"ABD ve AB toparlanmadan Türkiye olumlu bir seyir gösteremez"

Ekonomist Burak Arzova ile koronavirüs salgını sonrası Türkiye ve dünya ekonomisindeki son gelişmeleri konuştuk. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. S. Burak Arzova, Türkiye için "Bence temel sorun, hızla serbest piyasa ekonomisi kurallarından uzaklaşılması. Hem finans merkezi olmayı istemek hem de sermaye hareketlerine kısıtlama anlamına gelebilecek vergilendirmeler birbiri ile çelişen uygulamalar" diyor.

Döviz ve altın işlemlerinden alınan vergi oranlarında yapılan son değişiklikleri nasıl yorumluyorsunuz? Kimileri bu tip adımları Türkiye’nin ekonomi ve finans yönetiminde yapılacak köklü değişikliğin adımlarından biri olarak görüyor. Buna katılıyor musunuz?

Türkiye’de son dönemde en çok tartışılan konulardan biri Merkez Bankası’nın rezervleri konusu. Bu hassas bir durum. Daha önce de birkaç kez uluslararası değerlendirme kuruluşları tarafından da dile getirilmişti. Diğer yandan Türkiye’nin ödemesi gereken kısa dönemli dış borçları da başka bir baskı unsuru olarak duruyor. Bütün bunların üzerine Koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan küresel ekonomik durgunluk ve bunun kısa sürede giderilemeyeceği endişesi içeride, bu yıl yabancı turistlerden elde edilen döviz girdisinin olamayacağı ve ihracatın geçmiş yıllara kıyasla düşük kalacağı gerçeğini de beraberinde getiriyor. Ortaya çıkan gerçek şu ki, taahhütlerin çevrilebilmesi için döviz ihtiyacının en yüksek olacağı günleri yaşayacağız. 

Yurtiçi yerleşiklerin uzun zamandan beri tasarruflarını Türk Lirası getiri sağlayabilecekleri alanların azalması ve ekonomiye duyulan güvensizlik nedeniyle yabancı para cinsinden değerlendirmeleri, ekonomi üzerine ilave bir döviz talebi baskısı da yaratmakta. Yurtiçi yerleşikler uzun zamandan beri ara vermeden yabancı para talep ediyorlar.
Kamu Özel İşbirliği Projeleri’ne (köprü, otoyol ve şehir hastaneleri) verilen taahhütler de kur artışına son derece hassas. Proje başında verilen taahhütler bugünkü kurla taahhütleri neredeyse iki katına çıkarmış durumda. 
Saydığım bu nedenlerin üzerine bir de Türkiye’de herkesin ekonomi hakkında fikri olsun ya da olmasın en önemli göstergesinin Dolar/TL değeri olduğunu dikkate alırsak ki bunun siyaseten de etkisi büyüktür. Getirilen bu yeni önlemler (sizin saydıklarınıza ilaveten bir de 5000’den fazla ürüne getirilen gümrük vergisi artışını da ekleyebiliriz) içeride yabancı para ve altına olan talebi azaltmak, Merkez Bankası rezervlerini makyajlamak için alınan tedbirler olarak görülebilir. 

Burada bence temel sorun, hızla serbest piyasa ekonomisi kurallarından uzaklaşılması. Hem finans merkezi olmayı istemek hem de sermaye hareketlerine kısıtlama anlamına gelebilecek vergilendirmeler birbiri ile çelişen uygulamalar. Yine bence bunun kalıcı olmayacağını ummak en büyük dileğimiz olmalı. 
Burak Arzova
Katar ile yapılan swap anlaşmasını Türkiye’nin dolar ihtiyacı açısından nasıl yorumluyorsunuz? 

