12 Eylül'ü hatırlamak ve yüzleşmek için açık bir kaynak: Bellek Müzesi

Research Institute on Turkey’nin [Türkiye Araştırmaları Enstitüsü] bir kolektif hafıza çalışması olarak dijital ortamda hayata geçirilen Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi, 12 Eylül 1980 Darbesi’nin 42. yılında İstanbul Moda Sahnesi’nde düzenlenen açılış etkinliğiyle faaliyete başladı.

www.bellekmuzesi.org adresinden erişilebilecek olan Bellek Müzesi koleksiyonlarında, devrimci mücadelenin yükselişinden öğrenci hareketlerine, sendikal örgütlenmeye, kadınların siyasi mücadelesine ve anti-faşist direnişe kadar birçok tanıklığın yanında darbenin kolektif belleği, askerî rejim ve onun hukuk sistemi, insan hakları ihlalleri, adalet mücadelesi, uluslararası dayanışma, cezasızlık, yüzleşme ve hesap sorma pratiklerine dair bilgiler yer alıyor.

Bellek Müzesi’ni, müze direktörü/idari direktör Eylem Delikanlı, müze direktörü Aylin Tekiner ve program hukukçusu Hülya Deveci ile konuştuk.

12 Eylül her ikinizin de kişisel hayatında önemli bir yer tutuyor. Müzede ‘bellek’ başlığını odağınıza nasıl aldınız?

Eylem Delikanlı: 12 Eylül’de ikimiz de çocuktuk. Küçük olduğumuz için darbenin birebir etkilerini hatırlamasak da, onun baskı ortamından ve türlü travmalarının içinden geçerek büyüdük. 12 Eylül o anlamda bize uzak veya belleğimizin olmadığı bir dönem değil. İleriki yaşlarımızda, kariyerlerimizde, hayatlarımızda çok önemli bir yere oturan bir dönem. Ben sözlü tarihçiyim. Son 10 yılı aşkın süredir spesifik olarak 12 Eylül’le ilgili sözlü tarih çalışmaları yapıyorum. Kardeşim Özlem Delikanlı iler birlikte yayınladığımız iki kitap var. Bizi bugün Bellek Müzesi’ne götüren süreçte, aslında sözlü tarih çalışmalarımızda kurguladığım, bu çalışmalar için bir çerçeve olarak düşündüğüm bir tarihsel adalet kavramı söz konusu. Tarihsel adalet daha çok sözlü tarih çalışmalarında yer bulan bir kavram. Bazı sözlü tarihçiler, tarihsel adalet için sözlü tarih yaptığını ifade eder. “Özellikle adaletin sağlanamadığı toplumlarda, büyük kırılmaların, darbelerin, toplu şiddetlerin yaşandığı dönemlere dair yüzleşme pratiklerinin gelişmediği, geçiş dönemi adaletinin sağlanamadığı toplumlarda bu adalet mücadelesini başka araç ve yöntemlerle kurabilir miyiz?”, “Bunu başka bir çerçeveye oturtup gerçekten bu dönemden etkilenmiş insanları etkin özneler olarak mücadelenin parçası yapabilir miyiz?” soruları üzerinden ortaya çıkan bir çerçeve. Ben bunu kendi sözlü tarih çalışmalarım için bir perspektif olarak düşünmüştüm. Daha sonra Columbia Üniversitesi’nde, özellikle İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü bünyesinde katıldığım programlarda bir araştırmacı olarak bunu 12 Eylül özelinde nasıl düşünebiliriz, bellek mekânı olmayan bu döneme dair ne yapabiliriz sorularının sonunda bu çerçeveyi, yani bir dijital müze kurma fikrini Research Insitute on Turkey bünyesindeki kolektif hafıza çalışmalarının içerisine getirdim. Aylin’le birlikte 2020’nin yaz aylarından itibaren bu teorik çerçevede duran yapıyı gövdelendirmeyi düşündük, bir ekip oluşturduk ve Ocak 2021’den itibaren de bunun çalışmasını yaptık.

Aylin Tekiner: Sanat pratiğimi politik hat üzerinden kuran bir sanatçıyım. Gerek aile hikâyem gerekse içinde büyüyüp evrildiğim atmosfer beni ve dolayısıyla sanat üretimimi belirlemiş oldu. Bu üretim zaman içinde bir bellek aktivizmiyle de harmanlanıp perçinlendi. Eylem, RIT Kolektif Hafıza Çalışma Grubu yürütücüsü ve her ikimiz de bu zamana kadar bellek alanında birtakım işleri halihazırda üretmiştik. 12 Eylül’ün hepimiz için nasıl bir milat olduğunu derinden hissettiğim bir süreçte Bellek Müzesi’ni inşa etme fikri çok heyecan verici ve sağaltıcı oldu benim için. 1980 Darbesi’ne dair bir bellek mekânı, bir dokümantasyon merkezi ve dijital bir platform olarak kurgulanan Bellek Müzesi’nin Türkiye gibi geçmişiyle yüzleşmeyen hesaplaşmayan bir ülkede gedik doldurmak için önemli bir çaba olarak görüyorum.

