Fotoğraflarından gülümseyen ölü kadınların ülkesi

Her kadın cinayetinin ardından toplum katillere öfke kusuyor, ölen kadının fotoğrafları paylaşılıyor, acıyı ifade eden cümleler yazılıyor ama o kadınları korumakla yükümlü olan devlet, bu asli görevini yerine getirmek bir yana, ölen kadınların ardından kurduğu cümlelerini dahi değiştirme ihtiyacı duymuyor.

HÜRREM SÖNMEZ

18 Ağustos 2019 günü Fedai Varan, eski karısı Emine Bulut’u bir kafenin ortasında boğazını keserek öldürdü. Emine Bulut öldürülürken ne yazık ki kızı da yanındaydı ve kızının çığlıkları tüm ülkeyi ayağa kaldırmıştı. Türkiye günlerce Emine Bulut cinayetini konuştu. Bulut cinayetinin ardından Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk yaptığı açıklamada şöyle dedi: "Kırıkkale'de bir annenin, evladının gözleri önünde öldürüldüğü vahşi bir cinayet ile derinden sarsıldık. Aynı acıların tekrar yaşanmaması için şiddete karşı sıfır tolerans anlayışıyla davaya müdahil olacağız.”

5 Aralık 2019 günü 20 yaşındaki Ceren Özdemir Ordu’da evinin önünde öldürüldü. Ceren Özdemir’in katili olan Özgür Arduç, 2005 yılında kasten öldürmeye tam teşebbüsten 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve daha önce de firar ettiği halde, açık cezaevine geçmesine izin verilmiş firari bir hükümlüydü, ilk ifadesinde zevk için insan öldürdüğünü söylemişti. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Ceren Özdemir’in ardından yine bir açıklama yaptı ve "Dava süreçlerine müdahil olacağız. Amacımız katilin en ağır cezayı alması" dedi.

Emine...Fatma...Rabia... Ceren... Bambaşka hayatlar sürdüren, bambaşka hikayeleri olan kadınlar, ortak yanları hayatlarının aynı şekilde sonlanmış olması. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre 2019 yılında Türkiye'de, 474 kadın öldürüldü. Bu, son 10 yıldaki en yüksek rakamdı.

Önceki sabah bir kez daha çok karanlık bir sabaha uyandık hepimiz. Kendisinden haber alınamadığı için Muğla'da 5 gündür kayıp olarak aranan Pınar Gültekin’in cesedi bulundu. Eğer bu; toplumun ahlakını bozduğu iddia edilen ve son günlerde çokça tartışılan Netflix’de izlediğimiz bir film olsaydı, vahşeti abartmışlar der, eleştirirdik belki ama ne yazık ki bir kez daha gerçekler, kurgunun önüne geçti, katil eski sevgili, boğarak öldürdüğü Pınar’ın cesedini bir varile koyup yakmaya çalışmış, sonra da üstüne beton dökmüştü.  Kanımız dondu, nefesimiz kesildi okurken. 

Haberi aldığımızdan bu yana kalbimizin orta yerinde derin bir oyuk var bu ülkede yaşayan kadınlar olarak ve lakin yeni de değil ne yazık ki, her kadın cinayetinde tekrar acıyan bir yer taşıyoruz kalbimizin ortasında.  

Ölen bir kadının ardından şok olmuyor, bir sonraki kurbanın belki de kendisi olacağını düşünüyor kadınlar. Dünden bu yana sosyal medyada kendi tecrübelerini anlatıyorlar, yolda yalnız yürürken arkadaki ayak sesinin yarattığı ürperti, dolmuşta tek başına kalan kadının dikiz aynasında şoför ile göz göze geldiği an, Özgecan’ın zihinlerde canlanan hatırası, son bir kez görüşelim diye davet edildiği buluşmaya ölümüne gittiğini bilmeden giden onlarca kadının hikayesi. 

Her biri çok tanıdık. Pınar Gültekin’in ölümü üzerine alışılageldiği gibi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, yine bir açıklama yaptı ve "Dava süreçlerine müdahil olacağız. Amacımız katilin en ağır cezayı alması" dedi. Ancak önceki kadın cinayetlerinden artık ezberlemiş durumda olduğumuz bu açıklama yapılmasaydı da biz Aileden Sorumlu Bakan'ın ne diyeceğini kelimesi kelimesine biliyorduk, zira her cinayetin ardından aynı cümle tekrar ediliyor gördüğünüz gibi.

Anlaşılan o ki Kadından Sorumlu Bakanlık iken ismi değiştirilen ve Aileden Sorumlu Bakanlığa dönüştürülen koltuğun sahibi Zehra Hanım bakanlık olarak görevlerinin, ölen kadınların davalarına müdahil olmak ve katillerin en ağır cezayı almasını sağlamak olduğunu düşünüyor. Katillerin yakalanması kolluğun, soruşturmanın yürütülmesi savcılığın, faillerin en ağır cezaları alması mahkemelerin işidir oysa. Sayın bakan kendileri müdahil olmadığı takdirde mahkemelerin yeterli ceza vermeyeceğine dair bir kanaate sahip ise mevkidaşı olan Adalet Bakanı ile bunu görüşebilir elbette, zira eril zihniyetin yargıdaki hakimiyeti ve cezasızlık problemi de bilinmeyen bir şey değil. 

Bakanlığın asli görevi?

Lakin bakanlığın asli görevi ölen kadınların davasını takip etmek değildir, o kadınların yaşaması için gereken tedbirleri almaktır. Cinayetlerin önlenmesi, şiddetin durdurulması için çalışmaktır. Kadın avukatlar en iyi şekilde takip ederler davaları endişe etmesinler.

Bugünlerde şeytan ilan edilen ve iktidar mensuplarının Türkiye’nin çekilmesi için ortalığı ayağa kaldırdıkları İstanbul Sözleşmesi  kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan ilk bağlayıcı nitelikte uluslararası düzenlemedir. 

Bu uluslararası düzenleme, kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın hem bir sonucu ve hem de sebebi olarak tanımlanmasını sağlamış; şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesi, mağdurların korunması, faillerin cezalandırılması ve konu hakkında gerekli politikaların üretilmesi yöntemini benimsemiştir. 

Faillerin cezalandırılması ile ilgili kısım yargının işi iken, şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesi, mağdurların korunması ve bu konuda gerekli politikaların üretilmesi devletin dolayısıyla da bakanlığın görevleri arasındadır. 

Ama görünen o ki bütün bu yükümlülüklerinin hiçbirini yerine getirmeyen, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin nasıl bir felaketin başlangıcı olacağı konusunda dahi söyleyecek cümlesi olmayan bakanlık, varlık sebebinin başsağlığı mesajı yayınlayıp , davalara müdahil olmaktan ibaret olduğunu sanmaktadır.

Her kadın cinayetinin ardından toplum katillere öfke kusuyor, ölen kadının fotoğrafları paylaşılıyor, acıyı ifade eden cümleler yazılıyor ama o kadınları korumakla yükümlü olan devlet, bu asli görevini yerine getirmek bir yana, ölen kadınların ardından kurduğu cümlelerini dahi değiştirme ihtiyacı duymuyor. Cümlelerin, başsağlığı mesajlarının, o makamları işgal eden kişilerin değil, zihinlerin değişmesi gerekiyor, daha fazla kadının ölmemesi için, bitmeyen bir matem evine dönüşen bu ülkenin bize son fotoğraflarından gülümseyen ölü kadınlar ülkesi olmaktan çıkması için, bu şiddeti üreten iklimin değişmesi gerekiyor.

Kategoriler

Güncel