Sebuh Sırpazan ile Vanadzor’da

“Benim babam Adıyamanlı, ben 1959’da Malatya’da dünyaya gelmişim. Hayatımın ilk yılları Adıyaman’da geçti. Sarkis’le annesi tarafından hısım oluruz. Sonra ailecek Malatya’ya taşındık. Hrant Dink’le aynı mahallede yaşamıştık. On yaşıma kadar Malatya’da Salköprü Mahallesi’ndeki Çavuşoğlu Sokağı’nda kaldım. İlkokulu İstanbul’da Ermeni Nersisyan Varjaran’da okudum. Ben kendimi hem Adıyamanlı hem de Malatyalı, ama daha çok Malatyalı hissederim."

KEMAL YALÇIN

14 Ekim 2015 akşamı, Gümrü Vartan Acemyan Devlet Dram Tiyatrosu’nun Sahnesi’nde, ‘Seninle Güler Yüreğim’ oyun olarak  sahnelendi. Beğen topladı. 
Gece yarısı, Sarkis Hatspanyan’ın arabasıyla Vanadzor’a doğru yola çıktık. 
İki saatte Gümrü’den Vanadzor şehrine geldik. Vanadzor,  “Van Ovası” anlamına geliyormuş. Sovyetler zamanındaki adı Kirovakan’mış. Ermenistan’ın üçüncü büyük şehriymiş.  Gecemizi Kirovakan Oteli’nde geçirdik. 

Tiyatro yönetmeni Karine Koçaryan günlük planı verdi. Çeşitli ziyaretler, televizyon konuklukları ve üniversite öğrencileri ile buluşmalar var. 
Saat 12.00’de Sarkis ile birlikte Vanadzor Üniversitesi Edebiyat ve Tarih Bölümü master ve doktora öğrencileriyle öğretim üyelerinin hazır bulunacakları bir toplantıya katılacağız. Bu toplantıyı Sarkis’in ricası üzerine Gugarats Bölgesi Ermeni Kilisesi Ruhani Lideri Başepiskopos Sırpazan Sebuh Çulciyan hazırlamış.
Sebuh Sırpazan, resmi arabasıyla canlı yayına katıldığımız televizyonun önünde bizi karşıladı. Tanıştık.  Birlikte Vanadzor Üniversitesi’ne gittik.
Üniversitede hem kitaplarımdan konuştuk hem de öğrencilerin onlarca sorusunu yanıtladım. Onlarca meraklı soru altında hayli yoğun bir program oldu.

Adıyamanlı Sırpazan Sebuh Çulciyan

Toplantıdan sonra, Sırpazan Sebuh Çulciyan, Sarkis ve beni yemeğe davet etti. Vanadzor Parkı’nın kenarındaki bir lokantaya oturduk. Yemekler geldi. Ararat’ın iki yakasının insanları da, suları da, yemekleri de, acıları da, neşeleri de birbirine çok benziyor. 
Sırpazan Sebuh Çulciyan kendini tanıtarak açtı  sohbetimizin önünü:

“Benim babam Adıyamanlı, ben 1959’da Malatya’da dünyaya gelmişim. Hayatımın ilk yılları Adıyaman’da geçti. Sarkis’le annesi tarafından hısım oluruz. Sonra ailecek Malatya’ya taşındık. Hrant Dink’le aynı mahallede yaşamıştık. On yaşıma kadar Malatya’da Salköprü Mahallesi’ndeki Çavuşoğlu Sokağı’nda kaldım. İlkokulu İstanbul’da Ermeni Nersisyan Varjaran’da okudum. Ben kendimi hem Adıyamanlı hem de Malatyalı, ama daha çok Malatyalı hissederim. Adıyaman ve Malatya benim var olduğum toprak, atalarımın mezarlarının bulunduğu memleketimdir.”
“On yaşımda ailemle birlikte buraya geldim. Burada okudum, burada büyüdüm, burada kendimi dinime adadım. Ermenistan benim devletimdir, yaşadığım ülkedir. Türkiye’yi, Adıyaman’ı, Malatya’yı, oradaki çocukluk arkadaşlarımı unutamam. Anadolu’yu var olduğum toprak, Ermenistan’ı yaşadığım toprak olarak severim. Türk edebiyatını, Türkiye’deki siyasi, dini, kültürel gelişmeleri yakından takip ederim. Kitaplarınızı daha önceden okumuş ve kitaplarınızdan sizi tanımıştım. Göz göze, yürek yüreğe tanışmam bugüne nasip oldu.” 
Yemek masasında, ortak tanıdığımız dostlardan, insanlardan söz ettik. Hrant Dink’i andık. Sırpazan Karekin Bekçiyan’ın kulaklarını çınlattık.
Sırpazan Sebuh Çulciyan, Sırpazan Karekin Bekçiyan’ı Eçmiadzin’deki toplantılarda sık sık görüyormuş. Övgüyle ve hayranlıkla söz etti ondan.
Sırpazan Sebuh Çulciyan’ın makamından akşam tiyatroda buluşmak üzere Sarkis’le birlikte ayrıldık. Önce Aziz Grigor Narekatsi adlı büyük kiliseyi ziyaret ettik.
Daha sonra, Vanadzor’un tarihi kiliselerinden biri olan 200 yıllık, Meryem Ana Kilisesi’ne gittik. Çok etkileyici bir dünyası vardı. Her yer tarihti. Oradan doğruca Vanadzor Tiyatrosu’na gittik.

Vanadzor Tiyatrosu

Tarihi bir taş yapı. Klasik tiyatro mimarisi hemen göze çarpıyor. Bizi Tiyatro Müdürü Hovik Çakmakçıyan makamında kabul etti. Tanıştık. Bize tiyatronun tarihi hakkında bilgiler verdi.
Salon tam saatinde doldu ve oyun başladı. Biz Sırpazan Sebuh Çulciyan’la birlikte oturduk. Ayrıca beş rahip de gelmişti. Oyun Gümrü’de olduğu gibi burada da insanları çok etkiledi. Karine Koçaryan beni ve Sırpazan Sebuh Çulciyan’ı sahneye davet etti. Sırpazan’ı, rahipleri ve seyircileri Ermenice selamladım. Sırpazan Sebuh Çulciyan’ın gösterdiği ilgi ve yakınlığa teşekkür ettim. Öz olarak Gümrü’de yaptığım konuşmayı tekrarladım.

Son görüşme

Midyatlı Albert Sevinç Hadodo Vakfı’nın inşa ettiği Vortik Gülbenkyan Huzurevi’nin açılışını 18 Ağustos 2018 günü, Gümrü’de Sırpazan Sebuh Çulciyan yaptı. Ben de açılışa davet edilmiştim. Aradan iki ay geçti. Herman Hintiryan’ın düzenlediği “Sasunluların Dansı Müzikali”nin gösterimine katılmak ve Bremen’de vefat eden İstanbullu Brenda Başar’ın küllerini Kuş Yuvası Yetimhanesi’nin bahçesine dikilecek bir çam ağacının dibine serpmek için Gümrü’ye gelmiştim.
13 Ekim 2018 günü Vortik Gülbenkyan Huzurevi’ni ziyaret ettik. Vanadzor’dan Sebuh Sırpazan da gelmişti. Bizlere “Hoş gediniz!” dedi. Daima güleryüzlü ve alçak gönüllü idi. Kitabımı yani “Tek Kanatlı Kartal”ı sordu  “Ne zaman çıkacak?” dedi. “Yakında çıkacak!” dedim. Korona salgını nedeniyle Tek Kanatlı Kartal’ın basım ve yayını gecikti. Ne yazık ki, Sırpazan Sebuh Çulciyan koronaya yakalandı ve kitabın matbaadan çıktığı gün, 19 Kasım 2020 tarihinde vefat etti. Tek Kanatlı Kartal’ı göremedi. Artık Sebuh Sırpazan Tek Kanatlı Kartal kitabımın içinde yaşayacak. Ruhu şad olsun.  Dünya çok değerli, kültürlü, barışçı bir evladını kaybetti. Ermenistan’ın ve tüm dünya Ermenilerinin başı sağ olsun.

Kategoriler

Toplum