Katar başımız sıkıştığında rahat nefes almamızı sağlayan bir ülke oldu son dönemlerde. Zaten var olan 5 milyar USD karşılığı Katar Riyali kotamızı 15 milyar USD karşılığı Katar Riyaline yükselttik. Piyasanın beklentisi, daha konvertibl para birimlerine sahip ülkelerle (İngiltere, Japonya vb.) swap anlaşmasının yapılabilmesi yönündeydi. Swap yoluyla gelen Katar parası hesapsal olarak Merkez Bankası rezervlerinin artmasına neden olsa da, konvertibilite sorunu nedeniyle kullanılma ihtimali çok zor olan bir para birimi. Bu nedenle esas işlevi, ihtiyaç duyulan kullanım alanı yerine eleştiri getirilen Merkez Bankası rezervi alanında kullanımını sağlıyor ki, bu kısıtlı bir kullanım ve bir nevi bilanço makyajlanması olarak da görülebilir. Sonuç itibariyle kısa dönemli olumlu etki yapacağı konusunda şüphe olmamakla birlikte, Türkiye’nin çok daha işlevsel bir ya da birkaç anlaşmaya ihtiyacını gideren bir uygulama değil. 

IMF’in Koronavirüs sürecinden etkilenen yaklaşık 90 ülke görüştüğünü ve bu ülkelere verilen bir kısım kredinin çok düşük faizli ve ülke ekonomisine karışılmadan verilen yardım nitelikli kredileri olduğunu biliyoruz. Fakat siyaseten IMF’e karşı durulduğu için IMF’in Koronavirüs için verdiği kredilerin daha önce 19 kez kullandığımız stand-by anlaşmaları ile uzaktan yakından alakalı olmamasına karşılık, bu çok düşük faizli paraya da karşı durulmakta. Katar ile varılan swap anlaşmasına karşılık, Türkiye’nin hâlâ ciddi şekilde yabancı kaynağa ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Fakat son getirilen uygulamalar yabancı sermayeyi ürkütebilecek türden uygulamalar olması nedeniyle bu konu hâlâ çok zor olarak duruyor. 

Pandemi öncesinde Türkiye’yi ekonomik ve finansal açıdan zor günlerin beklediği uzmanların çoğunluğu tarafından ifade ediliyordu. İçinde bulunduğumuz pandemi süreci, Türkiye’nin ekonomik ve finansal sorunlarını önümüzdeki dönemde nasıl etkileyebilir?

Öncelikle ABD ve Avrupa’da bu krizin etkileri azalıp da ekonomiler canlanmaya başlamadan dünyanın geri kalanında ve Türkiye özelinde bir canlanma beklemek çok gerçekçi değil. Çünkü bu iki coğrafya dünya ticaretinin en karlı alanları. Türkiye açısından AB, Türkiye ihracatının bel kemiği. Pandemi nedeniyle talep son derece düşük. Daha çok hayati ürünlere yönelik bir talep mevcut. İnsanlar kriz etkisiyle daha sınırlı harcama gerçekleştiriyorlar. Talep canlanması olmaksızın ihracattan eski performansı beklemek biraz hayalcilik olacaktır. Öte yandan, ABD Merkez Bankası FED, 2020 yılını tamamen kayıp olarak görüyor. Pandemiye karşı bir aşı bulunup da, Koronavirüs grip gibi sıradan bir hastalık haline dönüşmeden ekonomilerin tamamen geri gelmesi mümkün görülmüyor. Üstelik bazı büyük şirketlerde de iflaslar yeni başladı. Avrupa şirketleri için ise iflas riski masada olan çok şirket var. 
Hal böyle iken Türkiye’nin küresel bir ortamda tek başına farklı bir gelişme gösterebilmesi mümkün değil.

Kaldı ki, Türkiye ekonomisinin büyüme dinamiği iç tüketim ve ihracata dayalı. İç tüketimdeki canlanma da çok cılız gerçekleşecek gibi gözüküyor. İhracatı az önce konuştuk. Turizmde bu yıl istenen döviz girişi olmayacak. İş yapış modelleri de değişti. Bütün bunların üstüne bizim bu krize kendi krizimiz daha tam bitmeden yakalandığımız gerçeğini de unutmamak gerekir. Zaten daha önce yaşadığımız kur atağı, yüksek enflasyon etkisi ile reel gelirlerimizde büyük kayıplar yaşadık. Harcanabilir gelirimiz azaldığı için harcamalarımız da aynı şekilde düştü. Firmalarımız ise zaten oldukça borçlu. Özetle en başta söylediğim gibi, ABD ve Avrupa da pandemi etkisi bitip ekonomiler hareketlenmeye başlamadan, Türkiye’de çok olumlu bir seyir olabileceğini düşünmüyorum.

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.