BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Büyük devletler Erdoğan’a niye elleşmiyor?

Lozan Md. 37 bütün bu haklar üzerinde hiçbir biçimde değişiklik yapılamayacağını yazdığı halde, büyük devletler bu ihlallerin hiçbirine ses çıkartmadı. Çünkü hem Rejim güçlüydü, hem Türkiye Batı sistemi içinde kalmıştı, hem de artık Bolşevik korkusunun yerini Hitler korkusu almıştı. Hatay da zaten, Almanya’nın yanında savaşa girmesin diye hediye edildi 1939’da Türkiye’ye.

Önce terminoloji: Ege tabiridir, elleşmek. Rahatsız etmek anlamındadır. “Elleşme bana, çekil git!” derler çocuklar birbirlerine, yumruklar başlamadan önce.

Büyük devletler Erdoğan’a elleşmiyor. Çünkü onlar güçlü muktedirlere çok çok rahatsız edilmeden ses çıkarmazlar. Nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir kaostan çekinirler. Yakın geçmişte bu durumun en bilinen örnekleri Saddam’dan sonra Irak, Kaddafi’den sonra Libya’dır…

Tabii bu, muktedirin gücü içeride/dışarıda tükenene kadardır; tükenince hemen satıverirler. O da Allah'ın emri gibi. 

Saddam ve Kaddafi, Erdoğan’la mukayese edilemez. Zaten Irak ve Libya Türkiye’yle mukayese edilemez. Bu nedenle, daha geriye gidip kendi yakın tarihimizden bikaç örneğe göz atalım.

***

Müttefikler (“İtilaf Devletleri”) 10.08.1920 Sevr’de, Giresun’dan Van’a kadar bir “Büyük Ermenistan” (Greater Armenia) yarattılar (Md. 88-93 ve ayrıca 142, 144).

1915-16’daki vahşet nedeniyle değil. Umurlarında değildir böyle şeyler onların. Üstelik o devirde kamuoyunun etkisi de çok zayıftı.

Ermenistan’ı yarattılar, çünkü o sırada 1917’de doğan Bolşevizm’den ödleri kopuyordu; dost bir tampon devlet lazımdı.

Fakat M. Kemal Anadolu’da duruma hâkim oldu. Türk Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı ve Lozan süreci başladı.

Ve şurası çok önemli, Konferans kapitülasyonlar meselesi yüzünden 2,5 ay kesilince, M. Kemal Paşa (sanki çok acilmiş gibi) 17 Şubat-4 Mart 1923’te topladığı İzmir İktisat Kongresi’yle Bolşevik olmayacakları, Batı sistemi içinde kalacakları ve özel teşebbüste kararlı oldukları mesajını verdi Müttefikler’e. Yani, Bolşevik korkusu olmayınca, artık başka tampona gerek yoktu.

Sonuç olarak Lozan’da Büyük Ermenistan’dan, tazminattan vs. hiç bahis görülmedi. Yani Müttefikler Ermenileri hemen satmışlardı.

***

Kürtleri de. Onlara Sevr Md. 62-64’te, çeşitli formalitelere bağlı da olsa, Büyük Ermenistan’ın güneyinden Suriye-Irak sınırına uzanan bir Kürdistan kurma olanağı getirmişlerdi (bütün bunların haritaları için bkz. TDP Cilt I, s. 126-128).

Lozan’da Kürdistan’dan da hiç bahis görülmedi. Lozan, İran’la yapılan 1639 Kasr-ı Şirin’den sonra, Kürtlerin ikinci ve bu sefer 4 devlet arasında bölünmesi oldu.

Kürtler derken unutmamalı: 1972’de İran Şahı’na yardım için Mustafa Barzani’yi silahlandırıp Saddam’ın üzerine saldırtan H. Kissinger, Şah ile Saddam 1975’de anlaşınca Kürtleri sattı. Bizzat Kongre’de bu yüzden eleştirilince şöyle dedi: “Covert action should not be confused with missionary work" (Gizli operasyonlar misyonerlikle [hayırseverlikle] karıştırılmamalıdır).

Dahası, Sovyet Rusya da satmıştı Kürtleri. Lenin’in daha 1914’te ortaya attığı "Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı"nı çok güçlü biçimde savunmayı bıraktı, M. Kemal’i destekledi. Çünkü o, Anadolu’ya hâkim olacak tek kişiydi.

***

Bir tık geriye alarak devam. 1919’da İngiltere Yunanistan’ı silahlandırarak İzmir’e saldırttı (bugünlerde buna “vekalet savaşı” [proxy war] deniyor.)

Fakat Yunanistan’daki iktidar kavgasının üstüne bi de 1921 başındaki İnönü muharebeleri ve Ağustos-Eylül’deki Sakarya binince, M. Kemal’in zaferi ufukta gözüktü. Müttefikler Yunanistan’a silah satışını yasakladılar. Üstüne, inanılır gibi değil ama, tarafsızlık ilan ettiler! Yani, Yunanistan’ı resmen sattılar.  

