Güvercin ve Balıkkurdu

"Kendini, kökünü ifade edememek… Farklılığının her fırsatta yüzüne vurulması. Kimseye fiske zarar vermeden sadece düşüncelerinden dolayı haksız hükümler giymek… İki seçeneğin vardır. Ya kimliğini değiştirirsin. Öteki kalmamak için başkası olursun, ancak öyle kalabalığa karışabilirsin. Veya kapanırsın. Ben, ne başkası olmayı istedim ne de kendi evimde, doğduğum topraklarda saklanmayı…"

“Beni neden öldürmek istiyorsun?”
“Sen daha iyi bilirsin!..”
“İyi ki kötü bir silah seçmişsin. Hayatımı buna borçluyum. Tetiği gerçekten çektin değil mi?”
“Tabii çektim!..”
“Senin açından her şey yolunda gitseydi şu an yaşamıyordum… O çakaralmaz seni de katil olmaktan kurtardı.”
“Beni de şimdi sen kurtaracaksın.”
“Nasıl?.. Dışarısı polis kaynıyor.”
“Rehinim değil misin? Birlikte çıkacağız buradan.”
“O elindekiyle mi?.. Şu anda ayaklarının dibinde boylu boyunca yatıyor olabilirdim. Nasıl çıkacaktın buradan, bir plan yapmadın mı?” 
“Silah sesinden herkes korkar, çil yavrusu gibi dağılırlar. Bu sesi duyduğunda çoğunun dizlerinin bağı çözülür.”
“Silah sesine aşinasın galiba?”
 “Yayladaki talimlerden bilirim. Ödlekleri gözünden tanırım ben.” 
“Ya ben?..”
“Sen de ödleksin. Korkuyorsun ama belli etmiyorsun.”  
“Daha önce hiç adam öldürdün mü?”
“I-ıh. Birkaç yaralama sadece. Bacaklara nişan almaktan bıktım!”
“İlk defa ha? İlk defa benimle milli olacaktın...”
“Neden öyle gülüyorsun?”
“Kendi dediğime… Bu topraklarda milli olmak bu kadar kolay…” 
“Bir araba isteyelim! Verdikleri süre doluyor!”
“Öyle elini kolunu sallayarak çıkamazsın buradan. Fazla umutlanma. Senin için sağlam bir kalkan sayılmam ben. Belki sadece kâğıttan bir zırh… Nereye gideceksin?”
“Beni bulamayacakları bir yere… Şuradan çıkayım da, sonra bir yolunu bulurum.”
“Dışarıda sana yardım edecek arkadaşların yok mu?”
“Hayır. Olsa bile karışmazlar. Sadece bir kulübeden telefon eder, ‘İş tamam’ derim.”
“Seninkiler de diğerleri gibi gölgede kalmayı seviyor...”
“Dışarıda bir hazırlık yapıyor olmalılar… Sürenin dolmasını beklemeden kapıya dayanabilirler? Bir an önce çıkmalıyız buradan!”
“Beni pencerede gördükleri sürece bir şey yapacaklarını sanmıyorum. Umarım…”


“Bu fotoğraftaki futbolcu sen misin? Ben de iyi topçuyumdur ha…” 
“Ne mevkide oynuyordun?”
“Sağ bek. Hem de birinci amatör kümede…”
“Müdafaa ha… Nankör mevki! En küçük hatan gol olur. Ben de senin yaşında iken liberoydum. Beş numara. O fotoğraf amatör küme şampiyonluk maçı.”
“Hem de kaptansın?”
“Ne zannettin, bakma bu halime…”
“Ne garip bir adın var…”
“Adımı bile doğru dürüst söyleyemiyorsun. Peki, neden beni öldürmek zorundasın?”
“Bize hakaret ettin.”
“Siz kimsiniz?”
“Bu vatanın gerçek bekçileri.”
“Çok mu seviyorsun bu toprağı?”
“Görmüyor musun? Kellemi feda edecek kadar.”
“İşin kötüsü ben de! Ben de canım kadar seviyorum bu toprakları.”
“Senin değil burası!”
“Öyle mi?.. Babam burada doğdu. Babamın babası da… Onun kardeşleri… Kaç göbek geriye gitmek gerekiyor buralı olmak için?”
“Senin memleketin burası değil!”
“Benim memleketim burası! Doğduğum topraklar… O senin kastettiğin halkımın şu an yaşadığı yer.”
“İyi ya işte, gitsene oraya!”
“Beni orada da sevmezler.”
“Neden?”
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.”
“Hakaret ettiğini kabul ediyorsun?..”
“Sadece doğru bildiklerimi söyledim. Kimseyi aşağılamadım. Bugüne kadar kimseye zarar vermedim. Bir yumruk bile atmadım. Bu toprağın çocuğuyum. Ama başka bir halktanım. Bu, kötü biri olmak için yeterli mi? Benim burada olmam senin için bir tehdit değil! Sen benim yerimde olsaydın, dinini değiştirir miydin, aslını inkâr eder miydin?..”
“Kafamı karıştırma! Aynı şey değil.”
“Telefon!”
“Polis mi, açma! Daha süremiz var!”
“Kızım arıyor?..”
“Amma ısrarlı çaldırıyor, bak şu koduğumun telefonuna! Sakın tabancadaki çaparizden bahsetme!.. 
“Kızım?.. İyiyim; merak etmeyin. Annen nasıl?.. Ağlama, hallolacak her şey…”
“Bana bir oyun hazırlamıyorsun, değil mi? Ver şu telefonu!”
“Kızım, dur! Sesini duymak istiyor. Senin olduğundan emin olmak için…”

“Ne dedi sana?”
“Babam iyi insandır; benim için bırak onu, diyor.” 
“Güvercinim… Çok korkmuş olmalı…” 
“Neden çıkıp gitmiyorsun?.. Nasıl olsa elimdeki bir işe yaramıyor. Görünüşüne bakılırsa güçlü kuvvetli adamsın.”
“Merakımdan…”
“Neyi?”
“Seni hiç kimse öldürmek istedi mi? Hiç tanımadığın… hayatında daha önce hiç görmediğin biri… Çok kötü bir duygu bu, çok umut kırıcı.” 
“Bu işi yapıyorsan, böyle uluorta… Bunu göze alacaksın.” 
“Düşündüğünü söylemek… Tanımadığın birinin hayatına son vermek için bu yeterli mi?.. Tanrı’nın işine ne karışıyorsun ki?”
“Allah’ı karıştırma bu işe… Sorguya mı çekiyorsun şimdi beni?”
“Gerçekten merak ediyorum bunu. Seni anlamaya çabalıyorum. İnsan hayatı bu kadar değersiz olabilir mi?.. Üstelik, kurbanının ne düşündüğünü bilmeden…”
“Hakaret…”
“Yine başlama! Ne bilirsin ki sen?.. Kendini, kökünü ifade edememek… Farklılığının her fırsatta yüzüne vurulması. Kimseye fiske zarar vermeden sadece düşüncelerinden dolayı haksız hükümler giymek… İki seçeneğin vardır. Ya kimliğini değiştirirsin. Öteki kalmamak için başkası olursun, ancak öyle kalabalığa karışabilirsin. Veya kapanırsın fareler gibi. Korkak ve sinsice. Gizli gizli yaparsın ibadetini, gizli gizli konuşursun dilini… Yamalı bir bohça, yasaklı bir kitap gibi, atalarına ait ne varsa suçlu suçlu saklarsın zulanda… Ben, ne başkası olmayı istedim ne de kendi evimde, doğduğum topraklarda saklanmayı… Sen hiç başkasının ceketiyle okula gittin mi? Gelen yardımları bizim aramızda dağıtırlardı. Hiçbiri tam tamına uymazdı. Ne ceket, ne ayakkabı. Çarşıda her köşeden sahibi çıkacak, ‘bu benim ceketim!’ diyecek diye korkardım. Ya çok bol gelirdi; ya da dar… Hiç kendi ceketim olmadı. Bazen ölesiye sıkardı; göğsümdeki düğmeler patlayacak kadar… Çıkarmama da izin vermezlerdi. Ceketsiz dolaşamazdık dışarıda. İşte, kimliğine sahip olamamak böyle bir şey. Başkasının ceketiyle dolaşmak çarşıda… Ancak yıllar sonra kendime ceket alabildim. Kendi emeğimle… Üstüne bir dünya yumurta atsalar da ne yapayım, yıkar, üteler giyerim. Çünkü bedenime uyan yegâne ceket bu! Onunla ne kadar tedirgin dolaşsam da… bu, benim!” 

“Bu da kızın, değil mi?”
“Hı-hı.”  
“Ne iş yapıyor?”
“O da benim gibi, yazıyor çiziyor.”
“Felsefe yapıyor yani… Bari doktor falan olsaydı.”
“Felsefe kötü bir şey değil. Aklınla düşünmeyi öğretir… Sana şunu yap, bunu yap diyenleri sorgulamayı… Hazır cevaplar yerine sorularla uğraşmayı… Ya sen, sen okudun mu?”
“Tabii! Liseye ikiye kadar.”
“Yetti mi öğrendiklerin?”
“Bildiklerim yeter. Zaten aslolan inançlardır. İnsan inancı uğruna yaşar, inancı uğruna ölür.”
“Ya inançlarının kökeninde yanlış bilgi varsa… İnancın, beni yok etmeyi mi söylüyor sana?”
“Benim inançlarıma, taşıdığım kana küfür ettin sen!”
“Hiç yazdığım bir kitabı okudun mu?”
“Hayır.”
“Ya gazetede yazdıklarımı?”
“Hayır.”
“Bir yerde dinledin mi benim herhangi bir konuşmamı? Televizyonda falan?..”

“O zaman hakkımda sana söylenenlerin doğru olduğunu nereden biliyorsun?”
“Bizde asla yalan söylenmez. Doğruluk, dürüstlük töremizdir. Üstelik başkaları da yazdı senin bize hakaret ettiğini… Hatta senin meslektaşların… Bizi bölmek istediğini…”
“O zaman sana böyle söyleyeni de kandırmışlar. Aslında gerçek bölücü onlar. Sen yanlış adamı öldürdün. Çanak çömlek patladı!..”
“Ölmedin ki, bak hâlâ karşımda bana hocalık yapıyorsun…”
“Yanılıyorsun, biraz öldüm bugün. Biraz başardın.”
“Felsefe yapma yine, bana yardım edecek misin?”
“Evet. Bir neden de bu. Bunun için kaldım seninle. Ölmemen için…”
“Kaçmama yardım et. Bir araba isteyelim…”
“Henüz bir suç işlemedin.”
“Seni öldürmeye kalktım?.. Rehin aldım!..”
“Tetiği çeken o parmağı sadece ikimiz biliyoruz. Teslim ol. Zaten sürenin dolmasına yirmi dakika kaldı.”
“Hayır! Ölürüm daha iyi. Beni serbest bıraksalar dahi onların yüzüne bakamam. Kaçmalıyım.”
“Onlar kim?.. Önce sana doğru dürüst bir silah bulsalardı! Hiç bir şey yapmadı derim; sadece korkutmak istemiş, oturduk konuştuk…”
“Yapar mısın?”
“Bunun dışında ne yaptın ki zaten? Boşa düşen tetik ikimizin de hayatını kurtaran küçük bir ayrıntı sadece. Şanslı kurbanının sana bu kadarlık bir kıyağı olsun artık…”
“Olmaz, yapamam!”
“Neden?..”
“Beni televizyonda öyle kelepçeli görünce anam çok üzülür.”
“Öldüğünden daha mı fazla üzülür?.. Kaçsan da yakalarlar seni. Dışarıdakilerin silahları seninkine benzemez. Attıklarını vururlar. Başkalarının ekmeğine yağ sürme. Teslim olursan basit bir eylem olarak kalır. Cezan azalır. Amacına ulaşmış sayılırsın. Yeteri kadar kahramanlık yaptın bugün. Bundan ötesi aptallık olur. Beni de fazlasıyla korkuttun zaten.”
“Peki, yine yazacak mısın eskisi gibi?”
“Yazacağım. Bu topraklarda yaşayacaksam başka seçeneğim yok. Yazdıklarım seni aşağılamak için değil. Derdimi anlatmaya çabalıyorum sadece. Bu memleketin havası suyu hepimize yeter.”
“Yeteri kadar korkmamışsın.” 
“Yeteri kadar korktum. Baba olunca anlarsın, çocuklarını bir daha görememenin ne demek olduğunu… Kitaplarımı okumaya söz verirsen elimden geleni yapacağım senin için. Silahı, sadece beni korkutmak için yanına almışın. Öldürmekten hiç bahsetmedin. Bana çok iyi davrandın. Sadece oturduk karşılıklı konuştuk. Tamam mı?..”
“Neden böyle davranıyorsun? Ben seni öldürmeye geldim… O tetiği çektim ben!”
“Biz aslında aynı takımda, aynı mevkideyiz; unuttun mu?.. Birinci Amatör Küme! Hücumda gözüksek de, hep savunmadayız aslında… Ömür boyu!”

(Bu yazı tamamen kurmacadır. Benzerlikler tesadüfidir. Ama ne tesadüf ki, bu topraklarda yaşanan pek çok cinayetin veya cinayet teşebbüsünün senaryosuna uygundur.)   

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında