OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Göçmenler bir kaledir

Göçmenlere destek olmanın başka bir gereği de içinde yaşadığımız siyasi düzenin selametiyle ilgili. Şöyle ki, bu insanlara maddi, manevi ve söylemsel düzeyde destek olmadığınız zaman ülkedeki siyasi önceliği ve inisiyatifi, ırkçı, ayrımcı, saldırgan çevrelere bırakmış oluyorsunuz

Senelerdir acı gündemimizin değişmeyen parçası olan mülteci/göçmen krizi, Erdoğan rejiminin bu insanları Avrupa’ya karşı koz olarak kullanma adımı çerçevesinde sınırları açtığını bildirmesi ve Yunanistan tarafının da, göçmenlere bu yolun kendileri için selamet değil daha fazla acı manasına geleceğini göstermek için, insan ve mülteci haklarını çiğneyerek sert karşılık vermesi sonucu tepe noktalarından birine ulaştı. Her zamanki gibi güçsüz insanlara vurmak, sorumlusu olmadıkları günahların bedelini onlara yüklemek en kolay, en maliyetsiz olanı. Halbuki bu insanların bu durumda olmasının sorumluluğu, adına devlet denen örgütlerden başkası değil. Bu insanların ülkelerinin harap olmasının doğrudan sorumlusu olan devletler bir yana, Avrupa devletleri de mülteci korkusu yüzünden, savunduklarını iddia ettikleri bütün değerlere yüz çevirmekte bir beis görmediler. Her şey bir yana, bu korku yüzünden yularlarını Erdoğan’a teslim ettiler, o da istediği yöne çekiyor. Halbuki, Avrupa Birliği’nin yalnız parası veya sınır polisiyle değil, yetkin kurumları ve operasyonel olanaklarıyla mülteci krizine daha doğrudan müdahil olması gerekir(di). Bu işi delege ettikleri müddetçe büyüyen dalganın, Avrupa içinde daha büyük sosyal krizlere yol açacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Peki, neden sığınmacı göçmenlerin yanında olmalıyız? Bu sorunun birinci cevabı herkesin ilk aklına gelen zaten: Çünkü bu, ahlaki bir sorumluluk. Bu insanlar zor durumda ve çaresiz, bir umutla yaşanabilir bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Bu kadar çaresiz olmasalar kendilerini bu kadar büyük bir belirsizliğe atarlar mı? Klişe bir söz gibi duracak ama biraz empati yapmak gerek. Düşünün, bir insan ne kadar çaresiz olmalı ki, iki koltuğunun altına sıkıştırdığı iki çocuğuyla kendini, başı da sonu da belirsiz bir yola atıyor. Şu sıralar Türkiye’nin batı sınırına yoğunlaştık ama İran-Türkiye sınırını kışın dağlardan, kırlardan geçmeye çalışırken ölen düzensiz göçmenlerin cesetleri bile bahar gelip karlar eriyince ortaya çıkıyor. Doğru dürüst ilgi bile uyandırmıyor, öylesine bir boşluğa karışıyorlar. Hiç yaşamamış gibi, çekilip gidiyorlar. Kim bilir, belki de hiç yaşamadılar. Halbuki, çizgisel sınır, pasaport, ‘yasal geçiş - yasak geçiş’ gibi bugün içselleştirdiğimiz, normalleştirdiğimiz, olmazsa olmaz gibi baktığımız kavram ve uygulamalar, aşağı yukarı 150 yıllık. İnsanlık hep böyle var olmadı.
Göçmenlere destek olmanın başka bir gereği de içinde yaşadığımız siyasi düzenin selametiyle ilgili. Şöyle ki, bu insanlara maddi, manevi ve söylemsel düzeyde destek olmadığınız zaman ülkedeki siyasi önceliği ve inisiyatifi, ırkçı, ayrımcı, saldırgan çevrelere bırakmış oluyorsunuz ve yaşadığınız toplumda bu çevrelerin siyasi değerlerinin baskın gelmesi bütün toplumu yanlış bir yola sokabilir. (Yunanistan, bu bilinç açısından daha ilerde desek sanırım yanlış olmaz.) Yani, sığınmacılar üzerinden yaşanan çatışma aslında siyasetin alacağı genel yönle ilgili bir mücadeledir, dolayısıyla hepimizin kaderini ilgilendirir. Türkiye’de veya başka yerde, göçmenler saldırıya uğradığında kimse düz ve tek aşamalı bir düşünceyle, onlar için kendini riske etmek, onlar için kendi ‘vatandaş’ıyla karşı karşıya gelmek istemiyor. Tabii ki tamamıyla aynı şey değil ve aralarında onlarca fark tespit edilebilir ama Naziler Yahudileri, İttihatçılar Ermenileri götürürken kenarda durup bakanların ruh durumu buna benzer olsa gerek. Yahudiler ve Ermenilerin ödedikleri bedel ve kayıp diğerleriyle kıyas kabul etmez ama sonuçta Naziler ve İttihatçılar bütün ülkeyi felakete sürüklediler. Velhasıl, siyasi inisiyatifi göçmen karşıtlarına bir kere bırakırsanız, daha sonra o inisiyatifin bütün toplumu sürükleyeceği istikamete ve menzile itiraz etmek için çok geç kalabilirsiniz. Göçmen meselesi, savunulması gereken bir kaledir, bir mevzidir. Mülteci veya göçmenlerin gördüğü muamele de bir siyasi barometredir, yaklaşan fırtınayı haber veriyor olabilir, ciddiye almak gerekir. Muhtaç göçmene sahip çıkmak, kendi çocuğuna sahip çıkmak manasına gelebilir; kimsenin de yarın kucağında çocuğuyla sığınmacı olmayacağının bir garantisi yok bu dünyada.