Bizi Ermeni yapan nedir?

Haftasonu Twitter’da bir tartışma yaşandı. Ailesi Müslümanlaştırılmış bir Ermeni kadının torunu olduğunu keşfeden arkadaşımın; babaannesin kimliğini mütevazı çabalarla yaşatmaya çalışması karşısında, birkaçı İstanbullu Ermeni olan bir grup insan, onun Ermeniliğini sınadı.

ARNO KALAYCI*

“Biz” kimiz, Ermeni kimdir? Kimler kendine Ermeni deme, bu kimliği benimseme, Ermeniliği hakkında konuşma hakkına sahiptir? Hangi halde biri diğerinden daha çok Ermeni kabul edilebilir? Müslümanlaştırılmış Ermeniler ve torunları “bizden” olabilir mi? Bu ölçütleri kim belirleyebilir? Günlerdir, yine, bu soruların cevaplarını arıyorum. Karar mercii değilim, haşa. Zaten başı sonu belli bir cevabım da yok. Ancak bildiğim tek şey, Ermeniler olarak bu soruları soruyorsak eğer, bu yalan dünya kendi seyrinde değiştiği ve biz artık ayak uyduramadığımız için değil. Soykırım gibi bir felaketle karşı karşıya kaldığımız için, süregelen inkar ve şiddet ortamında belki her gün yanına yenisi eklenen travmalarımız nedeniyle. Bu yazıyı başı sonu belli olmayan “biz” için, kendi kişisel arayışımın bir ifadesi olarak yazdım ve dilerim bu yazı benimle benzer sorulara cevap arayan insanları bir araya getirir. 

Haftasonu Twitter’da bir tartışma yaşandı. Ailesi Müslümanlaştırılmış bir Ermeni kadının torunu olduğunu keşfeden arkadaşım Sibel Yükler'in; babaannesi ve onun ailesinin, malum koşullarda “dönmek”, gizlemek zorunda bırakılmış, inkar edilmiş, unutturulmak istenmiş, küçücük fısıltılar ve işaretlerle aktarılmaya çalışılmış kimliğini mütevazı çabalarla yaşatmaya çalışması karşısında, birkaçı İstanbullu Ermeni olan bir grup insan onun Ermeniliğini sınadı. Gerçekte Ermeni bir babaanneye sahip olmamakla, yalan söylemekle ve bu sebeple Ermeni kimliğini, kültürünü temellük etmekle, başka bir ifadeyle, gerçekte egemen kültürden olmasına rağmen azınlık kimliğini kendine mal etmek ve bundan fayda sağlamaya çabalamakla itham edildi. Devamında, babaannesi gerçekten Ermeni olsa bile bu durumda 1/8 Ermeni olduğu, kaldı ki Ermeni kültürüyle ve İstanbullu Hristiyan Ermenilerin travmalarıyla büyümediği, bu sebeplerle de Ermeni olamayacağı ve Ermeniler adına konuşamayacağı, Ermenilere ait siyasal alanı işgal ettiği, sözlerini gasp ettiği iddia edildi. 

Oysa gerçekte bütün kabahati şuydu: Kendisi, babaannesinin de aralarında bulunduğu, geçmişin şiddet yüklü günlerinde Müslümanlaştırılmış Ermeni kadınlar hakkında bir öykü yazmış; “köklerim yeni dövmemde” diye ifade ettiği babaannesinin son cümlesinin Ermenice tercümesini dövme yaptırmış; geçtiğimiz haftalarda Ermenilere yönelik saldırıların ve tehditlerin yoğunlaştığı bir dönemde “bizim”, Ermenilerin tepkilerini görünür kılmaya çabalamış; Hrant Dink’in katillerine şarkı yazan Ozan Arif’e övgüler dizen Kılıçdaroğlu’ndan kendi ifadesiyle “bir Ermeni olarak” hesap sormuştu. 

Ermeniler kimdir?
Yanılmıyorsam görece yakın bir tarihe kadar, söz konusu olan Türkiye olduğunda, bildiğimiz Ermenilerin, 1915’te öldürülmekten kaçarak, saklanarak, “kurtarılarak” bir şekilde yolun sonunda İstanbul’a ulaşan ya da ulaşacak olan Hıristiyan Ermeniler’den oluştuğu düşüncesi hakimdi; daha sonra değişmeye başladı. Örneğin, Türkçe isimler taşıyan ve kimliğinde çoğu kez İslam yazan, Kürtçe konuşan Sasunlu, Diyarbakırlı Ermenilerle tanıştık. Onları “yeterince” Ermeni bulmadığımız için dışladık. Sonra utanç duyduk, en azından ben, siz Ermeni değilsiniz diye onlara sallanan parmaktan utanç duydum.
İstanbul’da veya diğer illerde Hristiyan Ermeni kimliğiyle yaşayan “bizler”, yüz yıl boyunca şiddet ve inkar politikalarıyla sınandık ve bugün halen sınanıyoruz.

