NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

Yıkıntılar arasında*

Michael Rosen ünlü bir şair. İngiliz. 140 kitabı var. Çocuklar için şiirler, öyküler yazar.
Büyükler de okur. Çocuk edebiyatında seçkinlik nişanı almıştır. Yaşlıdır, neredeyse benim kadar.

Michael Rosen kızım Milena’ın eşi Phil’in de yakınıdır. Phil acayip biridir zaten,
acayip insanlar tanır.

İşte bu Phil, kızım Milena’nın eşi, bana Michael Rosen’in bir şiirini gönderdi, Michael
öyle istemiş. Şiiri aldım, okudum, kağıda yazılı olsa masaya, yere düşerdi elimden… Yerine o anda, oracıkta Micheal’e adanmış ben kendi şiirimi yazdım. İngilizce.
Teşbihte hata olur, çeviride çok kusur, aslı ve çevirisi aşağıda.

            for Michael Rosen

My father had a family of twenty four.
A crowded family.
People thought they were too many.
So they did something about it.
My father was then twelve.
A little boy in love with his hero, his brother
who was twenty and engaged to a beauty with almond eyes.
They sent my father away when troubles began,
burnt harvests, burnt houses, burnt people
- people who had a cross they were born with.
Anyway.
Later he was saved by a man
who also had the cross around his neck.
He was taken to a town it’s name he didn’t know.
He lived there and became a blacksmith.

Now, blacksmiths are hardy people
especially if they have left a large family 
especially if they carry the cross.
So he survived and had his own family.

My father was illiterate.
And like all illiterate people
he knew The Bible.
He used to say, a seed must die
before it grows.
I am that seed and you are my fruit.

Here is the interesting part:
My father and his brother
lived for forty years unbeknown to each other
that the other is also alive. 
Each believing they were the only ones still walking.
They named their off-springs after each other.
Both died in seventy-one.
Both knew during their last 24 years his brother also breathed,
knew his brother also remembered.
They were one thousand miles apart:
the distance between the earth and the stars.

Once a wise man told me: only a fool talks about pain.
I am that fool. This is my tale.

Michael Rosen’e

Babamın yirmi dört kişiydi ailesi
Kalabalık bir aile
Zaten herkes fazla olduklarını düşündü.
Ve  bunun çaresine baktılar.
O zaman babam onikisindeydi.
Yirmisindeki ve badem gözlü yavuklusuna aşık
kahramanı ağabeyine hayran bir çocuk.
Karmaşa başlayınca babamı gönderdiler,
Yakılan hasatlar, yakılan evler, yakılan insanlar
-bir çarmıhla doğan insanlar.
Neyse.
Daha sonra kendisi de boynunda çarmıh taşıyan
birisi kurtardı onu.
Adını bilmediği bir kente götürüldü.
Ve orada demirci oldu kendisi.

Şimdi bakın, demirciler sağlam insanlardır
hele geniş bir aileden gelmişlerse
hele bir çarmıh varsa taşıdıkları boyunlarında.
Böylece ayakta kaldı işte ve bir aile kurdu.

Babam ümmiydi.
Ve her ümmi gibi
İncil’I bilirdi.
Bana derdi ki, tohum ölmeli
ki yeşerebilsin..
Ben o tohumum işte, sen de meyvem..

İlginç olan şurası: 
Babam ve ağabeyi kırk yıl
ötekinin de hayatta olduğunu
bilmeden yaşadılar.
Her ikisi de ayakta kalan
yalnız kendileri sandılar.
Ve adlarını verdiler birbirlerinin
kendi çocuklarına.
Ikisi de öldü yetmişbirde.

İkisi de öğrendiler ömürlerinin son yirmidört yılında
ki öteki kardeşi de hala nefes alıyordu.
Ve hatırlıyordu hala.
Bin mil ayrıydılar birbirlerinden.
Dünya ile yıldızların arası.

Bir vakitler bir bilge dedi ki  bana: Sadece bir aptal söz eder acıdan.
O aptal benim. Bu da benim hikayem.



*Ermenilerin tarihi, pek çok başka ırkın, soyun, milletin olduğu gibi, yıkıntılar arasında ayakta kalma savaşımının tarihidir. Yıkıntılar Arasında Zabel Eseyan’ın Adana katliamı üstüne yazdığı kitabın adı. Üç kez, çok kez denedim, 30. sayfadan öte geçemedim. Yukarıdaki başlık o isimden mülhem.