Patrikhane'den ayinlerde Türkçe kullanımı hakkında açıklama

Türkiye Ermenileri Patrikliği, ayinlerde Türkçe de vaaz verilmesiyle ilgili bir açıklama yayınladı. Ayinlerde anadilde yani Ermenice vaaz verilmesi gerektiğini savunan ve bu yüzden eleştiri getiren kesimlere yanıt veren Patrikhane "Müteveffa Şınorhk Badriark doğduğu Yozgat ve yöresinin Türkçesi ile vaaz etmeye başlamıştı. Kilisenin, Ermenice konuşamayan halkını asla göz ardı etmeye hakkı yoktur. Kutsal Kitabın nurlu öğretisini vaazlarla her bir evladına anladığı dilde aktarması Kilisenin asli ve ruhani görevidir" dedi.

Patrihane'den yapılan açıklama şöyle:

"Hisus Kristos Göğe yükselmeden önce Öğrencilerine şu buyruğu verdi:  “On bir öğrenci Celile'ye, İsa'nın kendilerine bildirdiği dağa gittiler.  İsa'yı gördükleri zaman o'na tapındılar. Ama bazıları kuşku içindeydi.  İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.  Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.” (Matta, 28:19-20)

Ruhanilerin sayısı özellikle Sırpazanların ve Vartabetlerin günümüze kıyasla daha çok olduğu geçmiş yıllarda her kilisenin kendi vaizi vardı. Bu sistem özellikle I. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda bozulunca kiliselerde vaaz etme sorumluluğu yetersiz sayılacak bir avuç ruhbanın omuzlarına yüklenmişti. Bu durum kiliselerde ibadetin salt törenlerin yerine getirilmesi ile sınırlı kalmasına ve cemaati ruhani anlamda aydınlatmaya yönelik vaazların gerilemesine neden olmuştu. Bu şartlarda vaaza olan ihtiyaç ancak özel günlerde, Büyük Oruç veya Kutsal Hafta dönemlerinde karşılanmaya çalışılmıştı. Bir diğer gerçek de bu durum geçmişte günümüze kıyasla ev halkının üyeleri çalışma hayatında yer almadıklarından, törenlere daha fazla zaman ayırabilmelerine ancak ruhani bilgiden  yoksun kalmalarına neden olmuştu.

Bu durum uzun bir süre devam etmiş, günümüzde sosyal hayatın getirdiği gelişimlere paralel değişiklik göstermiş ve cemaat üyelerinin kilise törenlerine eskiden olduğu gibi zaman ayıramamalarına neden olmuştu. Günümüz şartlarında kilise ya bu duruma katlanıp cemaatin ruhani gelişimini göz ardı edecek, ya da her imkanı seferber ederek kilisenin sağlıklı öğretisini her ne pahasına olursa olsun kilisenin evlatlarına ulaştırarak onları kazanacaktı. Bu bağlamda müteveffa Şınorhk Badriark’ın  emri  ve gayreti  ile kilise  çatısı altında vaaz çalışmalarına başlanmış, ve bu çalışmalara günün ruhanileri de  birleşmiştir. Hatırlanacağı üzere o günlerde Rahmetli Başrahip Şınorhk Kasbaryan, Patrik Hazretleri’ne   başvurarak   yerinde bir hatırlatma ile kiliselerde ruhanilerin   törenler dışında bir şey yapmalarının mümkün olup olmadığını sormuştu.

Bu çalışmalara paralel olarak daha sonra kilisenin Ermeni dili ve yazınından uzak kalmış evlatlarına Türkçe vaazlarla kilisenin öğretileri aktarılmış ve bu durumu Ermenice konuşamayan cemaat üyeleri ifade ettikleri takdir ve şükran duygularıyla karşılamışlardı. İlk başlarda bu uygulamanın cemaat üyelerinden bazılarının tepki göstermeleri ve karşı durmaları karşısında ilk adımı atan Müteveffa Şınorhk Badriark doğduğu Yozgat ve yöresinin Türkçesi ile vaaz etmeye başlamıştı. Kilisenin, Ermenice konuşamayan halkını asla göz ardı etmeye hakkı yoktur. Kutsal Kitabın nurlu öğretisini vaazlarla her bir evladına anladığı dilde aktarması Kilisenin asli ve ruhani görevidir. Bugün belirli bir kesim Ermenice bilmeyenlerin Ermenice öğrenmesi için kursların açılmasını salık vermektedir. Unutulmamalıdır ki Ermenice öğrenene kadar bu insanların ruhani açlık çekecekleri açıktır. Halk deyiminde ifade edildiği gibi “dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü mü patlamalıdır?”

Diğer yandan Ermeni alfabesinin bulunması öncesinde Kutsal Kitabın vaazı Yunanca ve Süryanice yapılıyordu. Verilen vaazlar Kutsal Kitap bilgisiyle donanmış ve bu dillere vakıf tercümanlar tarafından Ermeniceye çevriliyor ve ancak bu yolla dualar ve vaazlar anlaşılabilir oluyordu.