***

Türkiye Lozan’ı imzalar imzalamaz antlaşmayı Gayrimüslimler açısından ihlal etmeye başlamıştı. Örnek fazlasıyla mebzul; benim 2018 tarihli son kitaba bakabilirsiniz (Etnik ve Dinsel Azınlıklar). 1924’te Papa Eftim’e (MHP’li Sevgi Erenerol’un dedesi) Galata’da 3 kilise gasp ettirildi. 1927’de Lozan Md. 14’e rağmen Gökçeada ve Bozcaada’nın özerkliği kaldırıldı, Rumca yasaklandı. 1928’de Süryani okulları kapatıldı. 1934’te Trakya olayları patladı. 1941’de Yirmi Kur’a İhtiyatlar Olayı başladı. 1942’de Varlık Vergisi getirildi. Saymakla bitmez.

Kürtler açısında bakarsanız, mesela, resmî daireler dışında her yerde istenilen her dili kullanmaya olanak tanıyan Md. 39/4 hiçbir zaman uygulanmadı. 

Lozan Md. 37 bütün bu haklar üzerinde hiçbir biçimde değişiklik yapılamayacağını yazdığı halde, büyük devletler bu ihlallerin hiçbirine ses çıkartmadı. Çünkü hem Rejim güçlüydü, hem Türkiye Batı sistemi içinde kalmıştı, hem de artık Bolşevik korkusunun yerini Hitler korkusu almıştı. Hatay da zaten, Almanya’nın yanında savaşa girmesin diye hediye edildi 1939’da Türkiye’ye.

***

1950’de iktidara gelen Menderes, gerek ekonomi politikası gerekse 1954’e kadarki demokrat tutumuyla ABD’nin büyük desteğini kazanmıştı.

Fakat plansız-programsız harcamalarla piyasa baş aşağı gitmeye, baskılar da buna paralel olarak azmaya başladı. Muazzam 1958 devalüasyonuna (Dolar 2,80’den 9 TL’ye!) rağmen ekonomi düzelmeyince Menderes, kendisine yardımı kısan ABD’yi mecbur edecek bir Soğuk Savaş sorunu yaratmak için, Sovyet desteğindeki Suriye’nin sınırına 1957’de asker yığdı.

İlginç. Gerginlik lazım olunca, Suriye.

Ardından, ABD’de kredileri sınırladığı için, Moskova’yı ziyaret edip kredi arama planı ortaya çıktı.

İlginç. ABD olmazsa, Rusya.

Sonuç, ülkede askerî darbeler püsküllü belasını başlatan 27 Mayıs oldu. Prof. Yakup Kepenek, Yassıada’dan çıkan 15 idam kararı içinden sadece 3 kişinin infaz edildiğini hatırlatıyor ve bunların da Temmuz’da Moskova’ya gidecek 3 kişi olmasını sorguluyor .

***

Büyük devletler Erdoğan’a elleşmiyor.

Elleşmez, çünkü Tek Adam Rejimi müthiş güçlü.

1) Ekonomik durum çok iyi gidiyor. Pandemi ortamında bile. CB ve AKP Gn. Bşk. Erdoğan Türkiye’nin tırmanışa hatta uçuşa geçtiğini belgelerle açıkladı. 2002’de 1.088.000 olan buzdolabı satışlarının 2019’da 2.486.000’e fırlayışını örnek gösterdi . Gerçi bunda nüfus artışının ufak bir etkisi belki vardır ama (2002’de 65,6 milyon, 2019’da 82 milyon), parası olmasa artan nüfus neyimi alacak?

2) İç politikada tam bir sükûnet mevcut. Muhalefet sakin. Kimse sokaklara çıkıp gösteri yapmıyor. Hatta 1995’ten bu yana her hafta Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri bile.

Oysa tüm ülkelerin çalkantı içine battığı felaket bir dönem geçiriyoruz. 2019’da Ekvador, Lübnan, Irak, Bolivya, Venezuela, Şili, Suriye, Fransa sürekli sokak gösterileriyle yırtılırken , bu yıl bunlara İsrail, Belarus, ABD ve Mali gibi ülkeler de eklendi.

Türkiye’de ise sokaklarda hiç kavga gürültü yok. Tıss.

3) Türkiye dış politikada hiç bu kadar güçlü olmadı. Savunma sanayiine bu ortamda durmadan yatırım yapan ülkemizin bütün komşuları hazırola geçmiş durumda. Suriye ve Libya’da barışı Türk askeri sağlıyor. Sudan’da ada kiralamış vaziyetteyiz. 10 ülkede askerî güç bulunduruyoruz .

Bu durumda, tarihe de bakarak, büyük devletlerin Erdoğan’a elleşmemesini çok doğal karşılamak lazım.