"Bugün seçim yapılsa tüm yeni belediyeler en az beş puan daha fazla oy alır"

Ateş İlyas Başsoy’un ‘CHP Neden Kazandı? AKP Neden Kaybetti?’ serisinin ikinci kitabı ‘Hepimiz Aynı Belediye Otobüsünün İçindeyiz’ çıktı. 2019 yerel seçimlerinde CHP Yerel Yönetim Kampanya Başkanı olan Başsoy, serinin ikinci kitabında 2019 yerel seçimlerinden sonra geçen bir buçuk yılda yerel yönetimlerde yaşanan hareketliliği ve sorunları da mercek altına alıyor. Başsoy’la kitabından yola çıkarak yerel yönetimlerde siyasi iktidarla muhalefet arasında yaşanan gerilimi ve olası gelişmeleri konuştuk.

Kitabınıza da konu olan 2019 yerel seçimlerini daha öncekilerden ayıran bir özelliği var. Sanki bu seçimler hiç bitmemiş gibi… Geçmişte de çok çekişmeli ve gergin geçen yerel seçimler oldu ama bu kez aradan neredeyse bir buçuk yıl geçmesine rağmen özellikle İstanbul ve Ankara’da belediye başkanları ekseninde ciddi bir gerilim sürüyor. Elbette bunda her iki şehirde belediye meclislerinde AKP-MHP ittifakının gücünün, ağırlığının etkisi büyük ama bu daha çok sürdürülen gerginliğin altyapısını oluşturuyor. Benim sormak istediğim bu gerilimin neden ısrarla sürdürülmekte olduğu? Ve tabii bu gerilim siyaseti karşısında CHP yönetimini ve İstanbul, Ankara büyükşehir belediye başkanlarının tutumlarını bir iletişimci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sondan başlayayım: İstanbul en büyük kent ve Ankara da hem ikinci büyük kent ve hem de başkent; bu nedenle ilgiyi üzerlerine çekmeleri doğal ama ben İzmir, Antalya, Adana, Mersin ve diğer il ve ilçeleri de bir arada değerlendiriyorum. Özellikle yeni kazanılan bölgelerdeki tüm yeni başkanlar benzer sorunlar yaşıyorlar. İktidar döneminden kalma bürokrasi her alanda zorluk çıkartıyor, il genel meclislerinde başkanları etkisiz bırakmak için her yol deneniyor. Belediye meclislerindeki üye dağılımı iktidarın kendi çıkarına göre yaptığı anti demokratik bir uygulamadan güç alıyor: Merkezdeki 10 nüfuslu bir ilçe 10 delege çıkartırken, çevredeki 2 nüfuslu bir ilçe de 5 delege çıkartıyor. Merkez ilçelerin daha çok CHP’li, çevre ilçelerin daha çok AKP’li olduğu görülerek bu uygulama yapılmış. Yani nereden bakarsanız bakın, büyük bir basınç var.

Peki, siyasi iktidarın bu çabası sonuç alıyor mu? Ya da alacak mı?
Elbette ki sonuçsuz kalacak bir çaba bu. Çünkü bütünüyle CHP lehine bir başka denklem var: AKP’li bir belediyenin Suadiyeli seçmeni ikna etmesi, yüzünü halka dönmüş, sosyal demokrat belediyecilik ilkelerine sıkı sıkı sarılmış CHP’li bir belediyenin Sultanbeyli’de oturan seçmeni ikna etmesinden yüz misli zor olabilir. Kentin varoşlarında kentin bütün yükünü çeken, en zor koşullarda en ağır şartlarda çalışan ve Allah’tan başka sığınacak hiçbir şeyi olmayan milyonlarca yoksul insanımız yaşıyor. Yeni seçilen belediyeler bu yoksulların dertlerine derman oldukları oranda başarılı olacaklar. 31 Mart seçiminde AKP’den bir oy gelişi olduysa da bu çok sınırlıydı ve oylar görece varlıklı AKP seçmeninden gelmişti. Bugün seçim yapılsa tüm yeni belediyeler en az beş puan daha fazla oy alır. Çünkü geneli kırk yaş altı olan ve hayatları boyunca sosyal demokrat belediyecilik görmemiş, (örneğin çocuk yaşta Yozgat’tan Bayrampaşa’ya göç etmiş) kişilerin zihninde “CHP de bize destek oluyormuş” cümlesi ilk kez yazılıyor. İktidar yapay konularla ortamı ne kadar gererse gersin, aza tamah eden, bazen bir ‘selam’la bile oy kararını değiştirebilen bu güzel insanlara belediyelerin erişimini engelleyemez. 