Bu anlayışın bir semeresi olarak Müteveffa Karekin ve Mesrob   Badriarkların uygun görmeleri ve takdisleriyle “Lraper” dergisi çıkarılmış ve Ermenice yazılar yanında Türkçe ruhani makalelere de yer verilerek Kilisenin ruhani örf ve adetleri halka açıklanmıştı.

Dünya Ermenileri Başpatriği Kadasetli Karekin II. Katolikos’un verdiği mesaj kendi huzurunda Türkçe’ye çevrilerek cemaate aktarılmıştı.

Kutsal Kitap’tan okuyoruz: “Rab'bi adıyla çağıran herkes kurtulacak. Ama iman etmedikleri kişiyi nasıl çağıracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar?  Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi: “İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!” (Romalılar, 10:13-16)
Yine Kutsal Kitap’ta İşaya Peygamberin sözünü aktaran Aziz Pavlus şöyle diyor: “Ya Rab, verdiğimiz habere kim inandı?” Demek ki iman, haberi duymakla, duymak da Mesih'le ilgili sözün yayılmasıyla olur.” (Romalılar, 10:17)

Aziz Çevirmenlerin ana amacı insanlara Tanrı Sözü’nü kendi anladıkları dilde açıklamaktı. Önemli olan Tanrı Sözü’nün halka anlaşılır olmasını sağlamaktı.

Ermeni kilisesi Ermeni alfabesinin icadından önce ve dördüncü yüzyılda resmen kuruldu. Dolayısı ile Elçiler ve onların takdis ettiği ruhaniler, S.Krikor Lusavoriç, ve onların  halefleri, Aziz Çevirmen Mesrob Maşdots,  putperest halklara vaaz ettiler:

"Boşluğu yabancılar doldurmaya çalışıyor"

Yakın geçmişte kilisemizde günün ruhani ihtiyaçlarını karşılayacak ruhanilerin yetersiz kalmalarından dolayı oluşan boşluğu doldurmaya çalışan yabancılar ortaya çıkmış, ve kilisemizin evlatları yabancı mecralara sürüklenmişler, ve böylece kendilerine yabancı ancak kolay gelen yanlış öğretilere kapılmışlardır.

Günümüz şartlarında cemaat üyelerine anlaşılır ruhani bilgiler sunmak için Kilise doğal olarak elçisel ve ruhani yetkisi ile günün iletişim araçları ve dilleri ile her imkanı seferber edecektir. Ancak bu çalışmaları Ermeni örf ve adetlerine aykırı kabul edip uygun bulmayanlar olabilmektedir. Bu tarz düşünenler unutmasınlar. Bu çalışmalar yapılmadığında cemaatimiz üyelerini kendi elimizle yabancı mecralara sevk etmiş olacağız ki eminiz onlar da bu durumu asla tasvip etmeyeceklerdir.

Bu vesile ile Kayseri kilisesi cemaatine bir zamanlar hizmet vermiş ruhanilerden Peder Arisdagesi  rahmetle anarken, yöresel lehçe ile tercüme ettiği ve imanlı halkın  severek okuduğu ruhani  metinleri unutamayız. Bu kitapta yer almış ilahiler Patrik Şınorhk’un da takdisiyle kiliselerimizde yapılan özel ibadetlerde seslendiriliyordu.  Aynı şekilde Narekli Aziz Krikor’un  yazdığı ve yine  yöresel  lehçe ile tercüme edilmiş  “Nareg”  dua kitabını da unutamayız. Geçmişte Ermenice alfabesi ile yazılmış ve dönemin ruhanilerinin takdir ve takdisini kazanmış ve Türkçe yayınlanmış ruhani eserleri göz ardı edemeyiz.

Günümüzde Akmeşe olarak bilinen Armaş Manastırı Rahipler Topluluğu üyelerinden ve Kilikya eş Katolikosu Papken’in  Antep yöresinde yaşayan ve  Ermenice bilmeyen cemaat için  yaptığı Ermenice harflerle Türkçe  çevirileri de anmadan geçemeyiz.

Ermeni kilisesinde Türkçe’den yararlanılması yakın dönemde Müteveffa Patrik  Şnorhk döneminden bu yana  kullanılagelmiş olup, kullanılmaya da devam etmektedir. Bilinmesi gerekir ki Ermeni kilisesi kiliseye üye etmek için kimseyi zorla etkilemez ve üzerinde baskı kurmaz.

Malaki peygamberin peygamberlik kitabından Tanrı Sözü’nün anlatılması ve aktarılmasının önemini vurgulayan sözleri hatırlayalım: “Kâhinin dudakları bilgiyi korumalı ve insanlar onun ağzından öğüt aramalı. çünkü her şeye egemen rab'bin ulağıdır” (Malaki 2:7)"

Kategoriler

Toplum