Biden’ın açıklaması ve olası gelişmeler

Biden’ın açıklamasında, ne Türkiye Cumhuriyeti devletine ne de Türk milletine yönelik herhangi bir itham ve suçlama bulunuyor. Buna özellikle dikkat edildiğini de gözden kaçırmamalıyız. Mağdur olan soykırım kurbanlarının Ermenistan yurttaşı değil, Osmanlı vatandaşı olmalarının altının çizilmesi, Biden’in bunu Obama veya Hillary Clinton’un tersine Ermenistan ile Türkiye arasında bir mesele gibi değil, insanlar daha doğrusu torunlar arasında çözülmesi gereken bir mesele olarak ele aldığını gösteriyor.

EDVİN MİNASSİAN/LOS ANGELES

ABD  Büyükelçisi Henry Morgenthau 16 Temmuz 1915’te başkent İstanbul’dan amiri Dışişleri Bakanı’na gönderdiği telgrafta  gelişmeleri  şu sözlerle açıkça tarif eder: “Barış içinde yaşayan Ermenilerin sürgünleri gittikçe artıyor ve gözlemcilerin yürek parçalayan raporlarına göre isyan bastırmak bahanesi altında  bir ırkın yok ediliş kampanyası gerçekleştiriliyor.” Morgenthau, telgrafında ayrıca Osmanlı yöneticilerinin  bizzat kendisine Ermenileri imha etme amaçları olduğunu söylediklerini de belirtir: “Osmanlı yönetimi tehcir/sürgün kararnamesini beyan ettikleri zaman, toplu olarak  bir ırka idam fermanı vermis olduklarının bilincindeydiler ve benimle yapmış oldukları konuşmalarda bu hakikati saklamaya teşebbüs bile etmediler.” 

Birkaç istisna dışında ABD’nin Büyükelçi Morgenthau’nun 1915’te tanımladığı soykırımı tüm devlet birimleri olarak tanıması 106 yıl sonra, Kongre’nin izinden giden Başkan Joe Biden’ın doğal olarak büyük yankı uyandıran açıklamasıyla gerçekleşti. George Orwell,  ‘1984’ romanında “Totaliter yönetimi elinde bulunduran ‘Parti’ şayet elini geçmişe daldırıp şu ya da bu olay icin ‘olmuşluğu yoktur’ diyebiliyorsa, işte bu işkence ve ölümden daha korkunçtur” diye yazar. ABD’nin bilinen bahanelerle bu gerçeği yıllarca inkâr etmesinin en güzel tenkitlerinden birini, ironi dolu da olsa eski Başkan Obama, senatör iken yapmıştı.

Dönemin Dışişleri Bakanı Condolezza Rice’a yazdığı mektupta Obama şöyle demişti: “1915  Ermeni Soykırımı’nın olup olmadığı bir iddia, kişisel bir fikir veya bir görüş açısı değildir. Tam tersine açık delillerle ispatlanmış bir hakikattir.” Tanıma vaadini kampanyasında dile getirirken Obama şu ifadeleri kullanmıştı: “Amerika, Ermeni Soykırımı hakkında gerçekleri söyleyen ve tüm soykırımlara şiddetle karşılık veren bir Başkanı hak etmektedir ve ben o başkan olmaya talibim.”  

Dış politika tecrübesi
Fakat Obama, o çok güzel bir üslupla  tarif ettiği başkan olamadı. ABD’nin ‘hak ettiği başkan’ Obama’nın  8 yıl yardımcılığını yapan, soykırımın yüzüncü yıldönümünde Washinton Katedrali’nde Ermeni dini liderler II. Karekin ve I. Aram’ın yönettiği ‘Soykırımı Anma Ayini’ne katılan Joe Biden oldu. Bunun neden bu yıl olduğuna dair pek çok yorum ve analiz yapıldı. ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerginlikler ve yıpranma ABD Dışişleri’nin sessizliğini açıklarken, Rusya’dan S-400 füzelerinin alımı ve birkaç başka sorun nedeniyle Pentagon’un da sessiz kaldığı iddia ediliyor.

