ARAT DİNK

Arat Dink

HEP SONRADAN

Cinayet iklimi

Yok, oyun içinde oyun varmış, güç odaklarının savaşıymış… Deniz Poyraz’ın yaşam hakkı, hiçbir stratejik bakışın teferruatı olamaz.

Kara günün karanlığı katmerlendi. Yine beklenen yönden geldi kurşun, yine beklenen yerimizi vurdu. Biz yine dilimizi buza yatıralım, hani ‘provokasyona gelmeyeceğiz’ ya, elimizden geldiğince, tanıklığımızı kayda geçirelim.

17 Haziran’da HDP İzmir İl Başkanlığı’na bir terör saldırısı yapıldı. Terörist içeride bulunan tek kişiyi, Deniz Poyraz’ı, vahşice katletti. Polisin olaya ‘müdahale’si dahi sorularla dolu. Saldırıyı çevreleyen iklim başlı başına irdelenmeli, adaletin de konu başlıklarından biri olmalı.

Hedef açıkça, demokratik Kürt siyasi hareketidir. Meclis’teki üçüncü büyük parti, ikinci büyük muhalefet partisidir. Aynı partinin bugün kapatılma tehdidiyle karşı karşıya olduğu malum. Yine HDP’nin sürekli bir nefret dilinin nesnesi oluşunu, seçmenin yüzde 10’undan fazlasının oyunu almış bir partinin sorumsuz açıklamalarla suçlanışını, legal bir kitle partisinin illegalleştirilmeye çalışılmasını her gün yaşıyoruz. HDP’de siyaset yapan, çalışan, HDP üyesi olan binlerce kişinin tutuklu olduğunu da not düşmeliyiz. Yani aynı hedefe saldıran birçok farklı süreç bir arada yaşanıyor.

Bu iklimin görülmesi, siyasi sorumluluğun tescili için de gereklidir. O sorumluluk ancak bu saldırıdan sonraki tavrıyla kendini temize çıkarabilir.

İklimin tarifi bu kadarıyla eksik kalır.

Devletin izbe odalarında bilmediğimiz görevlerde bulunmuş bir kişinin, hangi saikle olursa olsun, itiraflarla karışık ifşaatta bulunduğu yayınların milyonlarca kişi tarafından izlendiği bir dönemde olmuştur saldırı. Sedat Peker, açıklamalarında ‘Kürt meselesi’yle ilgili yakın bir tehlikeden özellikle bahsetmişti, ‘Alevi meselesi’ne de dikkat çekerek.

MİT eski müsteşar yardımcısı Mehmet Eymür, siyasi cinayetlerin beklenebileceğini belirtmişti. Deneyimli gazeteciler ve milletvekilleri, ister bilgiye ister sezgiye dayalı olsun, uzun süredir bu tür bir tehlikenin kapıda olduğundan bahsetmekte. Üstelik İçişleri Bakanı katıldığı bir yayında, soru üzerine değil, hazırlanarak geldiği ilk andaki açıklamasında, ‘Özel Harp’ten, ‘Eski Türkiye’nin kalıntılarının son çabalarından söz etmiştir. Hangi amaçla yapılmış olursa olsun, bu açıklama sahibini bağlar.
Dahası, gerek gazetecilere karşı, gerek siyasilere karşı, neyse ki ölümle sonuçlanmayan birçok saldırı düzenlendi. Tırmanan gerginlik gün gibi ortadaydı.

Topyekûn teyakkuz gerektiren böyle bir ortamda ne yapıldı?

Hedef malum, iklim malum, peki ya saldırının kaynağı? Kaynak da şaşırtıcı değil. ‘Ülkücü geçmiş’, ‘Suriye geçmişi’ daima telaffuz edilen, âdeta beklenen adreslerdi.

Yalnızca bu dahi Emniyet ve MİT’e büyük bir sorumluluk yüklerken, ayrıntılarda başka şeytanlar da gizli.

Tetikçi, Suriye geçmişiyle, ‘İstihbarat’ın gözünün üstünde olması gereken biridir. Poligonda atış talimi yapması dikkatleri üzerine çekmiş olmalıdır. Silah ruhsatı başvurusu zaten kişinin araştırılmış olmasını gerektirir. Sosyal medyada silahlı paylaşımları takibe alınmış olmalıdır. Bu verilerin birkaçı yabancı istihbarat birimlerinin dahi bu kişiyle ilgili bilgi sahibi olmalarını gerekli kılar. Bu son söylediğim, suyu bulandırmak, bir ‘dış mihrak’ tuzu ekmek değil, bir kısım bilginin bulunduğu aşikâr adresleri not etmek için.