Kolay iş değil Türkiye’de Ermeni olmak. Bunun ne anlama geldiğini, her Allah’ın günü nelere vesile olduğunu ve olabileceğini, bu yazıyı yazarken dahi, hepimizi nasıl sınadığını “bize” anlatacak değilim. Ancak bu deneyim de burada tartışmaya fırsat yaratamayacağım nedenlerle homojen değil, biliyorsunuz. Bu yazıyı okuyan “bazı” Ermeniler ‘haşa, biz çok iyi koşullarda yaşıyoruz’ dediler, diyecekler. Oysa hemen her gün yanına yenisi eklenen travmalarla yaşamaya devam ediyoruz. Bu yüzden, sürdürebildiğimiz kadarıyla kültürel yaşamımızı, sınırları şiddetle belirlenmiş siyasal alanımızın ve buna ilişkin deneyimin biricikliğini cansiperane sahiplenmeyi; bu deneyimi paylaşmayanların “bizim kimliğimizi” temellük etmesine yönelik itirazları anlayabiliyorum. Bunlar benim de deneyimlerim ve tedirginliğinizi paylaşıyorum. Peki, Müslümanlaştırılmış Ermenilerin torunları bunu mu yapıyor? 

Başka bir ‘kılıç’ mı savuruyoruz?
Bence hayır. Ancak öncesinde başıma bir şey gelmeyecekse günlerdir kendi kendime sorduğum soruyu tekrar etmekte fayda var. Hırsızın hiç mi suçu yok? Sahi, bugün neden bunu tartışıyoruz? Her şey bir kenara, öncesi ve sonrasıyla Ermeni Soykırımı yaşanmasaydı yahut belki yaşanmasına rağmen süregelmemiş olsaydı bugün bunu tartışmıyorduk. Sanırım hakikat en yalın ifadesiyle bu. Yanılıyorsam, lütfen düzeltin. Öyleyse acaba artığı olduğumuz kılıçla hesaplaşmak varken- hatta belki tam da bu travmayla hesaplaşamadığımız için, belki farkında bile olmadan, onlara- gücenmeyin ama, başka bir kılıç da biz mi savuruyoruz? 

Ermeni Soykırımı, varlığımızı da yokluğumuzu da talan etti, ediyor. Biz, bizim kendi payımıza düşeni yaşıyoruz. Akrabalarımızın başına geleni, bugün halen başımıza gelmekte olanı biliyoruz. Ama ben daha da azını biliyorum mesela, çünkü bana aktarılmadı ve aktarabilecek kişiler artık hayatta değil. Birkaç cümleden fazlasını kuramam. Bu da "bize" dair değil mi? Kim telafi edebilir hakikate ulaşamayacak oluşumu? 

Onlar unuttu, devlet unutmadı
Peki ya Müslümanlaştırılmış Ermeniler ve torunları? Ermenilerin insanlık ailesinden dışlandığı bir dönemde hayatta kalmak için kimlikleri, bedenleri, dilleri, dinleri ve varoluşlarının kılıç zoruyla gasp edilmesine sessiz kalmak zorunda kaldılar. Başka şansları mı vardı? Kimisi hatırlayamayacak kadar küçüktü, kimisi bir daha hatırlamamak üzere unutmak zorunda kaldı. Kimileri, kendi gibilerini buldu buluşturdu, gizli gizli aktardı geçmişi. Kimileriyse geçmişinden küçücük işaretler bıraktı torunlarına. Bizimkiler kadar sonsuz, en az bizimkiler kadar ağır ve biricik deneyimlere sahipler. Bizi “Biz” yapanı bizim gibi aktarma şansına, evet şansına sahip olamadılar. “Başka” isimlerle, haksızlık ve adaletsizlik içinde öldüler veya öldürüldüler. Bir kısmının Ermeniliği hiç unutulmadı. Onlar unuttu, devlet unutmadı, soykodları vardı. Onlar unuttu, başkaları hatırlattı. Dönme dendi, fılle dendi, dgha dendi, Ermeni dölü dendi, kılıç artığı dendi, hala deniyor. 

Şimdi artık neredeyse yalnızca torunları hayatta. Bir kısmı geçmişinden habersiz. Bir kısmı umursamıyor. Bir kısmı sessizliğini koruyor. Bir kısmı geçmişini arıyor, keşfediyor, anlamlandırmaya çalışıyor. Adalet talep ediyor. Dillerinden, dinlerinden, kimliklerinden koparılanların, geçmişinden koparılan torunları. Yaşadıkları ve yaşamadıkları onların suçu değil. Tabii ki adalet talep edecekler. Tabii ki hikayelerini anlatacaklar. Yaşadığı zulmün hesabını soramadan, adaletsizlik içinde yaşayan ve ölen, inkar edilen yayalarının veya dedelerinin adına, ve yeri geldiğinde elbette bir Ermeni olarak hesap soracaklar. Onlar da, bence, en az bizim kadar belgesi soykırımın. Deneyimlerini ve bunların biricikliğini dışlayamayız. Bu yüzden, artık İstanbullu bir Ermeni olmaya mahkum olan ben, kişisel olarak, alanım işgal edilmiş, sözüm gasp edilmiş, rolüm çalınmış hissetmiyorum. 