Bunlar yanlış gözlemler olmasa da Biden’ın farklı karakteri ve tecrübe birikimi de önemli bir faktör oldu. 36 yıl senatörlük yapan, bunun da önemli bir bölümünde Dışişleri Komitesi Başkanlığı görevini yürüten ve ardından 8 yıl Başkan Yardımcısı olan Biden’ın bu 44 yıllık tecrübesinin odağında ‘dışişleri’ yer alıyor. Genelde ABD başkanları iç siyasetten gelir, dışişlerinde ise uzman tavsiyelerinden yararlanırlar. Fakat Biden dışişleri alanında en önemli danışmanlardan bile daha kıdemli bir lider olarak öne çıkıyor. Onlarca yıldır süren jeopolitik veya reel politik gerekçelerin ardına saklanan soykırım inkârını çok iyi bilen ve artık o gerekçelerin geçerli olmadığına karar vermiş bir başkan var karşımızda. Ayrıca ABD’de ve dünyada, geçmişte azınlıklara yönelik yapılan soykırım ve benzeri suçların tanınması, bunun bedeli olarak da  tazminatların gündeme geliyor olması da bu kararda etkili oldu. Bugün ABD, Afro Amerikalılara kölelik dönemi için tazminat ödemeyi ilk kez ciddi olarak tartışıyor. Böyle bir dönemde reel politik gerekçelerle kararlar almak kolay değil. Soykırım gibi acı hakikatleri görmezden gelmek artık geçmişte kalacak gibi görünüyor. 

ABD’deki Ermeniler
ABD’nin Ermeni yurttaşları devletlerine yönelttikleri tanıma talebinin sonunda gerçekleşmesi nedeniyle gururlular. Elbette zafer çığlıkları atılmamalı çünkü bu açıklama soykırım kurbanı atalarının anılarına saygı duyulmasından öte bir şey değil. Biden’ın söylediği gibi, 1915’ten kurtulup ABD’ye gelebilen göçmen Ermeniler bu ülkeye büyük bir zenginlik kattılar ve ABD mozaiğinin kilit parçalarından birisi oldular. “Siyasiler neden bu işlere karışıyorlar!” gibi bir tepki çok anlamsız. Üstelik 24 Nisan 2015’te Yerevan’da Soykırım Anıtı’ndaki törende şahsen hazır bulunan Rusya Devlet Başkanı Putin’e aynı tepki neden gösterilmiyor? 

Yargı ne yapacak?
Biden ve Kongre üyeleri siyasetçi olarak değil, anayasal olarak ABD’nin yürütme ve yasama organlarını temsilen soykırımı kabul ettiler. Peki, bunun hukuki sonuçları ne olabilir? Kuvvetler ayrılığı prensibi gereği yasama ve yürütmeden sonra üçüncü güç olan yargı ne diyor? 

Geçmişteki tazminat davalarında verilen kararlar genelde Ermenilerin aleyhine oldu. Bunun temel nedeni yargının “soykırımın olup olmadığı tesbiti bize düşmez” diyerek yasama ve yürütmeyi işaret etmesi idi. Örneğin, yaşam sigortası davalarında, Yüksek Mahkeme davayı iptal gerekçesi olarak, ABD yönetiminin dış siyaset nedeniyle soykırımı tanımamasını gösterdi. Başkan ve Kongre’nin soykırımı tanımış olması, yargının “soykırım olmuştur” tesbiti yapmasına neden olacağı için önümüzdeki dönemde farklı kararlar çıkabilir. Zaman aşımı veya federal devletin eyaletlerden üstünlüğü gibi argümanların bundan sonra etkisiz kalması bekleniyor. ABD ile ilişkisi olan şirketler soykırımdan ve iddia edilen mal mülk gasplarından faydalanmışlarsa veya devlet kurumları insan hakları ihlalleri nedeniyle mal sahibi olmuşlarsa; ABD’nin egemen yabancı devletlere vermiş olduğu bağışıklığı kullanamayacaklar. Bu konuda tartışmalar çeşitli boyutlarda sürecek. Biz de gelecek yazılarda bu konulara detaylı olarak eğileceğiz. 

Biden’ın bu açıklamasının, propaganda ve şantaj üzerinden işleyen sahte barış görüşmelerinin yerine; doğruların, gerçeğin ve adaletin hakim olduğu gerçek bir uzlaşma ve barışa vesile olmasını temenni ediyoruz. Biden’ın açıklamasında, ne Türkiye Cumhuriyeti devletine ne de Türk milletine yönelik herhangi bir itham ve suçlama bulunuyor. Buna özellikle dikkat edildiğini de gözden kaçırmamalıyız. Mağdur olan soykırım kurbanlarının Ermenistan yurttaşı değil, Osmanlı vatandaşı olmalarının altının çizilmesi, Biden’in bunu Obama veya Hillary Clinton’un tersine Ermenistan ile Türkiye arasında bir mesele gibi değil, insanlar daha doğrusu torunlar arasında çözülmesi gereken bir mesele olarak ele aldığını gösteriyor. Elbette gerekirse ABD ile diğer batılı ülkelerin desteğiyle doğru bir çözüme ulaştırılacak ve gelecek soykırım tehlikelerini de caydıracak bir şekilde çözülecek bir mesele.  




Kategoriler

Güncel