Bu serinin ilk cildi olan ‘Seveceksen Radikal Sev’de de, bu kitapta da, CHP yönetimine ve seçmenine seçim sonrasında da ‘mücadeleye devam’ çağrısı yapıyorsunuz. Daha doğrusu ‘süreklilik’ talep ediyorsunuz. Aradan geçen bir buçuk yıla göz attığınızda bu çağrınıza CHP yönetimi ve seçmeni tarafından ne ölçüde uyulduğunu düşünüyorsunuz?  
AKP kentte yaşayan ama köyle fiziki, iktisadi, sosyal ve duygusal bağını sürdüren ‘kentli köylüler’in üzerinden yükseldi. Bu yükseliş de cami dernekleri ve hemşeri dernekleriyle (ardından tarikatlar) gerçekleşti. AKP’nin sosyolojik tabanı olmasa bunca seçimi nasıl kazanabilirdi? Biz seçim kampanyalarının şöhretini son bir iki ay yapılan kampanyalara yüklemeyi seviyoruz. Oysa hayatımızın her anı seçimdir. Köyden kasabadan İstanbul’un varoşuna bir akrabasının evine gelmiş, işsiz, vasıfsız, sigortasız bir vatandaş neyi seçer? Ona kim el uzattı? Ben el uzatmadıysam, hatta onu ‘maganda, şeriatçı, zonta’ diye aşağıladıysam, beni seçmediği için onu nasıl suçlayabilirim? Dilin değişmesi, ‘radikal sevgi’nin bir bakış açısına dönüşmesi bu nedenle önemli. Seçim kazanıldı, başkanlarımız kahraman, şak şak… Böyle rahat bir dünya yok. Yediğimiz ekmeğin bir kısmını bizim kadar şanslı olmayan kardeşlerimize ayırmazsak, bu bölüşümün yollarını araştırmazsak, kafayı buna takmazsak ve bunu bir anlık heyecanla değil, sürekli ve sürdürülebilir biçimde yapmazsak seçimleri yine kaybederiz. Ben sihirbaz değilim, ‘usta reklamcı’ filan gibi kolayca verilen unvanları da reddediyorum. Bu seçim reklamla değil, milyonlarca insanın dil değişimiyle kazanıldı. Usta değil çırağız, daha yolun başındayız. Halkımızla bütünleşmenin yollarını öğrene öğrene, hep birlikte usta olacağız.

Ateş İlyas Başsoy

Büyükşehirlerde CHP’nin kazandığı büyük başarıyı söz konusu illerdeki Kürt seçmenle açıklamak adeta bir ezber haline geldi. Kitapta da değinmişiniz ama kitabı henüz okumayanlar için bu sürekli tekrarlanan ezberi size sormak istiyorum. CHP’nin seçim zaferini Kürt seçmenin AKP’ye küsmesiyle açıklamak ne kadar doğru? Buna bağlı olarak, son dönemde HDP’ye yönelik siyasi iktidarın geçmiştekinden de büyük baskısında bu kanaatin rolü olduğunu düşünüyor musunuz? 
Benim bu ezberle sorunum var. Bu ezberi Kürt seçmeni polarize etmek ve kendi başarısızlığını gizlemek için AKP pompalıyor. Elbette Kürt seçmenin önemli bir bölümünün verdiği oyların kıymeti ve etkisi tartışılmaz. Ama “barış isteyen, aynı belediye otobüsünde huzurla işine gitmek isteyen” Kürt seçmenin sağduyusunu anlayıp, “Kürtler CHP’yi destekliyor, teröristler CHP’yi destekliyor” diye veryansın edenlere kulak asmayan, oy kararını değiştirmeyen, çünkü o da “aynı belediye otobüsünde huzurla işine gitmek isteyen” Türk milliyetçisi seçmen de seçim sonucunda etkili oldu. AKP’nin ilk on yılında başarıyla dengede tuttuğu Kürt/Türk terazisi artık AKP’nin elinde değil. Terazinin bir yanına öylesine teslim oldu ki, bundan sonra olması da kolay değil… 2018’de İstanbul’da İnce 37, Demirtaş 7, Akşener 5, Karamollaoğlu 1 puan aldı, 50 puan eder. 31 Mart’ta İmamoğlu 48,8 ile seçimi kıl payı kazandı. İki seçim arasında bir yıl bile yok. Bu oy veren insanların hepsinin, farklılıkları bir kenara atıp, ortaklıklar üzerinden karar vermesidir zaten hüner. AKP bu hüneri kaybetti. Ek olarak İstanbul’un yaklaşık beşte biri Kürt seçmenden oluşuyor. “Kürtler şuraya oy verdi” gibi hızlıca söylediğimiz cümleler, toptancı ve yanıltıcı olabilir. Halen AKP’ye oy veren çok sayıda Kürt seçmen var.

