VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Bakü caddelerinde simgelerin resmigeçidi

Aliyev, ülkesinin batı kısmına iyice yerleşen Rusya Ordusu hakkında da pek bir şey söylemedi. Oysa bu durum ülke kamuoyunun önemli bir bölümünü oluşturan Türkçü-milliyetçi kesimi rahatsız ediyor. Erdoğan Enver ve Nuri paşalardan, Aras Nehri’nin kuzeyindeki ve güneyindeki Türk topraklarının birleşmesinden söz ederken tam olarak bu kesime sesleniyordu. İttihatçı göndermeler yalnızca Ermenilere gözdağı vermiyor, aynı zamanda Azerbaycan’ın geleceği için de tehlikeli bir yol çiziyordu.

10 Aralık 2020, 2013 yılından beri Azerbaycan Cumhurbaşkanı olan İlham Aliyev’in siyasi kariyerindeki en önemli gündü muhtemelen. O gün, Karabağ Savaşı’nda kazandığı zaferi kutlamak üzere başkent Bakü’de askerî bir geçit töreni yapıldı. Aliyev, halkının, hatta yabancı siyasi liderlerin dikkatini üzerine çekerek, vizyonunu ve liderliğinin niteliğini sergiledi. O gün yapılan konuşmalar ve sergilenen simgeler bize Aliyev’in siyasi kariyerinin geleceğine ve Azerbaycan’ı önümüzdeki yıllarda nelerin beklediğine dair ipuçları verebilir.

Resmigeçitte askerî araçlar, ağır silahlar, kamyonların kasalarında İsrail ve Türkiye yapımı insansız hava araçları ve ayrıca, Karabağ’da ele geçirilen askerî teçhizat teşhir edildi. Geçit töreninde, çeşitli askerî birimler arasında, Türkiye’nin savaşa katıldığını özellikle vurgulamak ister gibi, Türk Özel Kuvvetleri’ne bağlı bir birlik de yürüdü. Törene binlerce kişi katıldı. Ülkeyi yeni bir Covid-19 dalgası vurmuşken, tören sırasında herhangi bir sosyal mesafe önlemi alınmadığı görülüyordu. Belli ki, törene katılımın yüksek olması ve zaferin kutlanmasına verilen önem, kamu sağlığının önüne geçmişti. 

Olay, kurgusu açısından, Stalin’in, Sovyet güçlerinin Berlin’i ele geçirmesinden bir ay sonra, 24 Haziran 1945’te Moskova’da, Kızıl Meydan’da düzenlettiği Zafer Geçit Töreni’ne çok benziyor. Aralarındaki temel fark şu: Stalin, devletin lideri olarak, podyumda yalnızdı. İlham Aliyev ise, zaferini başka bir Azerbaycan yetkilisiyle değil ama, bir başka devletin lideriyle, Azerbaycan ve Türk bayraklarının önünde duran Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la paylaştı. 

Erdoğan Bakü resmigeçidinde 
Türkiye Cumhurbaşkanı bu zaferi en az Azeri mevkidaşı kadar sahiplendi; Erdoğan’ın baskın, pederşahi bir figür olarak oradaki varlığı, Aliyev’i tali konuma itti. Aliyev’in 44 gün süren savaş boyunca yürüttüğü iletişim stratejisi düşünülürse, rol dağılımındaki bu tercihin tuhaf olduğu söylenebilir. Savaşta yaşanan gelişmeleri Azerbaycan Savunma Bakanlığı’nın değil, kendi kişisel Twitter hesabından duyuran Aliyev, böylece savaşın yönetimindeki ve kazanılmasındaki tek isim olarak sunarak zaferi kendine mal etti. Ancak resmigeçit sırasında, zaferi Türkiye’nin lideriyle paylaşması bir yana, bu başarının küçük ortağıymış gibi bir görüntü sergiledi. Erdoğan’ın törene katılması, Azerbaycan’ın savaşı kazanmasında Türkiye’nin önemli bir rol oynamış olmasıyla açıklanabilir.

