Sınırlara rağmen kardeşlik

Türkiye ile Ermenistan’ı, halkları, tarihi ve kültürü ayıran ‘sınır’ bir fotoğraf projesine daha konu oluyor. 2007’de tamamlanan ‘Merhabarev’ projesinden tanıdığımız fotoğraf sanatçısı Ali Saltan’ın Ruben Mangasaryan’la birlikte başladığı, Ruben’in ölümü sebebiyle tek başına tamamladığı ‘Nehrin Öteki Yakası’ başlıklı projesi 12 Kasım Pazartesi günü Ankara’dan yola çıktı.

LORA BAYTAR
lora@agos.com.tr

Bir sergi, bir kitap ve kitapçıktan oluşan proje Ankara’da bir hafta konakladıktan sonra Aralık ayında Yerevan’a gidecek. Projenin temellerini oluşturan Kars-Halıkışlak ve Ermenistan’ın Bagaran köylerine de uğrayacak olan serginin Diyarbakır’ın ardından son durağı Şubat ayında İstanbul olacak.

Bir hayalden başladı

2008’den bu yana Türkiye – Ermenistan sınırı üzerine çalışan Saltan’la projenin ayrıntılarını ve sınır köylerine dair izlenimlerini konuştuk. Fikri, Ermenistanlı bir kadınla sohbet sırasında oluşan projenin nasıl hayata geçtiğini Saltan şöyle anlatıyor: “Merhabarev’i tamamladıktan sonra Ruben Mangasaryan’la birlikte bir sınır projesi düşündük. 20 gün boyunca sınırın hem Ermenistan tarafında hem de Türkiye tarafında çekimler yaptık. İlk olarak Kars’a bağlı Digor’da Halıkışlak köyünü gördük. Bu köy Türkiye’de Ermenistan sınırına en yakın köy, bir anlamda sınırın sıfır noktasında. Ruben’le orada kamp yapmaya karar verdik ama bizi kimse içeri almadı. Hatta Ruben’in Ermeni olduğunu öğrenince sert davrandılar. Çünkü Halıkışlak, Digor’daki 40 köy arasındaki tek Azeri köyü. Kalan 39’u ise Kürt köyü.

Halıkışlak’ın tam karşısında yani Ermenistan’da ise Bagaran köyü vardı. Dönüşte de oraya gittik. Ermenistan tarafında çok iyi karşılandık. Orada bizi bir eve davet ettiler, evin kadını bize, “Karşı tarafta her gün çocukların, kadınların seslerini, bağrışma gülüşme seslerini duyuyorum, oradaki insanları buradan çok iyi göremiyorum hayalim bir gün o köye gitmek, ama buradan gitmek istiyorum, Gürcistan üzerinden değil” dedi. O konuşma bu projenin temelini attı bir anlamda. Tam böyle bir şey yapabilir miyiz diye düşünüyorduk ki Ruben vefat etti ve işi tamamlamak bana düştü. Burada temel olan şey o kadının hayaliydi aslında ve projenin içeriği de sesler üzerinden kurulan ilişkilerdi.”

Yakınlığa rağmen…

Hrant Dink’in tabiriyle iki yakın halk, iki uzak komşu olan Türkiye ile Ermenistan’ın sınır köylerinin birbirine ne kadar çok benzediğine tanık olduklarını anlatan Saltan,

“Bu iki köy birbirlerine çok yakın, aradan bir nehir geçiyor ama aslında beş dakikalık yürüme mesafesindeler. Türkiye tarafında sıfır noktasına kadar gidebiliyorsunuz, Ermenistan tarafında ise 200 metrelik bir askeri bölge var o alana ancak özel izinlerle köylüler tarım yapmak için girip çıkıyor” diyor.

Bu iki köyün aslında Türkiye ve Ermeni toplumları arasındaki durumu fiziksel olarak çok iyi temsil ettiğini gördüklerini söyleyen Saltan, iki ülke halkı için o da “Bu kadar yakın ama bu kadar uzak iki toplum...” yorumunu yapıyor.

Ali Saltan ve arkadaşlarının köylerde kabul görmesi çok da kolay olmamış. Zamanla köylülerin kendilerine alıştıkça projeyi şekillendirebilen ekipte Saltan’ın yanı sıra, Defne Çalı ve Armine Avedisyan da yer alıyor. Saltan fotoğrafları çekerken Çalı ve Avedisyan ise sesli anlatıları derlemiş. Sesli anlatılarda karşılıklı iki köy halkının birbirleri hakkında ne düşündüklerini dinleyebiliyorsunuz. “Nasıl bir duygu ve his var? Bilinen söylemleri gündelik hayatlarında nasıl kullanıyorlar? bunları araştırdık işin tarihsel boyutlarına da baktık ama daha çok şimdiye yönelik kavramlar üzerinde durduk diyen Saltan, projenin göstergesinin bu çok yakın iki kültürün birbirine ne kadar yakın olduğunu göstermek üzerine kurulu olduğunu söylüyor. “Daha çok karşılıklı tanışma aracılığı yapma hissiyatıyla çekiliyordu fotoğraflar” diyen Saltan ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor: “İlk gittiğinizde çok heyecanlı oluyor sıfır noktasına iniyorsunuz adımınızı kaldırıyorsunuz ama atamıyorsunuz çok tuhaf geliyor. O duygu sonra bir tekinsizlik huzursuzluk ve gerilime dönüşüyor. Sürekli bir muğlaklık var. Köylerde yaşayan insanlarda da bunlar var. İlk başta konuştuğunuzda normalleştirdiklerini görüyorsunuz ama biraz zaman geçirdiğiniz zaman öyle olmadığını anlıyorsunuz. Mesela Ermenistan tarafından birisi ‘Burası kapalı bir hapishane, mahkum hapishanenin demir parmaklıklarına alışmıştır bizimki de onun gibi... İlk başta düşününce özgür olduğumuzu hissediyoruz, bizi bir ülke olarak ayırıyor ama sonra bir bakıyoruz ki atalarımızın toprakları ve anılarımız o tarafta ama biz oraya gidemiyoruz...’ dedi. Türkiye tarafında da ilginçti. Söylem olarak daha sert ama konuşup muhabbet ettikçe değişebiliyor, çünkü Azerilerin de o tarafa dair hikâyeleri var.”

Bu iki köyün ilginç bir de hikâyesi var. Gümrü Anlaşması’ndan önce ‘Bahçeler’ adıyla tek bir köy iken Gümrü anlaşmasının ardından iki ayrı ülkeye ait iki ayrı köy haline gelmiş. Dolayısıyla da her iki köyde de komşu köyün halkları yaşamış uzun yıllar. Bugün Halıkışlak’ta Ermeniler yaşamasa da Bagaran’da yaşayan Azeri aileler hâlâ mevcut.

Kitap ve CD

‘Sınır’, ‘korkmak’, ‘merak’, ‘tedirginlik’ ve Arpaçay’ın onlarda uyandırdığı hisler gibi genel tematik ve temel kavramlara odaklanan sergide hikâyesi kendine münhasır pek çok portre de bulunuyor.

“Ziyaretçi sergiye girdiği zaman oraları hissetsin istiyorum” diyen Saltan, serginin kurgusunda Türkiye ve Ermenistan fotoğraflarının karışık olduğunu özellikle belirtiyor. Bunu tercih etme sebebini ise şöyle özetliyor: “Türkiye ve Ermenistan’dan fotoğrafları ayırsam mı diye düşünürken öyle yaparsam benim de aslında bir sınır çizeceğimi fark ettim. Evet bir sınır var, ama bu insanlar kültürel olarak ve doku olarak iç içe geçmiş.”

İsviçre büyükelçiliğinin desteğiyle hazırlanan projede serginin yanı sıra bir kitapçık bir de sergi fotoğraflarından özel bir seçkiyi kapsayacak kitap hazırlandı. Kitap içerisinde ses kayıtlarının olduğu bir CD de yer alacak.

Saltan, iki halkın politik sıkışıklıklar arasında yaşadığı ruh halini görünür kılan projenin tartışılabilir olmasını temenni ediyor ve “Sanatsal çalışmalar siyasiler tarafından argüman haline getirilen şeyler değil ama en azından akademik ve entelektüel camiada, orada yaşayan halklar arasında yeniden konuşulsun istiyorum” diyor.

Çankaya Belediyesi ev sahipliği yapıyor

Sergis 16 Kasım’a kadar Çankaya Sanat Merkezi’de kalacak ardından Gümrü, Kars, Diyarbakır ve İstanbul’da sanatseverlerle buluşacak.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi