"Kriterlerini bilemediğimiz bir kademeli normalleşmeyle karşı karşıyayız"

Halk Sağlığı Uzmanı Doç Dr. Cavit Işık Yavuz’la pandemide yaşanan son gelişmeleri konuştuk. Dr. Yavuz, Türk Tabipleri Birliği Covid-19 İzleme Grubu’nda ve ‘Toplum ve Hekim’ dergisinde görev yapıyor. Yavuz’un ‘Maske ve Ötesi…’ adlı makalesi, ‘Pandeminin Düşürdüğü Maskeler’ adlı derlemede yer alıyor. Dr. Cavit Işık Yavuz’un aşıyla ilgili önemli uyarıları var.

1 Mart kararlarının üzerinden 15 gün geçti. Salgında gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

1 Mart kararlarını değerlendirmeden önce, 1 Mart’a gelirken Türkiye’de salgının seyri nasıldı, onu değerlendirelim. Salgının ilk gününden bu yana salgının tatmin edici bir epidemiyolojik değerlendirmesini yapamıyoruz çünkü veri sorunlarımız var. Türkiye’de açıklanan verilerin kapsamı ve içeriğini bilemiyoruz. “Onu açıkladım, bunu açıklamıyorum” gibi bir yaklaşımla bütünsel bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Bu süreç içinde şunlara da tanık olduk: 29 Temmuz’da birdenbire ‘hasta’ terimi kullanılmaya başlandı. Bundan anladık ki bir grup veri açıklanmıyor. Bu beraberinde pek çok kuşkuyu getirdi. 25 Kasım’da ise birdenbire “Artık toplam vakaların hepsini açıklayacağız” denildi. Bu tarihten itibaren 28 bin, 30 bin gibi sayılarla karşılaştık. Burada şunu sormamız gerekiyordu. Kasım ayının sonunda Türkiye 30 bin vakaya nasıl geldi? Kasım sonuna kadar neler yapabilirdik? Öncesini de bilemiyoruz çünkü günlere göre açıklanmıyordu. Alınan kısmi kısıtlama önlemleriyle bu sayıların haftalar çerisinden azalmaya başladığını gördük. Ocak ayının son haftasında günlük ortalama 6 bin vakaya kadar düştü. Daha sonra ise yükselme başladı. Günümüzde ise 15 binlere dayandı. Geçen haftanın ortalaması 14893 idi. Dolayısıyla 1 Mart kararlarını almadan önce de tekrar bir yükseliş trendine girmiş olduk. Bunun değişik nedenleri olabilir. Alınan önlemlerle ancak bu kadar düşmüş olabilir. İkinci ve daha önemli bir nedeni ise mutant virüslerin etkisinin ülkemizde yavaş yavaş görülmeye başlanması olabilir. Ben bunun ciddi bir faktör olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte 1 Mart’ta biz “yerinden yönetim” denerek bir haritayla karşılaştık ve bu harita da renklendi. “Kırmızı, mavi, turuncu…” iki üç haftadır tartışılıyor. Ama bu haritanın hangi kriterlere göre hazırlandığını bilmiyoruz.

Kriterlerini bilemediğimiz bir kademeli normalleşmeyle karşı karşıyayız. Bilim Kurulu ne önerdi? Birden fazla kritere bakıldığı söyleniyor ama bu kriterler resmi olarak açıklanmadı. İkincisi, 1 Mart kararlarıyla alınan gevşemenin mantığını da kavrayamıyoruz. En önemlisi de mesai saatleri. Haritada kırmızı olan yerlerde pek çok şeye izin verilmiyor ama Türkiye’nin her yerinde normal mesaiyle birdenbire geçiliverdi. Bu virüs iş yerlerinde de etkili değil mi? Oysa Bilim Kurulu rehberinde “ofis çalışanları için kişi başı 4 metrekare alan olmalı” deniyor. Bu kurallar ne oldu? Haritayı iki haftada bir güncelleyeceklerini söylediler ama gördük ki haritada hiçbir değişiklik yok. Bunu da şöyle açıkladılar: “Yoğun bakımlarda çok büyük doluluk yok. Yataklı servisler çok zorlanamdı o yüzden değiştirmedik”. Halbuki vaka sayılarında ciddi bir artış olduğunu gündelik rakamlardan da görüyoruz. Öte yandan mutasyonu göz önüne alırsak salgının Türkiye’de artış dönemine girdiğini anlıyoruz.   

Doç. Dr. Cavit Işık YavuzEvet, kitaptaki makalenizde de “mutasyon kapıda” diyorsunuz? Mutasyonun Türkiye’de salgına etkisi nasıl olacak? Mutasyonun mevcut aşıları etkisiz kılma riski var mı?

Aslında aşı bulundu ve umut kaynağı oldu ama gördük ki aşı dağılımında korkunç bir eşitsizlik var. 10 ülke aşıların yüzde 75’ine sahip oldu. 130 ülke ise tek bir doz bile aşı edinemedi. Hal böyleyken sonbaharda İngiltere ve ardından Güney Afrika ve Brezilya’da “endişe verici mutasyonlar” denilen mutasyon türlerine rastlandı. Güney Afrika ve Brezilya varyantlarında aşının etkisiz olabileceği ya da hastalığı gelirmiş kişilerinde tekrar hasta olabilecekleri endişesi çıktı. İngiltere mutasyonuyla ilgili olarak da çok daha fazla oranda bulaştığı yönünde bir bilgi ortaya çıktı. İngiltere varyantı çok hızlı bulaşıyor ama çok ağır seyretmiyor diye lanse edilmeye çalışılıyor. Son dönemde İngiltere’de yapılan bir yayında ise bu varyantın yüzde 30 oranında daha ciddi seyredebildiği belirtiliyor. Kaldı ki hastalığı ağır geçirmeseniz bile orta ve uzun vadede hastalığın ne gibi tıbbi komplikasyonlara yol açacağını şu anda bilemiyoruz. Kamuoyuna şöyle bir şey pompalanıyor diye endişe ediyorum: “Vaka sayımız artıyor ama bu ağır seyreden bir tabloya denk düşmüyor”. Bu riskli bir yorum. Çünkü risk gruplarında durumun böyle olduğuna dair bir veri elimizde yok. Kaldı ki İngiltere’de daha ağır seyrediyorsa biz önümüzdeki haftalarda çok ciddi bir tabloyla karşı karşıya kalabiliriz. Kaldı ki bugün de bunun işaretlerini görüyoruz. Biz böyle bir dönemde “normalleşiyoruz”. Son yapılan açıklamalarda, 76 ilde mutant varyantın görüldüğü belirtildi. Geçen hafta Sağlık Bakanı Koca mutant varyantlı virüs tespit edilen vaka sayısının 41 bin olduğunu açıkladı. Bu veriler bize önümüzdeki dönemde ciddi bir tabloyla karşı karşıya kalabileceğimizi söylüyor.  

Aşının yaygın kullanımının önündeki en büyük engelin patent sorunu olduğu iddia ediliyor. Buna katılıyor musunuz?
Evet, katılıyorum. Aşıda patent diye bir şey kabul edilemez. Aşıya bir otomobil markası gibi bakılamaz. Çocuk felci aşısını bulan Doktor Salk’ın dediği gibi “aşıda patent olmaz”. Üstelik bu salgın döneminde geliştirilen aşılar şirketlerin devletlerden aldıkları milyarlarca dolar fon desteğiyle üretildi. Siz bu kadar büyük kamu kaynaklarını kullanıyorsunuz sonra da bunun patenti benim diyorsunuz. Bu kabul edilemez. Buna karşı uluslararası düzeyde bir direniş göstermek gerekir. Bu duruma müdahale etmezsek bundan sonraki pandemilerde de benzer sorunlarla karşılaşırız. Aşının geliştirilmesinde olduğu kadar üretimi ve dağıtımında da kamunun söz sahibi olduğu bir modele acilen geçilmesi gerekiyor. 

Sağlık Bakanlığı'nın güncellediği ‘Temaslı Takibi, Salgın Yönetimi, Evde Hasta İzlemi ve Filyasyon Rehberi’ne göre, 2 doz aşı olan kişiler karantinaya girmeyecek. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bu tür kararları belli kriterlerle değerlendirmeye tâbi tutabiliriz. Burada sorun, Türkiye’de uygulanan inaktif aşının Faz-3 sonuçlarının bilimsel makalelerde henüz yayınlanmamış olmasıdır. Bu sonuçlar yayınlansaydı net bir görüş sahibi olabilirdik. Bizde kullanılan inaktif aşıyla ilgili olarak üç farklı ülkede üç ayrı çalışma yapıldı. Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı değişiklik Türkiye sonuçlarına göre yapılmış olabilir ya da inaktif aşılarla ilgili genel bilgiler üzerine böyle bir değerlendirme yapılmış olabilir. Öte yandan Türkiye’deki Faz-3 çalışmalarının sonuçlarına dair elimizde bir bilimsel makale yok. Bu konuda daha ayrıntılı bilgiye ihtiyacımız var.  

Peki, 2 doz aşı olmuş olanlara ne tavsiye ederseniz?
Temkinli olmalılar çünkü Türkiye’de uygulanan inaktif aşının koruyuculuk oranlarıyla ilgili farklı ülkelerde farklı rakamlar açıklandı. Örneğin Brezilya’daki rakamla Türkiye’deki rakam farklı. Şirketin kendisinin açıkladığı rakam da farklı. Bu şartlarda temkinli olmakta yarar var. Ayrıca mutant varyantların kullandığımız aşı üstündeki etkisini de bilemiyoruz. Bunlar netleşene kadar iki doz aşı olanların rahat hareket etmemesi gerekiyor. Biraz daha beklemeliyiz. Türkiye’de yeni bir yükseliş ve belirsizlik dönemine girdiğimizi, bu dönemin de çok zorlu geçeceğini düşünüyorum. 1 mart kararlarıyla kısıtlamaların gevşetilmesinin ardından önümüzdeki haftalarda hastanelerdeki yoğunluğun artacağını tahmin ediyorum. Böyle bir döneme girilirken iki doz aşı olanların da gevşememesi gerekir. Adeta “herkes başının çaresine baksın” dönemine giriyoruz. Yeniden önlemlerin artırılması gerekiyor. 

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.