Olmaz olası tecrübelerimizle ve önümüzdeki olayın özel durumuna bakarak saldırganın birçok birim tarafından teknik ve fiziki takipte olduğunu iddia edebiliriz. Güvenlik güçleri arasında, saldırganla ilgili birçok yazışma olmalıdır. Olmaması da olması kadar anlam ifade eder. HDP İl Başkanlığı’yla ilgili de birçok yazışma vardır. Bu toplu katliam girişimi nelerin sayesinde ve nelere rağmen yapılabilmiştir?

İster siyasi irade, ister iklim, herhangi bir özne iddia edildiği gibi devlet mekanizmasının elini kolunu bağlamış da olsa, hiçbir özne, mekanizmanın gözünü ve kulağını da bağlamış olamaz.

Hedefteki İl Başkanlığı, HDP’nin üç büyük ildeki merkezlerinden biri, onun da ötesinde, önünde bir süredir devam eden farklı eylemler sebebiyle, polisin ‘dikkat’inin özel olarak üzerinde olduğu bir yer. Olay yeri uzun zamandır polis kaynıyor.
Devlet görevlilerinin sorumluluğu, bu kez zaman kaybetmeden soruşturmanın konusu yapılmalı.

En hafif tabirle bunca ‘beceriksizlik’ ortadayken, devlet görevlilerinin sorumluluğunu inceleyecek bir Meclis Komisyonu hemen kurulamaz mı? Böyle bir tabloda nasıl olur da hiçbir yetkili açığa alınmaz?

Yok, oyun içinde oyun varmış, güç odaklarının savaşıymış… Deniz Poyraz’ın yaşam hakkı, hiçbir stratejik bakışın teferruatı olamaz. Bunların hepsi etkili bir soruşturma ve yargılamayla zaten anlaşılır. Savcılar hiçbir stratejinin, hiçbir tezin peşinen yürütücüsü olamaz. Ulaşılabilecek tüm bilgiler, birilerinin işine gelsin veya gelmesin, toplanmalıdır.

Elbette “Soruşturma gizli” lakırdıları yine edilecek, ancak artık ezberledik ki bu gizlilik zarar görenlerin avukatlarına uygulanmamalı. Avukatların soruşturmaya etkili bir şekilde dâhil olabilecekleri mekanizma bir an önce kurulmalı.

‘Adalet’in yokluğunun kanıksandığı bir ortamda, her emeğe, her girişime ‘naif’, ‘beyhude’ etiketi yapıştırılabilir. Adaletsizliği veri almanın ve yeniden üretmenin, çaba gösterecek olanlara ve kendini çaba göstermek zorunda hissedenlere hiçbir faydası yok. ‘Adalet’ daima zorlanmalı, talep edilmelidir. ‘Adaletsizlik’ de ancak bu çabalar sayesinde somutlaştırılabilir, kayda geçirilebilir.
Gözler yine ‘devlet’in üzerinde. Yine ‘aptal olmak’ ile ‘katil olmak’ arasında kaldığı bir açmazda. ‘Seri katil’ sözlerimizden çok rahatsız olanlar, hesabı herhâlde devleti bu çıkmaza sokan görevlilerden sormalı.

Adaletten sorumlu olan yargıçlar, savcılar veya polis ne yapmaları gerektiğini elbette biliyorlar. Yapmıyorlarsa bunun sebebi bilmemeleri değil. Eksik olan ahlak değilse cesarettir.

Doğrudur, bunlar siyasi iradeyle olur. İktidar, büyük ortağı, küçük ortağı, İçişleri Bakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, yargısı ve medyasıyla bu soruşturmanın neresinde durduğunu göstermeli. İster istemez de gösterecek. Herkes günün sonunda mahkeme salonundaki yerini alacak.

Siyasi irade bugüne kadar ya çok güçlü bir iç kamuoyu baskısıyla, ya da güçlü bir dış baskıyla harekete geçti. Diğer tüm etkinliği çıkarlarıyla açıklanabilir. Maalesef görev, sorumluluk gibi mefhumlar uzak düştü buralardan. Rant arazilerinde coşkulu gezen adımlar, bu güzergâhta hep ittire ittire, zorunda kalınarak atılan küçük adımlar oldu.

Bir arada barış içinde yaşamayı gerçekten istiyorsak, isteğimizi belli etmenin güçlü yollarını bulmalıyız. ‘Provokasyona gelmemek’le hiçbir şey yapmamak kastedilmiyorsa... HDP, teskin edici açıklamaları büyük bir sorumlulukla ilk andan itibaren yaptı. Kimse mektubun üzerindeki adresle oynayıp, ‘adalet’ine de, ‘atalet’ine de mazeret yaratmaya kalkmamalı.

“Bir daha asla” diyorsak, gerçekten demeliyiz. Yerimizde oturamayız. Oturacaksak, gidip bir meydanda oturmalıyız. Deniz Poyraz’a borçluyuz. Dahası, müstakbel maktullere borçluyuz. Birbirimize borçluyuz.