Bellek Müzesi, Türkiye’nin 12 Eylül hafızasında nasıl bir boşluğu dolduruyor?

A.T: 12 Eylül’ün ardından ailelerin ve hukukçuların başlattığı mücadele ve bunun insan hakları kurumlarına evrilmesi sürecinde 12 Eylül’ü merkezine alan bazı çalışmalar yürütüldü. Bunlar elbette ki çok değerli ve tarihsel önemi olan çalışmalar. Darbeye dair halihazırda olan bilanço ve listeler gibi uluslararası hak örgütlerinin çalışmaları ve raporları bizim için önemli kaynaklardı. Ama derleyip topladığınızda tüm bu külliyatın hakikati anlamlı bir bütünlükte gösteremeyecek kadar eksik olduğu da ortadaydı. 12 Eylül’den bugüne kalan ne varsa bunu derli toplu bir yerde tutan ne bir arşiv, ne bir bellek mekânı ne de kapsamlı bir çalışma vardı. Belli hareketlerin arşivlerini toplayıp derleyen kurumların arşivleri elbette değerli. Ama bu kurumların kendi arşivlerine yönelik erişim politikalarını sorunlu ve tartışmaya muhtaç bir alan olarak görüyoruz. Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi sadece bir dokümantasyon merkezi olarak kurgulanmadı, araştırmacıların, hukukçuların, sanatçıların veya gazetecilerin erişimine açık bir kaynak olarak da planlandı. Olabildiğince nüanslı bir anlatıya fırsat tanıyarak sürecin daha bütünlüklü bir resmini ortaya çıkarmayı amaçladık. Geçiş dönemi adaletinin hesaplaşma/yüzleşme pratiklerinin gündeme gelemediği bu coğrafyada Bellek Müzesi’ni, gedik doldurmaya yönelik mütevazı bir çaba olarak görebilirsiniz. İleride kurulacak olası hakikat komisyonları için belge ve bilgi biriktirmenin de ancak bu kapsamda bir çalışmayla mümkün olduğunu, ancak kolektif katkı olmadan bu çabanın da eksik kalacağını düşünüyoruz. Burası bir dijital müze, aynı zamanda da bir bellek mekânı. Ülkede imkânlar bir gün müzeyi fizikî bir yere taşımamıza fırsat verirse fiziki bir müzeyi inşa edecek çeşitlilikte belge ve içeriğe sahibiz. Ama bu mümkün olana kadar, bugün hayatta olan ve hatırlayan o kuşağın bu müzeye vereceği kolektif katkıyı olabildiğince değerlendirmek istiyoruz. Dolayısıyla bütünlüklü anlatı olarak nitelendirdiğimiz 12 Eylül’ün katmanlı hikâyesini bir platformda toplamanın yeridir diye düşündük ve buna da inanarak devam ediyoruz. Müzenin katmanlarının daha da çeşitlenmesinin ve koleksiyonların büyümesinin kolektif bir çabadan geçtiğine inanıyoruz. Burada şunu da ekleyelim. Lansman gününden itibaren bizi çok mutlu eden gelişmeler oluyor. Farklı kuşaklardan insanlar bizimle iletişime geçmeye başladılar. Katkı sunmak, bilgi belge paylaşmak, kendi tanıklığını anlatmak isteyen ya da merak edip müzede gezinip sonrasında tebrik eden pek çok insan oldu. Bellek Müzesi belge bağışına açık. Bağış yapmak isteyenlerden arşiv malzemelerini uluslararası arşiv standartlarına uyarak teslim alıyoruz. Belgeleri mutabık kalınan bir takvimde dijitalize edip belge bağışçısının talebi doğrultusunda ya geri teslim ediyoruz ya da fiziki koleksiyonlarımıza bağışçının adı altında katalogluyoruz. Bu anlamda 12 Eylül’e dair herhangi bir yorum, paylaşım veya anlatı yapmak isteyenler bellekmuzesi.org adresinin iletişim sayfasından bize ulaşabilirler.