Hal böyleyken, onların Ermeniliği temellük ettiğini söylemek, onların hikayelerine ve dolayısıyla en geniş anlamıyla bizim kendi hikayelerimize, doğru kelimeyi bulamadım affedin, saygısızlık değil mi? Ermenilik, Türkiye’de öyle pek konforlu bir şey de değil üstelik. En azından ben, kişisel öykümde bir faydasını deneyimlemedim. Aksine, hepimiz gibi bir sürü travma biriktiriyorum. Ancak Müslümanlaştırılmış Ermeniler bizimle aynı travmaları yaşamadılar, doğru. Onlar da bunu iddia etmiyorlar. Yaşadıklarını kendileri anlatsın.

Nasıl ölçülür?
Ya Ermeniliği nasıl ölçeriz? Mesela, İstanbul’da kimliğine Türkçe isim yazdıran, yazdırmasa bile gündelik hayatında Türkçe isim kullananlar Ermeni mi? İstanbul’da, Ermeni okullarında okuma ayrıcalığına sahip olup iki kelime Ermenice konuşmayı beceremeyenler Ermeni mi? Değil 24 Nisan ve 19 Ocak’larda sokağa çıkmak, alelade bir haksızlık için dahi sesini yükseltmekten imtina edenler de Ermeni mi? Gelin travmalardan konuşalım, Sevag Balıkçı'nın, Maritsa Küçük'ün mücadele eden ailelerini yapayalnız bırakanlar Ermeni mi? 2012 yılında Fransa’da inkar yasası konuşulurken Ermeni olduğu için İstanbul'da çalıştığı ve yaşadığı iş hanından kovulup sokaklara düşen, çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanırken Toros Batak'ı görmezden gelen, duyarsızlığıyla ölümüne vesile olanlar Ermeni mi? Ona da Ermeniliğini sürekli ispat etmesi beklenen bir kadın sahip çıkmaya çalışmıştı. Sınıfsal ayrıcalıklarını muhafaza etmek için yaşadığımız hak ihlallerine sessiz kalanlar, görünmez kılanlar da Ermeni mi? Peki ya yaptığı topiğin, zadig çöreğinin ayarını kaçıranlar?  

Burada binbir soru sıralanabilir. Doğruya doğru, bazılarına hayır diyebilmek isterdim ama evet ve her bir soru, en az diğeri kadar travmatik, karmaşık, anlaşılması belki güç cevaplara sahip. O veya bu görüşten, o veya bu inançtan, hangi ten rengine sahip olursak olalım, Ermenice bilelim veya bilmeyelim, Ermeni kültürüyle büyümüş veya büyüyememişler olarak; 1915’ten bu yana öldürüldüğünü de yaşadığını da ispat etmek zorunda bırakılan geriye kalanlarımız olarak kendimize özgü biricik travmalarımızla, bence, bu kimliği sahipleniyorsak Ermeniyiz. Birbirimizin Ermeniliğine mezura çekmektense, hayatta kalanlar olarak birbirimizi ve travmalarımızı anlamak için, geleceği ortaklaştırmak, imha edilmeye çalışılan varlığımızı muhafaza edebilmek için yeni sorular sormanın ve bunları cevaplamaya çabalamanın iyileştiriciliğine inanıyorum. 

Ermeniliğin ne olduğuna yanıtlar ararken, 1915’in bugün dahi anlaşılması güç ve telafisi imkansız sonuçları, inkar ve şiddetle süregelişi karşısında, tarihsel nedenleriyle dilini öğrenemeyen, dinini, kültürünü ve hafızasını koruyamayan insanları, Ermeni kimliğinden dışlayamayız. Korku nedir bilmez misiniz? Buna hakkımız olmadığı gibi aksi halde, bence, kendimizi de inkar etmiş oluruz. 

Eğer 1915’te katledilen akrabalarımızdan biri hayatta kalmış, kendisi, onun çocukları yahut torunlarından biri, belki başka topluluklardan insanlarla evlenmiş yahut kaçırılmış, anadilini unutmuş, dinini terketmiş fakat bugün kimliğini ararken gelse ve beni bulsa soracak hesabım yok. Kucak dolusu sarılırdım. Kendisinden kılıçla gasp edilmiş Ermeniliğini sahiplenme gayretini güçlendirmek için çabalardım. 

*Avukat, Nor Zartonk üyesi

Kategoriler

Toplum