RONALD G. SUNY

Ronald G. Suny

MICHIGAN MEKTUPLARI

Deli kral yolcu

ABD’nin sağlam demokratik sistemi saldırıya dayandı ama demokrasinin, ahlaki değerleri hiçe sayan, ilkesiz siyasetçiler, demagoglar ve iktidar düşkünü oportünistlerin oluşturduğu tehdit altında, her daim kırılgan bir sistem olduğunu bir kez daha açıkça gördük.

6 Ocak çoğu Ermeni için İsa’nın doğumunun kutlandığı, kutsal bir gündür ama bundan böyle, ABD’de bir ‘utanç günü’ olarak da anılacak. Kasım ayında, ABD tarihindeki en yüksek katılımla yapılan başkanlık seçimlerinde, seçme hakkı olan 239 milyon kişiden 158 milyonu bu hakkı kullanmış, Biden 81, Trump ise 74 milyon civarında oy almıştı. Aradan iki ay geçmiş, Joseph R. Biden’ın yeni başkan olduğunun resmen onaylanacağı, mevcut başkan Donald J. Trump’ın yenildiğinin resmen ilan edileceği tarih gelmişti. 

Fakat seçimlerden beri git gide daha fazla hezeyan ve gerçeklikten kopuş belirtileri gösteren Trump, yüksek sesle ve sık sık, büyük çoğunluğun oyunu alarak seçimi kazandığını beyan ediyordu. Kasım ile Ocak ayları arasında, Beyaz Saray’daki ‘deli kral’ adil ve özgür bir şekilde yapılan seçime öfke kusup, mahkemeler ve medya aracılığıyla sonucu tersine çevirmeye çalıştı. Nihayet, akli dengesini iyiden iyiye yitirdi; 6 Ocak günü öğleden sonra, ülkenin her yerinden gelip Vaşington’da toplanmış ateşli yandaşlarından oluşan kalabalık kitleye seslenerek, onları Kongre üyelerinin seçim sonuçlarını resmen onaylamakta olduğu Kongre binasına yürümeye çağırdı. 

Onlarla birlikte yürüyeceğini söyledi ama sarayına saklandı. Kimi askerî üniforma giymiş erkekler ve kadınlardan oluşan güruh, ellerinde sopalar, bıçaklar ve tüfeklerle harekete geçip, birçoklarının demokrasinin kalesi olarak gördüğü binaya girdi. Polis barikatlarını aşıp binanın salonlarına ve odalarına daldılar; paniğe kapılan Kongre üyeleri kendilerini güvene almak için kaçıp saklandılar. Saldırı sırasında beş kişi öldü. Düzenin sağlanması ve seçimi onama ritüelinin tamamlanabilmesi için askerî güçlerin devreye sokulması gerekti.

ABD’nin sağlam demokratik sistemi saldırıya dayandı ama demokrasinin, ahlaki değerleri hiçe sayan, ilkesiz siyasetçiler, demagoglar ve iktidar düşkünü oportünistlerin oluşturduğu tehdit altında, her daim kırılgan bir sistem olduğunu bir kez daha açıkça gördük. Son on yıl içinde dünyanın birçok yerinde (Macaristan, Polonya, Türkiye, Rusya, Venezuela ve başka ülkelerde) seçim demokrasilerinin akamete uğrayışına ve daha otoriter, daha baskıcı hükümetlerin yükselişine tanık olduk. 