E.D: Bellek Müzesi sadece koleksiyonların bir araya geldiği bir platform değil. İlk yıl itibariyle üç daimi koleksiyonumuz var. Biri sözlü tarih koleksiyonu, bir diğeri bellek nesneleri koleksiyonu, üçüncüsü de dava dosyaları koleksiyonu. Biz, dijital bir platformda olmanın da avantajını kullanarak, bütün bu bilgi ve belgeleri bir sistem üzerinde birbiriyle konuşur hale getiriyoruz. Bunu da, 12 Eylül’e dair bildiklerimizin altını doldurmaya çalışarak yapıyoruz. 12 Eylül dendiğinde akla ilk gelen hak ihlali işkence olduğu için bunu bu yıl itibariyle bir işkence haritası üzerinde mekânlar bazında veri odaklı derleyip bir araya getirebildiğimiz bir sistem yarattık. Bu bir ilk. Türkiye’nin ilk dijital müzesi, insan hakları arşivi diyoruz, bunu altını doldurarak ilerlediğimiz bir sistemle yapıyoruz. Bu ne işimize yarıyor? Öncelikli olarak bilgiye erişimin kolaylığından bahsedebiliriz. Tüm bu işkence ya da hak ihlalleri verileri elbette bazı raporlarda basılı olarak var, kurumların elinde var ama dijital bir ortamda, diğer bilgileri de görerek ve teyit ederek eklenmiş ya da bir arada tutulmuş bir veriler bütünü yok. O anlamda bir ilki başarıyoruz. Fakat aynı zamanda bir başlangıç noktasındayız. Tüm bu verileri birincil olarak resmî kaynaklardan derlemeye çalışıyoruz. Dava dosyaları, iddianameler, gerekçeli kararlar, resmî kurumlara yazılmış dilekçeler, hak ihlalleri nerede, ne zaman, ne şekilde ve kimler tarafından yapıldı... Sorumluları daha ön plana aldığımız bu verileri bu kaynaklardan çekerek bir araya getiriyoruz. Aynı zamanda sözlü tarih anlatılarından da son derece önemli veriler edinebilme fırsatımız oldu. Tüm bu raporlarda, resmî kaynaklarda gösterilen bilginin teyidini aslında tanıkların birebir kendilerinden dinleyerek ve onu, diğer bilgiye bağlayarak gösterdiğimiz bir platform oluşturduk. Bunu, bir soru işareti kalmayacak şekilde bu ihlallerin yaşandığının, insanlığa karşı suç olduğunun ve zaman aşımı olmaması gerektiğinin bir verisi olarak derliyoruz.

Size göre toplumun 12 Eylül hafızası nasıl şekilleniyor?

E.D: Bunu bilmiyoruz. Sanırım bu alanda konuşan, çalışan, yazan herkesin, toplumun 12 Eylül meselesine nasıl yaklaştığına dair kafasında olduğunu düşündüğü bir şey var. Ama biz gerçekten, belki biraz çalışmanın da özü itibariyle maddi gerçekler üzerinden hareket etmeyi seven bir ekibiz. Dolayısıyla o konuda toplum böyle düşünüyordur, şöyle düşünüyordur kalıbının altını doldurabileceğimizi zannetmiyorum. Bunun araştırılması ve daha akademik bir çerçeve içerisinde ortaya dökülmesi gerekir. 12 Eylül’e dair bir farkındalık olduğunu biliyoruz. İnsanlar kötü bir şeyi, baskıcı bir dönemi referans vermek istediğinde hemen 12 Eylül’e başvuruyor. “12 Eylül’de bile böyle değildi”, “12 Eylül’den sonra bile bunları yaşamamıştık” gibi... Ama bunların hepsi çok temellendirilmeyen ya da tarihsel anlamda o bağ kurulmadan referans verilen ifadelere tekabül ediyor. Dönemi gerçekten anlamak istiyorsak, bunu bir araya gelip, kafa yorarak araştırmalı; “Toplumdaki bellek anlamında 12 Eylül’ün izdüşümü nedir?”, “Nasıl ve ne şekilde hatırlanıyor veya unutuluyor?” sorularını sormalıyız.

