Ansiklopedi gibiydi Edvin Abi. İstanbullu bir Ermeni’ydi ancak aile yapısı oldukça kozmopolitti, bu anlamda esasında tam bir Osmanlı ailesine mensuptu ve edindiği bu kültür hazinesi onun hayata ve dünyaya hep açık ve çok boyutlu bakmasını sağlamıştı.
Boğazım düğüm düğüm oturdum bilgisayarın başına, yumruk gibi bir acı, hissetmemek mümkün değil. Edvin Minasyan’ı amansız bir hastalık sonucu kaybettik. Ahir ömrümde belki de kendime yabancılaşarak yazdığım yegana cümle bu olabilir: “Edvin Abi’yi kaybetmek.” Aslında ben Abi’mi kaybettim. Tarifsiz bir üzüntü içerisindeyim. Edvin Abi’yi anlatmak hem çok kolay hem de bir o kadar zor. Kolay zira onunla ilgili iyi ve güzel anları, bol kahkahalı anıları ve sohbetleri yazmak dünyanın en eğlenceli ve keyif verici şeyi. Zor zira Edvin Abi’mi anlatmak için aylar ve yıllar kâfi gelmez.
Varlığı, geride bıraktıkları, insanlığı, hayata bakışı ve yaşayışı ve üslubuyla karakterine meftun olduğum ve örnek aldığım biriydi Edvin Abi. Şahsiyeti muazzamdı. O bir yere girdiğinde, konuştuğunda, bir şeyleri yaptığında sanki bütün dünyanın dikkati ona çevrilirdi. İnsanı bir bakışta etkileyen bir aurası ve karizması vardı. Aklına, zekasına ve entelektüel derinliğine hayran olmamak na’mümkündü.
Ansiklopedi gibiydi Edvin Abi. İstanbullu bir Ermeni’ydi ancak aile yapısı oldukça kozmopolitti, bu anlamda esasında tam bir Osmanlı ailesine mensuptu ve edindiği bu kültür hazinesi onun hayata ve dünyaya hep açık ve çok boyutlu bakmasını sağlamıştı. Öngörüsü, analitik zekâsı ve muhakeme etme kapasitesi mükemmel biriydi. Türkiye, Almanya ve ABD başta olmak üzere dünya siyasetine ilişkin görüşleri kafa ve ufuk açıcıydı. Gerçek bir kitap kurduydu.
Hayatı hep hakkını vererek yaşardı ve yaşadı. Onu tanıdığımda 27 yaşında olan ben, Edvin Abi’mden adap, usul ve erkanı; gusto sahibi olmanın, iyi giyinmenin ne demek olduğunu öğrendim. O kadar çalışkandı ki Edvin Abi, zamanın değerini çok iyi bilirdi. Bir o kadar yaşamasını da eğlenmesini de dinlenmesini de. Her eyleminde insana hayranlık veren bir üslubu vardı. İngilizce bir deyiş vardır Türkçesini tam bulamadım ama Edvin Abi’yi en iyi anlatan şey belki de budur: He is larger than life…
Puro ve kanyak seanslarımız eşliğindeki dimağımı, zihnimi sonuna kadar genişleten sohbetlerimizi anımsadım, Los Angeles’ta espressosunu ve New Yorker’ı oturup okumayı en sevdiğin kafede hayata dair anlattığın o katmanlı muhabbetler geldi aklıma.
Son konuşmamızda kendisine büyük ilgiyle takip ettiği Bundesliga maçlarını onsuz izlemeyeceğime söz vermiştim. Sözümü tuttum, tutuyorum ve tutmaya devam edeceğim Edvin Abi. Kendisine olmayan kıyafetlerini bana vermeyi ve üstümde görmeyi çok severdi. Bu yazıyı da bana aldığın tişört üzerimde yazıyorum Edvin Abi. Senden öğrendiğim o kadar çok şey var ki bu hayatta. Ruhun hep şad, mekânın cennet olsun. Her daim yaptıkların, geride bıraktıkların bizimle olacak; senin hatıranı gururla ve onurla yaşatacağım, yaşatacağız.
Ve herkes bilecek ki bu dünyadan bir Edvin Minassian geçti…