YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

15. yıl mektubu

Cenazende yürüyen yüz binler bize elbette umut vermişti, sonraki yılları bu umutla geçirdik. Yine bu umuda sahibiz elbette, senin yolunda yürümek zaten bunu gerektirir. Ancak Türkiye’nin senin kaybından gerekli dersi çıkarıp çıkarmadığı sorusunun yanıtı hayli muğlak. Her şeyden önce insanların siyasi otorite tarafından hedef gösterilmesine devam ediliyor.

Hrant ahparig, hemen hemen her yıl olduğu gibi bu yıl da sana yıllık mektubumu yazmak üzere masaya oturdum. Açıkçası bu yıl da çok iyi haberlerim yok, bir tane senin olumlu bulacağın haber var ki onu da sona saklıyorum. 

Bu yıl da sağolsunlar birçok bağımsız gazeteci, anma öncesinde geldiler fikirlerimizi sordular, seni sordular. “Hrant Dink olmadan geçen 15 yıl, nasıl bir 15 yıldı?” dediler. Bu soruya son yıllarda yaptığım gibi “Bunu aslında Türkiye kendine sormalı” yanıtını verdim. Çünkü en büyük eksiklerimizden biri aslında bu. Sensiz geçen zamanı biz elbette biliyoruz, hissediyoruz ama Türkiye acaba ne kaybettiğini, elinden neyin alındığını biliyor mu?

Bu soruya yanıt vermek güç. Cenazende yürüyen yüz binler bize elbette umut vermişti, sonraki yılları bu umutla geçirdik. Yine bu umuda sahibiz elbette, senin yolunda yürümek zaten bunu gerektirir. Ancak Türkiye’nin senin kaybından gerekli dersi çıkarıp çıkarmadığı sorusunun yanıtı hayli muğlak. Her şeyden önce insanların siyasi otorite tarafından hedef gösterilmesine devam ediliyor. Arkadaşın Osman Kavala hala (1540 gündür) hapiste. Üstelik yargılandığı davada beraat etmesine rağmen. Kararın verildiği  gün yeni bir soruşturmayla tahliyesi engellendi ve hapisten çıkamadı.  Casuslukla suçlanıyor. Ele gelir hiçbir kanıt olmamasına , duruşmalarda kendisi ve avukatları iddianameyi her açıdan çürütmesine rağmen Kavala sanki bir rehine gibi hapiste tutuluyor. 

Üstelik sık sık iktidar tarafından karalama kampanyasına maruz kalıyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisi için “Soros artığı“ deyince Osman Kavala da “Adil yargılanma imkanım kalmadı” diyerek duruşmalara katılmama kararı aldı. Düşünebiliyor musun, hapiste tek başına bir insan. Avukatları aracılığıyla açıklama yapmaktan başka sesini duyurma imkanı yok. Ancak siyasi iktidar ve televizyonuyla basınıyla iktidarın medyası, tüm gücüyle bu insanı karalamaya devam ediyor. Nasıl bir çıkar elde ediyorlar, bunu da bilmek zor açıkçası.

Selahattin Demirtaş da hala hapiste. Benzer bir mekanizma onun için işletiliyor, HDP her fırsatta hedefe konuyor. Bunların sonucu olarak HDP İzmir İl Örgütü’ne bir saldırı düzenlendi ve Deniz Poyraz adında gencecik bir insan hayatını kaybetti. 

Bunun dışında siyasetçiler, gazeteciler, hak savunucuları hala hapiste. KHK’lılar, Barış Akademisyenleri hakları gaspedilmiş halde hala bekliyorlar, mücadele ediyorlar, sivil yokluğa mahkum edilmiş durumdalar. Kadınlara yönelik erkek şiddeti artarak sürüyor, bu yetmezmiş gibi bir de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı.  Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyeleri ve öğrencileri atanmış rektöre karşı direnişlerini bir yıldır sürdürüyorlar. 

Türkiye’deki Ermeni toplumu açısından boğucu atmosfer de hala sürüyor. 2020’deki Karabağ Savaşı sırasında olanları sana anlatmıştım. Geçtiğimiz günlerde Kadir Has Üniversitesi bir araştırma yayınladı. Bir anket yapmışlar: Türkiye Eğilimleri Araştırması, 2021. Gelen sorular doğrusu can sıkıcı. “Kimlerle komşu olmak istemezsiniz?” sorusunda ilk sırayı Ermeniler alıyor. “Türkiye için en büyük tehdit kimdir?” sorusuna verilen yanıtta da yüzde 60,9 ile Ermenistan ilk sırada. Yani, Ermenistan Türkiye için gerçekten de nasıl bir tehdit oluşturabilir? Bunda hiç şüphesiz 2020’deki Karabağ Savaşı zamanında Ermenistan  ve Ermeniler hakkında yapılan yayınların payı olsa gerek. 

Davayla ilgili de olumlu bir gelişme yok açıkçası. Geçen yıl Mart ayında mahkeme sona erdi. Ancak ne seni hedef haline getiren süreç gerektiği gibi soruşturuldu, ne de devlet içinde, cinayete giden yolda alınması gereken önlemleri almayanlar hakkaniyetli bir cezaya çarptırıldı. Perde arkası zaten aralanmadı. Ailenin avukatları da “Karar bozulmalı” diyerek itiraz dilekçelerini İstinaf Mahkemesi’ne sundular. 

“Olumlu hiçbir şey yok mu?” dersen şunu söyleyebilirim. Türkiye ve Ermenistan arasında normalleşme süreci başladı. Türkiye ve Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’ndan galibiyetle ayrılmalarının ardından Türkiye açısından ilişki kurmanın önünde bir engel kalmadı ve hükümet, özellikle o bölgede oluşan yeni ekonomik fırsatlara dikkat çekiyor. Ermenistan’da Paşinyan iktidarı da ekonomik anlamda kendine bir çıkış yolu arıyor. Velhasıl bu sürece ekonomik motivasyon damga vursa da ilişki kurmak elbette önemli ve olumlu bir adım. Umalım ki süreç 2009’a benzemez ve herkesin içine sinen bir güzergahta ilerleyebiliriz.

Bu yılki mektup da böyle. Seni arıyoruz ve özlüyoruz.