Azerbaycan liderinin konuşmasına Türkiye teşekkür ederek başlaması da bu durumu yansıtıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, aziz kardeşim Recep Tayyip Erdoğan davetimi kabul ederek bu törene katıldığı için çok mutluyum. Törene aynı zamanda, Türk askerler ve subaylar katılıyor. Bu da bir kez daha bizim birliğimizi, dostluğumuzu ve kardeşliğimizi gösteriyor.”

Zafer kutlamalarında ‘soykırım’ meselesi de doğrudan ve dolaylı olarak vardı. Aliyev “Hocalı Soykırımı”na değinerek, “Karabağ bizim tarihsel toprağımızdır” dedi ve 17 yıl önce seçildiğinde verdiği sözü yerine getirdiğini söyledi: “Zamanında atılan adımlarla tüm kaynaklarımızı seferber ederek bir demir yumruk yaratıp düşmanın başını ezdik. Savaş sırasında, demir yumruğumuz hem birliğimizin hem de gücümüzün tezahürüdür demiştim. O demir yumruk önce düşmanın belkemiğini kırdı, sonra da başını ezdi.”

Aliyev, şu sözleriyle irredantist bir çıkış da yaptı: “Zengezur, Göyçe ve İrevan bizim tarihî topraklarımızdır. Halkımız bu topraklarda asırlar boyunca yaşadı fakat Ermenistan yönetimi yüz binlerce Azerbaycanlıyı topraklarından mahrum bıraktı.” Askerî başarılarıyla övünürken, başka tehditler de savurdu: “Ermenistan Ordusu neredeyse yok oldu, mahvedildi. Ermenistan faşizmi tekrar başkaldırırsa, netice yine aynı olacak, yine Azerbaycan’ın demir yumruğu onların belini kıracak.”

İleriye değil geriye bakan bir konuşma
Aliyev konuşmasını “Biz bundan sonra ancak ve ancak ilerleyeceğiz” diyerek sonlandırdı. Fakat konuşmada geleceğe dönük, ‘ileri’ bakan, daha önce Twitter’da görülmeyen herhangi bir fikir yoktu. Tam tersine, geriye bakan, geçmişe dönük bir konuşmaydı; şanlı zaferin ardından geleceğe dair herhangi bir vizyon unsuru, herhangi bir gelecek tahayyülü barındırmıyordu. Aliyev’in konuşmasına hâkim olan, yine o eski ‘düşman’ Ermeni imgesiydi. Ermenistan içindeki bölgelerden “tarihsel topraklarımız” diye bahsetmesi, olası yeni çatışmalara dair endişe yarattı.

Enver Paşa ve Aras Nehri
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın konuşması, tarihsel göndermelerin yanı sıra, şiir kullanımı açısından da zengindi. Erdoğan “Dağlık Karabağ’a yıkım, katliam ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmeyenlerin de artık akıllarını başlarına toplaması gerekiyor” derken “soykırım”a da değindi. Ayrıca, Ermeni Diasporası’nı ve Batılı devletleri, bu çatışmanın sorumlusu olmakla suçladı: “Ermenistan halkının da kendilerini geçmişin yalanları ile avutarak fakirliğe mahkum eden yöneticilerin esaretinden kurtulmasını diliyoruz. Batılı emperyalistlerin gaz vermesiyle bir yere varılmayacağı görülmelidir.” Ardından tarihe gönderme yaptı: “Bugün Nuri Paşa’nın, Enver Paşa’nın, Kafkas İslam Ordusu’nun yiğit neferlerinin ruhunun şad olduğu gündür.”

Nuri Killigil ve komutasındaki İslam Ordusu, 1918’in Eylül ayında, Osmanlı İmparatorluğu’nun nihai çöküşünden birkaç hafta önce Bakü’ye girmişti. Erdoğan, Nuri Paşa’nın ağabeyinden, yani –Türkiye’nin bugünkü yöneticilerinin çok beğendiği– Sultan II. Abdülhamid’e karşı ayaklanıp Teşkilat-ı Mahsusa’yı kuran, Avrupa’nın “emperyal” güçleri arasında seçim yapmayıp tarafsız kalabilecekken Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’na sokan, Osmanlı Ordusu’nu Sarıkamış’ta feci bir yenilgiye sürükleyen ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan gruplarına (Ermenilere, Süryanilere ve Rumlara) yönelik tehcir ve katliamları organize eden Enver Paşa’dan da söz etti.

