OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni kimliği ve okullar

Devlet politikaları ve sosyolojik süreçler beraberce Ermeni kimliğinin zayıflamasına sebep oldu dedik. Bunu biraz daha açalım. Gerçi devlet politikalarının bunu nasıl yaptığı yeterince açık. Mali politikalardan tutun da kamuda istihdama, gayrimüslim cemaat vakıflarının varlıklarına el konmasına varana kadar birçok süreç Ermenileri –ve diğerlerini– azaltma hedefine göre işletildi.

Sosyolog Linda Barış, ‘Türkiye’de Ermeni Kimliği ve Ermeni Okulları’ başlıklı bir kitap yayımladı. Geçen hafta Agos’ta söyleşisini de okudunuz. Linda Barış önemli bir meseleye el atmış, değerli bir çalışma yapmış. Böyle çalışmalar, bulunduğumuz yeri bilmek, anlamak, gidişatı kontrol edebilmek açısından önemli veriler sağlıyor. Biz de bu vesileyle Türkiye’de Ermeni kimliği ve okulların yeri üzerine birkaç kelam edelim.

Ermeni nüfusunun ve kimliğinin, teknik olarak ‘gayrimüslim Lozan azınlıkları’ tabir edilen Rum ve Yahudilerle birlikte cumhuriyetin ilanından bu yana dramatik bir erime içinde olduğu sır değil. Asıl erime 1914-1924 arasında yaşanmakla birlikte, 1927’den bu yana da Hıristiyanların ve Yahudilerin nüfustaki oranı kabaca %2,5’ten %0,1’e düştü. Ermeniler için de bu trend geçerli. Bu yalnız niceliksel bir azalma da değil. Bununla bağlantılı olarak Ermeni kimliğinin kültürel ve kamusal alanda görünürlüğü, kapsadığı yerin daralması anlamında niteliksel bir düşüş de yaşandı, yaşanıyor. 

Bu düşüşte uzun süreli devlet politikaları ve sosyolojik süreçler iç içe geçerek işledi. Başka bir deyişle bir yandan bilinçli makro devlet politikaları Ermenilerin küçülmesi için çalıştı, çalışıyor; öte yandan her toplumda sosyolojik manada azınlık olanların karşı karşıya kaldığı zorluklar da Ermeni kimliğinin silikleşmesine neden oldu. “Kimliğin silikleşmesi” derken yanlış anlaşılmaya müsait bir hususu açıklamama izin verin. Burada kasıt, birilerinin ‘az Ermeni’, ötekilerin ‘çok Ermeni’ olduğu değildir. Türkiye’de ve dünyada çeşitli Ermenilik hâlleri vardır ve biri diğerinden kategorik olarak üstün değildir. Ermeni kimliğinin silikleşmesi tabirini bireylerle ilgili bir durumdan ziyade sosyal bir duruma işaret eden bir tabir olarak kullanıyorum. Dediğim gibi, Ermeni kimliğinin ve Ermenicenin kamusal alanda daha az görünür olması, günlük hayatlarında Ermenice konuşanların azalması gibi durumlardan bahsediyorum. 

Devlet politikaları ve sosyolojik süreçler beraberce Ermeni kimliğinin zayıflamasına sebep oldu dedik. Bunu biraz daha açalım. Gerçi devlet politikalarının bunu nasıl yaptığı yeterince açık. Mali politikalardan tutun da kamuda istihdama, gayrimüslim cemaat vakıflarının varlıklarına el konmasına varana kadar birçok süreç Ermenileri –ve diğerlerini– azaltma hedefine göre işletildi. Azınlık okullarındaki eğitimin bağlı olduğu, Ermeni kimliğini unutturmayı hedefleyen, hatta stigmatize eden müfredat ve kurallar da bu politikanın bir parçası olageldi. Burada bir parantez daha açmakta fayda var; bunu söylerken kastımız, Ermeni okullarında daima ve tekdüze şekilde gergin ve baskıcı bir ortam var veya Ermeni öğrenciler ve öğretmenler her Allah’ın günü cendere altındalar demek değildir. Günün siyasi şartlarına, bu okullarda görev alan ve devlet memuru olan idareci ve öğretmenlerin anlayışlarına, karakterlerine bağlı olarak rahatlama yaşanabilir ve uyumlu bir çalışma ortamı sağlanabilir. Nitekim, Ermeni okullarında şu andaki durum, 1980’lere, 90’lara göre daha iyidir. Dolayısıyla, konjonktürel inişler çıkışlar olur. Fakat asıl mesele yaratılan yapı, o yapının arkasındaki anlayış ve bunların uzun vadeli sonuçlarıdır. Erimeye sebep olan bunlardır. 

Sosyolojik süreçlere gelince. Lerna Ekmekçioğlu’nun da altını çizdiği gibi, cumhuriyetle birlikte Ermeni kimliği kamusal alandan çekilmeye zorlanınca, kimliğin yaşama mekanları olarak ev, kilise ve onlardan daha kısıtlı olmakla birlikte okul kaldı. Gel gelelim, ev yani hane artık eskisi gibi veya eskisi kadar dışarıya kapalı bir alan değil. Gelişen iletişim teknolojileri, internet, değişen kültür ve tüketim kalıpları vs. sebebiyle son 30-40 yıldır, hatta belki daha öncesinden başlayarak, hane dış etkilere daha fazla açıldı. Bu tabii ki sadece Ermenilerin karşılaştığı bir durum değil(di) ama bu gelişmeden dolayı hanenin Ermeni kimliğini muhafaza etme özelliği azaldı. İşte, genel sosyolojik süreçten kasıt, bu gibi durumlardır. Kiliseye gelince, aslında Türkiye Ermenilerinde kiliseye devam sadece imanla ilgili bir iş olagelmemiştir. Yani kiliseye devam eden, dinî gelenekleri uygulayan her Ermeni çok imanlı olduğu için bunu yapmaz, kimliğin ve kültürün bir parçası olduğu için yapar (tabii bu, başka topluluklar için de söylenebilir).

Öte yandan, işin inanç ve iman boyutu da var tabii ki. Böyle olduğu için de, modern toplumlarda genel anlamda dinin geri planda kalması Türkiye’deki Ermeni kimliğinin alanlarından birinin de zayıflaması sonucunu getirmiştir. Geriye de okul kalıyor ama o da zaten hep “millî(ci) müfredatın” kıskacında. Örneğin, tarih dersi içinde Ermeniler neredeyse hiç yoktur, olduğu zaman da son derece olumsuz sıfatlarla tanımlanan bir kimlik olarak vardır. Mensup olduğu topluluk hakkında olumsuz sıfatlarla karşılaşmanın, bu okullara devam eden Ermeni çocuklar üzerinde bir etkisi olmaması beklenemez.

Bu konuyu konuşmaya devam edelim.