A.T: Müzede failin ve sorumlunun altını çiziyoruz. Bunu yaparken de dört ayrı kategoriden söz ediyoruz: Askerî sorumlular, siyasi sorumlular, sivil iştirakçiler, emniyet mensupları-MİT görevlileri. Sivil iştirakçiler konusu, 12 Eylül’ün toplum tarafından nasıl algılandığı, hafızasında nasıl yer aldığı noktasında çok temel bir yere oturuyor. Bir darbe sürecinde tarafsız duranlar, sessiz kalanlar, yani o büyük kesim olmasaydı ne olurdu? Tüm bunları anlamak için Bellek Müzesi’nin toplumun kendiyle yüzleşeceği bir alan da yaratmasını umuyoruz. Çünkü insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamında hangi dava sürecine baksak benzer engellerle, cezasızlıkla, hatta failin ödüllendirilmesiyle karşılaşıyoruz. Muhatapların ve ailelerinin önüne ya zamanaşımı ya da ‘devlet sırrı’ duvarı örülüyor ve tüm travmalarının yanında bir de bunlarla mücadele etmek zorunda bırakılıyorlar. Bu ülkenin devlet pratiğinde bu şiddet düzeneği bir süreklilik arz ediyor. Ama bunun bir tarafında da dediğim gibi toplum ayağı var. Toplumun 12 Eylül’ü nasıl hatırladığını daha iyi kavrayabilmemiz için, her bir bireyin bizatihi kendisini de içine katarak darbe sürecini sorgulamasına ve bugünün siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel iklimiyle geçmiş arasında bağ kurmasına ihtiyaç var. Bellek Müzesi’nin bu sürece katkı sunarak bir vesile de olmasını umuyorum.

 ‘Hak ihlallerini içeren dosyaları öne çıkarıyoruz’

12 Eylül’ün failleri, göstermelik de olsa yargılandı, hatta kimi ceza aldı. Ancak ceza alanların çoğu gerek yaşlarından ötürü gerek hayatta olmadıklarından dolayı hapse çarptırılmadı. Kalan failler ne gibi cezalara çarptırıldı?

Hülya Deveci: 12 Eylül failleri hiçbir zaman gerçek anlamda yargılanmadılar. 2010 yılında açılan davada sanık olarak sadece Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya dava açıldı ve her iki sanık da tutuksuz yargılandı. Dava sonunda 18/06/2014 tarihinde Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2014/137 Esas sayılı dosyadan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5218 sayılı yasanın 1-A maddesi ve 5222 sayılı yasanın 6. maddesi ile değişik 146/1, 59. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırıldılar. Bu karara sanıklar ve katılanlar avukatlarının itirazı üzerine dosya Yargıtay’a gönderildi. Ancak her iki sanık da bu aşamada vefat ettiği için Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nce karar bozularak Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme tarafından ise her iki sanık hakkında da vefat nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına karar verildi. Bu karar da Yargıtay 3. Ceza Dairesi incelemesinden geçti ve 21 Nisan 2022’de onanarak kesinleşti.

Bu davanın dışında 12 Eylül sürecinde işlenen insanlığa karşı işlenmiş suçların faillerinden çok az bir kısmı hakkında soruşturma açıldı. Yapılan şikayetler hakkında kayda alınıp soruşturma dahi açılmamış, göstermelik de olsa açılan soruşturma dosyaları da zaten ‘delil yetersizliği’ sebebiyle kapatıldı. Hakkında dava açılıp da yargılanabilen çok az sayıda görevli ise göstermelik cezalara çarptırıldılar. Üstelik birçoğu da taltif ve terfilerle ödüllendirilmişlerdir.

Bellek Müzesi’nde yer alan dosyaları neye göre belirliyorsunuz?

HD: Bellek Müzesi’nde elbette ki yüzleşmeye esas olması açısından hak ihlallerini içeren dosyaları öne çıkararak bir belirleme yapıyoruz. 12 Eylül’de en çok yaşanan ihlal türü işkence olduğu için işkence başta olmak üzere hak ihlallerini içeren dosya ve belgeleri önceleyerek bir inceleme yapıyoruz. Yine o dönemde açılan toplu dava dosyalarını da inceliyoruz. Bu toplu dava dosyalarında yargılanan ve gözaltına alınan her kişiyi ihlale uğramış olarak kabul ediyoruz. Zira her gözaltı işlemi, kişi fiziksel bir işkenceye maruz kalmasa bile kötü ‘koşullara maruz bırakma’ şeklinde tanımladığımız bir işkence türünü içinde mutlaka barındırıyor. Gerek bireysel gerekse toplu dava dosyalarının, Bellek Müzesi’ni ziyaret eden herkesin anlayabileceği şekilde dosya belgelerine bağlı kalarak bir özetini çıkarıyoruz. Ayrıntılı bir şekilde incelemek isteyenler için de dosyaların belgeleri ziyaretçinin erişimine zaten açık. Ancak ziyaretçiler bu dosyaların tamamını eksiksiz bir şekilde site içeriğinde bulamayacaklardır, zira sadece hak ihlallerini öne çıkaran ya da dosyanın aşamalarının takip edilebileceği nitelikteki kısımlarını erişime açmış bulunmaktayız. Amacımız ise ileride oluşturulabilecek olası yüzleşme pratikleri için hukuki veri oluşturmak.



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.