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın konuşması simgelerle yüklü olduğu kadar, stratejikti de. Erdoğan İslam’a yalnızca genel göndermelerde bulundu; Anadolu’daki Türkçe konuşan nüfusu Kafkasya’daki Türkçe konuşanlardan ayıran Osmanlıcılığa değinmedi. Bu iki grup, birbirine düşman iki imparatorluk kurmuştu; kökenleri bugün Azerbaycan olarak anılan topraklarda olan Safevîler ve Kaçarlar, Osmanlıların rakibiydi. Erdoğan’ın konuşmasında en çok, Türk milliyetçiliğine ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyelerine gönderme vardı. Aslına bakılırsa din, Türkiye ile Azerbaycan’ı Sünni İslam ve Şii İslam ekseninde birbirinden ayırırken, modern Türk milliyetçiliği iki ülke arasında ortak payda oluşturuyor.

Ama Türkiye Cumhurbaşkanı bir sürpriz yaptı; Bahtiyar Vahapzade’nin bir şiirini okudu: “Aras’ı ayırdılar / Mil ilen doyurdular (Kumla doldurdular) / Men senden ayrılmazdım / Zor ilen ayırdılar.” Erdoğan konuşmasını, “Bugün hepimiz için, tüm Türk dünyası için zafer ve gurur günüdür” diyerek, herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde noktaladı. İran liderlerinin çok öfkelenmiş olması şaşırtıcı mı? İran’ı zayıf ve tehdit altında olduğu, bilim insanlarının suikaste uğradığı, Trump ve İsrail’in bir son dakika savaşı başlatabileceği bir dönemde, Türkiye’nin lideri İran’ın toprak bütünlüğünü sorguladı. Hem de Bakü’den...

Söylenmeyenler
Konuşmalarda dile getirilmeyen şeyler de aynı ölçüde önemliydi. Aliyev, Azerbaycan’da bir kamuoyu yokmuş gibi, ‘Azerbaycan halkı’na seslenmedi. Karabağ Ermenilerine seslenmedi; onların gelecekteki statülerinden söz etmedi, güvenliklerine dair hiçbir şey söylemedi.

Aliyev, ülkesinin batı kısmına iyice yerleşen Rusya Ordusu hakkında da pek bir şey söylemedi. Oysa bu durum ülke kamuoyunun önemli bir bölümünü oluşturan Türkçü-milliyetçi kesimi rahatsız ediyor. Erdoğan Enver ve Nuri paşalardan, Aras Nehri’nin kuzeyindeki ve güneyindeki Türk topraklarının birleşmesinden söz ederken tam olarak bu kesime sesleniyordu. İttihatçı göndermeler yalnızca Ermenilere gözdağı vermiyor, aynı zamanda Azerbaycan’ın geleceği için de tehlikeli bir yol çiziyordu.

‘Zafer Geçit Töreni’, Karabağ ihtilafının geride kalan yirmi yıl boyunca neden barışçıl şekilde çözülmediğini gözler önüne serdi: Sürekli olarak İlham Aliyev’in tehditlerine maruz kalan Ermenilere, bir yandan da sık sık geçmişteki soykırım hatırlatılıyor, aynı şeyin tekrarlanması yönündeki tehditler pek gizlenmiyordu. 10 Aralık’ta Bakü’de hem açık şekilde, hem de simgesel olarak aynı dil kullanıldı.

Azerbaycan zafer kutlamalarıyla kendinden geçmişken, ülkenin liderleri bu zafer için ödedikleri bedelden bihaber görünüyor. Azerbaycan kendi topraklarında Rusya’nın ve Türkiye’nin birliklerini misafir etmesinin (hem Rus hem de Türk birliklerinin olduğu kaç ülke biliyorsunuz?) yanı sıra, Sünni İslam’ın egemen olduğu Türkiye ile Şii İslam’ın egemen olduğu İran arasındaki ihtilafın merkezine yerleşmiş durumda. Azerbaycan, zafer sarhoşluğu sona erdiğinde, mezhep ayrımlarının oluşturduğu fay hatlarının, Ortadoğu’da birçok ülkeyi mahveden gerilimlerin üzerinde oturduğunun farkına varabilir. 

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz