önderliğinde planlı ve kanun dışı bir şekilde tehcir adı altında, büyük ölçüde katledilmesi, tarihlerinde başka vatanları yokken memleketlerinden sökülüp atılması,  2000’in üzerinde kilisenin imhası, binlerce ruhaninin katledilmesi; Hrimyan Hayrig, ve o acılı  günleri yasayan Patrik Zaven’in makamında oturan bir din adamı tarafından ‘olaylar’ olarak tanımlanamaz ve kabul edilemez. Bir yerde mağdurların en yüksek makamında olan bir kişi tarafından yapılan inkar, gönüllü değil sadece zorla olabilir, bu da soykırımın devamı demektir. 
Bunların yanında doğruluk payı olan ve tenkit edilmemesi gereken sözleri de var. Ermeniler için AKP iktidarının, Cumhuriyet döneminde daha önceki yönetimlere göre daha iyi olduğu, vakıflar açısından gelişmeler sağlandığı bir gerçek. Sorunlar elbette ki çok ve daha katedilmesi gereken epey yol var. Devletin güvenini alan, ülkesine sadık bir Patrik, aynı zamanda  Ermeni milletinin adalet temin etme çabasında daha aydınlatıcı olabilir. Karadeniz kökenli olan II. Sahak o bölgede yaşanan zulüm ve katliamları, faillerin kim olduğunu söylemenin, devleti rencide etmek değil tam tersine geçmişle büyük bir devlete yakışan yüzleşme anlamına geldiğini söyleyebilir. 
Trabzon’da Kızılay hastanesinde Dr. Saib’in (müfettiş raporlarıyla belgelenmiş) Ermeni yetim çocukları morfin vererek öldürmesi, zehirlemeler, tüm Karadeniz’de Trabzon, Giresun, Ordu‘da, onbinlerce insanın boğularak öldürülmesi,  Diaspora’nın genelde doğu ve güneydoğu Ermenileri içinden kurtulabilenlerin torunlarından müteşekkil olduğu, fakat Karadeniz Ermenilerinden çok nadir kurtulanlar bulunduğunu anlatabilir. Anne tarafından Kastamonulu olan  Patrik Sahak II , hemşerisi  şair, yazar ve öğretmen, Sorbonne mezunu, siyasetle  hiç ilgisi olmayan Armen Dorian’in 23 yaşında diğer entelektüeller ile 24 Nisan günü evinden alınıp, Çankırı’da birçokları gibi vahşice katledildiği örneğini vererek, yüzleşme sürecine olumlu bir katkıda bulunabilir. 
Bu örneklerin ve ispatların sonu gelmez. Ümidimiz bunun amatörce  bir başlangıç hatası olması  ve adli makamlar seçimlere yapılan itirazları kabul etmediği sürece, Patriğimiz olarak kabul etmemiz gereken  ve yaşı itibariyle uzun bir süre bu çok saygın makamda görev yapacak olan II. Sahak’ın hem devlet ile hem de millet nezdinde itibarlı ve saygın bir konuma gelmesi . Bir röportajında en sevdiği şairlerin başında Nazım Hikmet’in geldiğini okudum . Bu vesileyle, ve Diaspora’nın ruh halini  biraz daha iyi anlayabilmesi amacıyla  yazımı Nazım’ın su mısralarıyla noktalıyorum: 

Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
                         Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
                        enfarktında yüreğimin,
                 alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim... 
(Prag, 1958)


Maşalyan ne demişti? 

Patrik Maşalyan 2 Ocak günü Akşam gazetesine verdiği röportajda şunları söylemişti:
“Türkiye’deki bütün azınlıklar hemfikirdir; bizler en rahat dönemimizi AK Parti’de yaşadık. Özellikle 2008 Vakıflar Yasası değişikliği bizim için çok önemliydi. (...) Azınlık meselesi Osmanlı’dan beri Türkiye’nin içişlerine müdahale etmek için kullanılan argüman olmuştur. Biz Türkiye’nin bu mesele yüzünden dünya siyasetinde zedelenmesini istemiyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız, bu ülkeye gelecek herhangi bir söz bizi de yaralar. Devletin ilgisinden memnunuz. Cumhurbaşkanımıza rahat ulaşabiliyoruz. Bakanlar sık sık ziyaretimize geliyor, valimiz ilgisini hiç kesmiyor.”
“Ermeni diasporasının bizimle ilgisi yok. 1915 ve sonrasındaki anıları nesilden nesle aktarmışlar. Onlar da bakmışlar ki bu mesele en azından birliği sağlıyor ve bir negatif toplum bilinci oluşturmuşlar. Trajediye dayanan bir toplum bilinci oluşmuş. Onu kaybetmek istemiyorlar. Biz ise o olaylardan sonra bu topraklarda kaldık. Bizler diğer unsurlarla beraber yaşamayı seçtik. Diaspora 100 yıl öncesinde kaldı."





 

Kategoriler

Toplum


Yazar Hakkında