‘İnsanlığın İzleri’ Bursa’daki fotoğraflarda

Ailesinin geçmişi Anadolu’ya ve Yunanistan’a uzanan, kendisi New York’ta yaşayan, Amerikalı fotoğrafçı Jason Eskenazi, Türkiye dışından fotoğrafçıları, editörleri ve eğitimcileri Türkiye’deki meslektaşları ile buluşturan Bursa Fotofest’in uluslararası küratörlüğünü yürütüyor. Eskenazi, Bursa'da düzenlenen Fotofest'i anlattı, Türkiye'de çalışmanın zorluklarını ve sansürle ilgili düşüncelerini paylaştı.

BERGE ARABIAN
arabianberge@hotmail.com

Jason Eskenazi, New York - Queens’te yaşayan, Amerikalı bir fotoğrafçı. Foto muhabirliğinin dünyayı değiştirebileceğine inanarak yazmaya başladığı hikâye Afganistan, Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Dağıstan, Haiti’ye kadar uzanmış, ve fotoğrafa adanmış 25 senelik bir serüvene dönüşmüş. Eskenazi Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından, Almanya ve Romanya’daki ilk demokratik seçimleri takip ettikten sonra, 1991’de Rusya’ya gitmiş. 2008’de POYi En İyi Fotoğrafçılık Kitabı Ödülü alan ‘Wonderland: A Fairytale of the Soviet Monolith’ (Harikalar Diyarı: Sovyet Bloğu’nun Peri Masalı) işte bu maceranın ürünü. Eskenazi, Guggenheim Fellowship ve Dorothea Lange / Paul Taylor ödülüne layık görülmüş, dünyanın en önemli fotoğrafçılarından biri. Ailesinin geçmişi Anadolu’ya ve Yunanistan’a uzanan Eskenazi, bir süredir, ata toprağı İstanbul’da. Şu sıralar iki önemli proje yürütüyor; bir yandan, ‘The Black Garden’ (Siyah Bahçe) adlı bir kitap hazırlıyor, diğer yandan da, Bursa’da düzenlenen uluslararası fotoğraf festivali Fotofest’in uluslararası küratörlüğünü yürütüyor. Eskenazi, Türkiye dışından fotoğrafçıları, editörleri ve eğitimcileri Türkiye’deki meslektaşları ile buluşturan festivalin, eğlencenin yanı sıra, buradaki fotoğrafçıları eğitmek gibi bir amacı da olduğunu söylüyor.

  • Fotofest’in organizasyonuna nasıl dahil oldunuz?

İki sene önce, İstanbul’da Foundry atölyesinde ders veriyordum. Atölyeyi organize eden, Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği’nin (BUFSAD) başkanı Utku Kaynar, bir festival düzenlemek için benden yardım istedi. Kabul ettim. Kafasında küçük, yerel bir festival vardı ama işe beni dahil edince, yurtdışından fotoğrafçıları da dahil etmiş oldu. Arkadaşlarımı arayıp davet etmeye başladım. Hazırlıkları çok kısa bir sürede, üç ay içinde tamamladık ve festivali yaptık. Bu yılki festival bizim için çok önemliydi. Festivalin ömrü uzadıkça ve yabancı fotoğrafçılar Türkiye’ye gelip buradaki meslektaşlarıyla buluştukça, festivalin yarattığı etki de artacak. Festival düzenlemek çok yorucu bir iş ama nihayetinde buna değer; Türkiye fotoğraf camiası için muhteşem bir şey bu.

  • Bu festival neden İstanbul gibi büyük bir şehirde değil de Bursa’da düzenlendi?

İki nedeni var: Birincisi, festival giderlerinin bir kısmının Bursa Belediyesi tarafından karşılanıyor olması. İkincisi, Utku Kaynar Bursalı. Ayrıca, festivalleri büyük kentler dışına taşımak güzel bir düşünce. İstanbul sanatla tıka basa dolmuş durumda. Bu yüzden de, festivali başka bir yerde düzenlemenin daha iyi olacağını düşündük. Fransa’da büyük festivallerin yapıldığı Perpignan ve Arles de büyük şehirler değil.

  • Fotofest’te dünyaca ünlü birçok fotoğrafçı çalışmalarını sunuyor. Hepsiyle nasıl bağlantı kurdunuz?

Bu benim için kolay. Yıllar boyu pek çok fotoğrafçıyla temasta oldum, birçoğunu şahsen tanıyorum. Onlara telefon ediyor ya da e-posta yolluyorum, ulaşabildiklerimi Bursa’ya, festivale çağırıyorum. İlgileniyorlarsa ve takvimlerine uyuyorsa geliyorlar. Bazen internette festivalin konusuna uyan bazı işler görüyorum ve böylece yeni fotoğrafçılarla da tanışıyorum. Bu yılki başlığımız ‘İnsanlığın İzleri’. 45 serginin düzenlendiği, çok yoğun bir hafta: Fotoğraf gösterimleri, dersler, fotoğraf yarışması, foto sinema ve portföy değerlendirmeleri... Diğer festivallerin aksine, Fotofest’te hiçbir katılım ücreti yok. Festivale herkesin ulaşabilmesini ve her etkinlikten faydalanabilmesini istedik. Bence sokaktaki insan da, profesyoneller de, sanatı ücretsiz takip edebilmeli; bu düşünceyi hep aklımızda tutmaya çalışıyoruz. Bursa’da birçok sergi mekânı olarak hanlar kullanılıyor. İnsanlar her gün bu mekânlara alışveriş yapmaya geliyor. Böylece herkes sergileri görebiliyor.

  • Geçen yıl festival döneminde bir kitabevinin camına ‘The Americans’ başlıklı bir liste asılmıştı. Bu liste neyle ilgili?

Ben iki yıl önce fotoğraf çekmeyi bıraktım ve New York’ta tam zamanlı bir işe başladım. Metropolitan Sanat Müzesi’nin güvenliğinde çalışıyordum. Oradaki görevlerimden biri de, ünlü fotoğrafçı Robert Frank’in işlerinden 1958’de basılmış olan ‘The Americans’ adlı kitabını korumaktı. Orada iki ay boyunca dikildim ve meslektaşlarımın müzeye girip çıkmalarını seyrettim. Bir gün, birine, kitapta ve sergide en çok hangi eseri sevdiğini sordum. Sonra, üç kişi, beş kişi derken, aynı soruyu birçok ziyaretçiye sordum. Müzedeki işimden ayrıldığımda da buna devam ettim ve nihayetinde, 276 fotoğrafçının yanıtlarının yer aldığı bir liste oluştu. Bu liste şu anda İstanbul’da kitap olarak basılıyor. İngilizce ve Türkçe olacak; tanıtımını Bursa’da yapacağız. Ayrıca, ‘The Americans’ Türkiye’de çok iyi bilinen bir kitap değil; bu liste sayesinde onu da tanıtmış olacağız. Türkiye’deki fotoğraf eğitimine katkısı olacaktır mutlaka...

  • Türkiye’de çalışırken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Böyle geniş çaplı organizasyonlar yaparken elbette bazı zorluklar ve hayal kırıklıkları oluyor. Ben görece düzenli bir insanımdır, bu yüzden festival organizasyonuna yardım edebiliyor, uluslararası camia ile bağlantı kurulması için aracı olabiliyorum. Devlet kademeleriyle, örneğin Belediye’yle birlikte yürütülen çalışmalarda çok fazla gecikme oluyor. Ayrıca, festivali muhteşem bir olaya dönüştürebilecek, Bursa’nın da çok fazla bilmediği bazı konularda açık fikirli davranılmıyor. Maalesef, konularda sınırlamaya gitmek zorunda kaldık. Çıplaklığı bir düzeye kadar sınırlamak tabii ki normal, çünkü bu sergileri çocuklar da görecek. Fakat bizden Türkiye’deki bazı etnik gruplarla ilgili bazı temalara da yer vermememiz istendi. Bu benim için büyük hayal kırıklığı oldu, çünkü festivallerin bir amacı da açık fikirliliği ve düşünce özgürlüğünü savunmak, başka kültürleri öğrenmektir. Bunlara rağmen, çok güzel bir festival oldu. Birçok olumlu yansıması olacaktır.

  • Bu tür sansür uygulamalarının gelecek yıllarda azalacağına dair umudunuz var mı?

Türkiye’de böyle konulara daha açık olan şehirler olduğunu hissediyorum. Bursa daha muhafazakâr bir şehir. Kitaplarda okuduğum kadarıyla, Osmanlı her kültüre açık bir imparatorluktu. Ayrıca, benim burayla kişisel bir bağım var: Büyükannem ve büyükbabam Çanakkale’de ve Selanik’te yaşamış. Yahudiler, Ermeniler ve Kürtler bu topraklarda hep beraberlermiş. Fakat bugün yaşadıklarımızı görünce, durumun daha kötüye gideceğini düşünüyorum.