OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Açılımlar kapanmaya devam ediyor

Önce şunu hatırlatalım ki, Koç Üniversitesi’nin tahammül edemediği kitap, Ermeni Soykırımı’nı tartışan bir kitap değil. Hatta içinde münhasıran Ermeni Soykırımı’nı ele alan bir makale dahi yok. Çevre tarihi üzerine bir kitap. Sadece, kitabın bir yerinde, bir alıntıda ‘Ermeni Soykırımı’ lafı geçiyor diye bütün bu gürültü.

İçinden geçtiğimiz popülizm dönemini, insan hak ve özgürlükleri konusunda küresel bir ‘gerileme devri’ olarak adlandırmak mümkün. Bu hak ve özgürlüklerin zaten yeterince kökleşmediği Türkiye gibi ülkelerde bu geri gidişin daha keskin ve daha hızlı olmasında şaşıracak bir yan olmasa gerek. 2000’lerin ortalarından itibaren kazanılan söz söyleme ve ifade alanları hızla daralıyor. Hatırlayacağınız gibi, geçen iki hafta, HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 24 Nisan açıklamasında “Ermeni soykırımı” denmesi üzerine Ankara Başsavcılığı tarafından kurul üyeleri hakkında hazırlanan fezlekeyi, geri gidişin bir işareti ve sonucu olarak ele almıştım. Bu hafta başka bir örnek haber daha düştü önümüze.

Akademisyen Onur İnal’ın Twitter hesabında duyurduğuna göre, Koç Üniversitesi Yayınları, ‘Seeds of Power: Explorations in Ottoman Environmental History’ başlıklı derleme kitabın Türkçe çevirisini basmak üzere bir anlaşma yapmış. İş son aşamaya gelince, yayınevi, kitabın editörlerine, Koç Üniversitesi Rektörlüğü’nün, ilerde hukuki sorunlara yol açacağı gerekçesiyle, “Ermeni Soykırımı” ifadesinin geçtiği bir cümlenin ya tashih edilmesi ya da kitaptan çıkarılması yönündeki talebini iletmiş. Editörler haklı olarak bu talebi kabul etmeyince, Koç Üniversitesi Yayınları kitabı basmaktan vazgeçmiş. (Ermeni Soykırımı ibaresinin geçtiği cümle, başka bir eserden alıntı bu arada. Cümlenin orijinal sahibi Erik Jan Zürcher. O Zürcher ki, 2005 yılında Türkiye tarihi üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı Türkiye devleti tarafından şeref madalyasına layık görüldü ve madalyayı Türkiye’deki diktatoryal yönetimi gerekçe göstererek 2016’da iade etti. 2000’lerin ortalarından 2010’nun ortalarına kadar yaşananlarla tutarlı bir durum. Ele aldığımız bu olay, Zürcher’in teşhisinin doğruluğunun bir işareti.) 

Açıktır ki Koç Üniversitesi’nin tutumu, teknik olarak herhangi bir ceza tehdidi içermediği için ifade özgürlüğüne müdahale olarak tanımlanamayacak olsa da, akademik özgürlüklere bir müdahale ve sansür girişimidir. Ve Koç Üniversitesi için bir utançtır. Bu popülizm çağında ve Türkiye’nin içinde bulunduğu atmosferde bu yapılanı destekleyecek, Koç Üniversitesi’ni alkışlayacak çok kişinin çıkacak olması da bunu değiştirmez. Söz konusu üniversitenin ve yayınevinin yöneticileri Ermeni Soykırımı’nın soykırım olmadığını düşünüyor olabilirler, onların bu kanaatlerini yanlış da bulsak bu olabilecek bir şey. Peki, akademik olma iddiasındaki bir üniversite yayınevi, sadece yöneticilerinin hemfikir olduğu tanım, yorum ve analizlerin olduğu eserleri mi basar? Bu mudur akademik kriteriniz? Yok, rektörlüğün gerekçesinde ileri sürdüğü gibi, asıl kaygı ileride hukuki sorunlarla karşılaşmaksa, o da akademik düşünce ve tutum açısından başka bir eksi ve eksik. Gerçek veya muhtemel zorluklar, baskılar karşısında akademik özgürlükleri savunmaktan kaçan bir üniversite, akademik karakterinden veya kalitesinden bahsedebilir mi? Bu zorluklardan ve gerekirse fedakârlıktan kaçan bir üniversite, üniversite kavramının hakkını ne kadar verebilir? (‘Kitap çevrilip basıma hazır hâle gelene kadar hiç mi okunmadı da ‘Ermeni Soykırımı ifadesi görülmedi?’ gibi sorulara, konumuz açısından tali hususlar olduğu için girmiyoruz.) 

Gelelim, “Ermeni Soykırımı vardır” ile “Ermeni Soykırımı yoktur” demenin aynı muameleyi görmesi gerektiğini iddia edenlere. Önce şunu hatırlatalım ki, Koç Üniversitesi’nin tahammül edemediği kitap, Ermeni Soykırımı’nı tartışan bir kitap değil. Hatta içinde münhasıran Ermeni Soykırımı’nı ele alan bir makale dahi yok. Çevre tarihi üzerine bir kitap. Sadece, kitabın bir yerinde, bir alıntıda ‘Ermeni Soykırımı’ lafı geçiyor diye bütün bu gürültü. Yani elimizdeki, ‘Ermeni Soykırımı vardır/yoktur’u tartışan bir kitap bile değil. Daha buna tahammül edemeyenler, bu konuyu nasıl tartışacaklar? Kaldı ki, artık dünyada dar anlamıyla Ermeni Soykırımı’nı ispatlamak veya sadece “Ermenilere yapılan soykırımdır” demek için kitap veya makale yazılmıyor. O aşama geçildi. Artık Ermeni Soykırımı’nı farklı yönleriyle anlamaya veya anlatmaya çalışan eserler ortaya konuyor. 

Daha önce de defalarca belirttiğim gibi, bana göre dünyanın herhangi bir ülkesinde “Ermeni Soykırımı yoktur” demek, eğer bu söylenirken ırkçılık yapılmıyor, tehditte bulunulmuyorsa ifade özgürlüğü kapsamındadır, dolayısıyla herhangi bir cezai müeyyideyle karşılaşmamalıdır. Bu açıdan, bu ikisinin aynı muameleyi görmesi gerektiği söylenebilir. Öte yandan, “Ermeni Soykırımı vardır” demenin “Ermeni Soykırımı yoktur/yalandır” demekle akademik açıdan aynı muameleyi, aynı saygıyı görmesi gerektiğini ileri sürenler, akademiden, dünyadan bihaber şaşkınlardır. Kaliteli ürün ile kalitesiz ürün aynı muameleyi görmez, görmemelidir. Bir yandan o zamana kadarki literatürü yok sayıp, bir yandan da o literatürün tam tersini söyleyen eserler, tabii ki akademide kolay kolay yer bulamaz, bunda şaşıracak bir şey yok.