Trump konumunu, onun peşinden gidip siyasi bir bataklığa saplanan sıradan insanların aleyhine, kendi dostlarını, kurumsal müttefiklerini, zenginleri ve güç sahiplerini kayırmak için pervasızca kullanarak Amerikan demokrasisine karşı ciddi bir tehdit oluşturdu. Kışkırtıcı diliyle ülkeyi böldü, ırkçılığı teşvik etti, “halkın düşmanı” olarak nitelendirdiği basına yönelik düşmanlığı körükledi. Yasaları alenen çiğneyerek, Ukrayna hükümetini Biden ailesi hakkında soruşturma başlatması için ‘ayartmaya’ çalıştı ve başkanlık seçimlerinin kazananı ilan edilme arzusuyla, seçim memurlarına kendisine verilmiş –aslında var olmayan– oylar bulmaları için baskı yaptı. Diğer sahte peygamberler gibi Trump da, ABD’yi tehdit eden kötü güçlere dair karanlık muhayyilesine inanıp hezeyanlar içinde yüzen takipçiler kazanmayı başardı. En çok sevdiği yabancı liderler, aynen onun gibi basına saldıran ve kendilerini eleştirenleri hapse atan, muhteris otokratlardı. 

Onun “Yeniden Büyük Amerika” misyonuna yani ülkeyi daha beyaz, daha az eşitlikçi, daha erkek egemen, çevre konusunda daha az hassas, daha bencil ve daha kibirli yapacağına inanan sadık takipçileri olmasaydı, deli kral başarıya ulaşamazdı. ABD’deki iki hâkim siyasi partiden daha muhafazakâr olanı yani Cumhuriyetçiler ‘Trump partisi’ olmuştu; dalvakavukluk yaparak ona itaat ediyor, onun demokratik normlara yönelik saldırılarını mazur gösteriyorlardı. 

Siyaset bilimciler, demokrasinin ilk şartının, seçimi kaybedenlerin iktidarın barışçıl bir şekilde el değiştirmesini kabul etmesi ve kazananların da, muhaliflerinin zaman içinde, halkın seçimiyle yeniden iktidara gelme olasılığını güvence altına alması olduğunu söylerler. 

Demokrasi bir enine boyuna düşünme, tartışma, müzakere etme ve karşılıklı taviz verme meselesidir. Baskı yapmakla, siyasi muhalifleri tutuklamakla, seçimleri manipüle etmekle, medyayı boğmakla demokrasi olmaz. Doğuştan otokrat olan Trump’ın büyük ihtirasları, demokratik sistemin olağan işleyişine takıldı. Amerikalılar demokratik haklarını yitirmenin eşiğine geldiler ama önce Kasım ayında, oy verme haklarını kullanarak, sonra da geçen hafta, Trump’ın sadık yandaşlarının dağınık, plansız isyanını engelleyerek tehlikeyi savuşturdular. 

Kongre binasına zorla girip salonları altüst eden silahlı davetsiz misafirlerin görüntüleri, bu salonları kutsal kabul eden Amerikalıları şoke etti, ülkenin geleceğine dair güvenleri sarstı. Fakat kanımca, 6 Ocak 2021 olayları iyi bir şeye de vesile oldu: Bir anda, çarpıcı bir şekilde afişe olan Trump’ın sahtekârlığı ve iktidarda kalmak için demokrasiyi yıkmaya hazır biri olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Yalanlarını ve komplo teorilerinin yaymak için kullandığı Twitter hesabı kalıcı olarak askıya alındı. ‘Deli Kral’ın Cumhuriyetçi yardakçılarından birçoğu illallah edip ona yüz çevirse de, hâlâ etkisi altında olanların sayısı da yüksek. 

Geçen hafta yaşananlar unutulunca geri gelebilecek bir virüs bu. Trump, yalnızca Amerikan demokrasisi açısından tehdit oluşturmuyor; geniş, küresel düzeyde bir etki alanına sahip. Dünyanın birçok yerinde otokratlara arka çıktı. Muhterislerin iktidara yapışması, bir tehdit olarak varlığını sürdürecek; demokrasiyi koruma ya da yeniden kurma mücadelesi ise yine sıradan insanlara düşecek. Siyasetçilerin yapıp ettikleri konusunda hesap verme zorunluluğu taşıması, ancak demokrasiyle mümkün. Fakat dünyanın diğer Trump’larına karşı verilen mücadelenin, 6 Ocak’ta olduğu kadar iyi bir şekilde sonlanacağının garantisi yok. 

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)