Kitabınızda değindiğiniz, bizim de Agos’ta yakından takip etmeye çalıştığımız Ayasofya’nın cami olarak açılması hakkında ‘simge israfı’ diyorsunuz. Bu ‘simge israfı’na yönelik CHP’nin tutumu ise “açarsan aç” oldu. CHP’nin sadece Ayasofya konusunda değil, başka konularda da tanık olduğumuz bu tutumunu bir iletişimci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP’nin 1934’de Ayasofya’nın neden müze yapıldığını anlatmasını isterdim ama galiba CHP içinde sözü geçen pek tarihçi yok. Avrupa’da faşizm yükselirken, İtalya ve Almanya arasında milyonlarca Müslüman azınlık yaşarken alındı o karar. Bir anlamda “Bakın biz size saygılıyız, siz de bize saygılı olun” demek için… Ayasofya’da zaten namaz kılınıyordu ve ezan da okunuyordu. Cuma namazı sırasında biletsiz girilmesini sağlayarak bu konuyu sessizce çözebilirlerdi. Ama oy düşüşü paniğiyle yıllarca sömürebilecekleri, bir tür ‘altın yumurtlayan’ tavuğu kesmiş oldular. Bu konuları sonuçlar üzerinden değerlendirdikçe hep gol yeriz. Muhalefet kendi seçmenini bile bilgilendiremiyor, kendi seçmenine, hatta örgütüne dahi karşılaştırmalı tarih eğitimi veremiyorsa nasıl toplumsal bir direnç olabilir? Bu konuları onlarca yıldır hep kulak arkası yapmışsan, bıçak kemiğe dayandığında böyle açıklamalar yapmaktan başka seçeneğin kalmaz.

Varsayıma dayalı bir soru sormak istiyorum. Siyasi iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak soruyorum. Diyelim ki siyasi iktidar Kürt sorununda barışçıl bir çözüm sürecini uygulamaya karar verdi ve toplumu buna ikna etmek için neler yapılması gerektiğini de bir iletişimci olarak size soruyor. Neler önerirdiniz? Bir başka deyişle, kutuplaşmış bir toplumu Kürt sorununda barış ve çözüm sürecine ikna etmek için neler yapılmalı?  
Hayatım boyunca söylediğim bir şey var: Tarihin kilitli odalarına inmedikçe bu sorunların hiçbiri çözemeyiz. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu; Ermenistan, İsrail, Yunanistan, Bulgaristan, İran, Irak, Suriye, Arap ilişkileri ve Kürt konusu… Bunların halen devam eden ‘denge’si 1900’lü yılların başında göz açıp kapanana kadar yapılan korkunç katliamlar, vahşi savaşlar, inanılmaz trajediler sonucunda ortaya çıktı. Yüz yıldır bu acıları ve haksızlıkları halının altına süpürüyoruz, olmayan bir dengeyi varmış gibi gösteriyoruz. O halı kimseye rahat vermez… Yeni bir dil kurmalıyız. Anadolu’nun kadim halkları tekrar yuvalarına dönmeli, Anadolu, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’da Avrupa Birliği’ne benzer, kültürel çeşitliliğe saygılı, laik, demokratik bir birlik kurulmalı. Kürtler bugün dört ülkede yaşıyorlar. “Kürtler bölücü” diyenlere gülüyorum, dört ülkenin yapıştırıcısıdır Kürtler, hatta Demirtaş’a atıfla şaka yollu “Kürtler bu bölgenin Selobantı” derim.
Türkiye kentlere göçün yıkıcı siyasi sonucuyla yetmiş yıl kaybetti. AKP bu sonucun sonucu ama artık böyle bir sosyolojik durum yok. Kentlerde yaşayan çoğunluk ilk kez ‘kentli’ oldu. Keşke düşünsel kökenleri elli altmış yıllık CIA destekli sağ mitolojiye dayanan ve esas kökleri Rumeli’den geri çekilmeyle başlayan tarihsel süreci özümsesek ve ‘insan onuru’nu öne çıkartan yeni bir dünya kursak. O dili bu yerel seçimde biraz olsun uygulama şansı buldum, aslında ‘radikal sevgi’ tüm bölgenin, bölgedeki tüm halkların ilacı. Ortaçağ’da beraber yaşadık, minik robotların ve uçuşan virüslerin çağında mı yaşayamayacağız? Birbirimize ne tepeden, ne aşağıdan, göz hizasından bakmanın yollarını arasak, görün bakın ne iyi olacak.

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.