Blues festivaline de büyüyünce gideriz artık

Derkenar'da bu hafta (867) Melodi Özer 18 yaşına girdiği için Efes Pilsen Blues Festivali'ne gitme hayallerini ve bu hayallerin 24 yaş sınırına takılarak suya düşmesini konu ediyor. 5'i bir yerde'ye konuk oyuncu Metin Mirza. TTK Başkanı M. Metin Hülagü'nün 'satılık' sinemacı arayışlarını gündeme taşıyan Mehmet Kentel'e, son dönemde bir reklamla gündeme gelen Erkin Koray'ı eleştiren bir yazıyla Bawer Çakır katılıyor.

MELODİ ÖZER
melodi_e@hotmail.com

Bu aralar 2 Kasım-8 Aralık 2012 tarihleri arasında gerçekleşen Efes Pilsen Blues Festivali gündemde. Bir de senelerce 18 yaşıma girmeyi hayal ederek özgürlüğe kavuşacağını zanneden ben varım. Geçenlerde 330 km/sn ile giderken soğuk, acımasız, beton bir duvara çarptım. Bu duvarın adı ağlama duvarı değil, “ağlanacak yerde gülüyorsun!” duvarı. Çünkü Efes Pilsen Blues Festivali’ne katılmak istiyorsanız 24 yaşın üstünde olmanız gerekiyor. Kısacası, Türkiye’nin ilk ve tek blues festivali kapsamında sahne alacak olan Billy Branch ve grubu The Sons of Blues, Zora Young ve Cedric Burnside’ı “27808 sayılı Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik” nedeniyle dinlemeye gidemiyorum. İşin esas komik kısmı ise geçen sene festivale katılanların, bu sene 24 yaş sınırı konulması nedeniyle katılamıyor olmaları. Bu yüzden de ağlanacak yerde gülüyorum.

Yönetmelik var!

7 Ocak 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bu yönetmeliğe göre amaç;  tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, kamu sağlığının ve tüketici haklarının korunması ile rekabetin tesisi hususları gözetilerek tanıtımına, satışına, sunumuna ve nihai tüketicilere güvenli bir şekilde ulaşmasına ilişkin her türlü faaliyetin usul ve esaslarını düzenlemek. Bu yönetmelik ayrıca yılbaşı sepetinde alkollü içki bulundurma yasağını beraberinde getireceği düşünülen yönetmelikti hatırlarsanız.

Blues müziğinin tarihi kökenlerine bir bakın. Afrikalı kölelerin tarlalarda çalıştırılırken söyledikleri hüzünlü, umutlu, özgürlüğü ve derin acıyı anlatan şarkılardan doğan bir müzik akımından bahsediyoruz. Böyle yönetmeliklerin bir anda ortaya çıkması ve bizi kısıtlamasıyla aslında daha da çok blues dinlemeye ihtiyacımız yok mu?

Milletvekili olmak serbest

Ama siz hiç üzülmeyin. Milletvekili olabilirsiniz hâlâ. Hem seçme ve seçilme hakkınız da yerinde duruyor. Ayrıca unutmayalım ki 18 yaşında silah kullanma şansınız da var. Aslında bu ülkede pek çok şey yasak değil. Biraz da bardağın dolu tarafından bakın! Sadece Efes Pilsen’in bir müzik festivaline sponsor olmasından dolayı bu ‘ilginç’ sınırlama ile karşı karşıya getiriliyorsunuz. Neyse canım, 24’ünüze kadar bunlarla oyalanırsınız. Blues festivaline de büyüyünce gideriz artık…

Mîrza Metîn (oyuncu)

1- Zırt-bırt Dengbêj Şakiro ve Elenî Karaindrou dinliyorum. Buruşukken düzeltiyor, düzken buruşturuyorlar beni.

2- Ölümlülük, ölümsüzlük ve diğer hayat stratejileri / Zygmunt Bauman okuyorum. Mezar adında bir oyun yazmaya uğraşıyorum. “Ölüm aklın en büyük yenilgisidir” diyor Bauman.

3- Meleklerin Payı / Ken Loach. Bana göre iyimser bir film, melek denen bir şey varsa eğer, bu dünyada payı yok bence.

4- Pusulasız / Özen Yula. Daha önce deneyimlemediğim bir seyir deneyimi, iyi metin.

5- bianet.org, mimesis-dergi.org, anf.bz Öyle işte, hayata bakıyorum.

Hülagü ‘satılık sinemacı’ arıyor

K. MEHMET KENTEL
mehmet.kentel@gmail.com

Aslında Başbakan’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ pasına bir de ben şut çekmek istemiyordum, yer ve gök her zamanki gibi onun açıklamalarına kilitlenmiş, iyi-kötü bir cevap verme telaşında; yeni ne söylenebilir ki? Ama Türk Tarih Kurumu Başkanı M. Metin Hülagü’nün HaberTürk gazetesine verdiği demece kayıtsız kalmak mümkün değil. “ABD abartınca iyi yönden abartıyor, biz de öyle yapalım” diyerek tarihi ‘olumlu’ olarak çarpıtmayı öneren bir profesörün, değil ‘Türk’ Tarih Kurumu’nun, bir üniversitenin tarih kulübünün başında bile olabilmesi dahi garip ama bunu bir kenara bırakalım. Derdim Sayın Hülagü’nün “Yapımcılar gelsin, tarihi de, finansmanı da bizden” sözü. TTK’nın parasında gözüm yok ama tarihiyle ilgileniyorum.

Bir tarih dizisi hayal ediyorum şimdi, ‘tarihi’ TTK’nın hesabına yazacağım. Osmanlı’nın çöküş dönemini anlattığım bir dizi projesi. Osmanlı topraklarındaki milliyetçi hareketlerin en büyük sebebinin Avrupalı ve ABD’li misyonerlerin faaliyetleri olduğunu anlatan, Osmanlı’nın Müslümanlar dışındaki tebaasının ‘unsur’ olarak tanımlandığı, özellikle Ermenilerin, İmparatorluk’un yıkılmasında ‘maşa’ görevi gördükleri bir dizi.

Ermeni ‘meselesi’nin misyonerlik yüzünden başladığından şüphe duymayan, “Türk’ü ve Türk’ün gücünü küçümseyen mağrur bir tavır” takınanları asla affetmeyen kahramanlarının götürdüğü bir prodüksiyon.

1915’te olanlara soykırım değil, “olay”, ya da belki “mukatele” diyen, misyoner kolejlerinde okurken “zihinleri bulandırılıp, beyinleri Osmanlı idaresine muhalif ve menfi fikirlerle doldurulduktan sonra mezun edilen”lerin idamlarını uzun sekanslarda gösteren, “dış baskılardan dolayı ancak beşinin idam edilmesine” üzülen karakterlerinin acılarını yakın planlarla izleyiciye aktaran bir duygu seli.

Dizinin en önemli sahnelerinden birini kafamda oluşturdum bile. Sene 1921. Yer, “Pontusçuluk” ihbarı üzerine arama yapılan Merzifon Amerikan Kolej ve Hastanesi. Aramada silah veya cephane bulunamıyor. Ama seyircinin hayal kırıklığı kısa sürüyor. Zira Kolej içinde “1904 tarihinden beri kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir kulübün bulunduğu tespit ediliyor. İki çuval Rumca ve İngilizce evrak ve defterlerin yanında, ayrıca bu kulübe dair yönetmelikle, mühürler, Yunan bayrakları ve Pontus arması, Osmanlı silahları ile donatılmış ve grup halinde okulda çekilmiş birtakım fotoğraflar elde ediliyor.” Kahramanlarımızın böyle bir şeyi kabullenmesi mümkün mü? Asla! Okul kapanır, Rum öğretim elemanlarının üçü, ‘bir kısım önemli evrak’ sebebiyle idam edilir. Seyircinin coşkusunu düşünebiliyor musunuz?

Dizinin adına henüz karar vermedim. Belki “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör ve Amerika Dörtgeninde Türkiye” koyarım, ne dersiniz, Sayın Hülagü? Elbette bu başlığın 2007’de “İslami Araştırmalar Dergisi”nde yayımladığınız makaleye ait olduğunu dizinin girişinde belirteceğiz, zaten bu senaryo ve tırnak içinde aktardığım her şey ‘sizin.’

Fakat bir dakika, bu dizi bir yerden tanıdık değil mi? Tarih zaten “sizden” değil miydi Sayın Hülagü, zaten TTK değil miydi tarihi ‘abartan’, yüz yıldır? Lütfen artık boş verin, paranız ve tarihiniz sizin olsun; muhteşem ya da değil, bize başka şeyler lazım.

İsmini değiştirme kararı alan İzlanda gibi 
Türkiye de bir gün isim değiştirmeye karar 
verirse aklınıza gelen ilk 3 isim ne olur?

 Hakan Zorbas
Değişen sadece adı olacaksa Murat Uyurkulak'ın 'netamiye'si tam isabet bir isim.

 İsmail Alacaoğlu
Türk İslam Cumhuriyeti, Orta Anadolu ya da Tokistan.

 Atacan Ak
Öz/Hakiki Türkiye.

 Beautiful_boyz
Tekülke, Tektipiye, Eşsiziye gibi alternatif isimler düşünülebilir ;)

 Elysium
Osman'lı bir şey yaparlar kesin. Bu 'ecdad' fanatizmiyle daha yaratıcı bir şey çıkmaz.

 

‘Erkin Baba’ şaşıralı çok oldu

BAWER ÇAKIR
bawercakir@gmail.com

Kahramanlar yaratmak, onlara kutsallık, erişilmezlik atfedip tapınmak, etrafı kutsallarla çevrili bir ada olan ülkemizdeki ananelerden biri. Mevzumuz ise Erkin Koray’lı –nam-ı diğer ‘Erkin Baba’– banka reklamı.

Rock müziğinin mihenk taşlarından sayılan, sayısız klasik şarkıya imza atmış bir insan iken taraflı/tarafsız herkesin göz bebeği idi, Koray. Ahmet Kaya “bölücü”, Zeki Müren “tuhaf”, Bülent Ersoy da trans olduğu için hep bir “ama” ile anılırlar. Ancak Koray ve rütbedaşı Gencebay pamuklara sarılıp saklanırlar.

‘Çöpçüler’, ‘Yalnızlar Rıhtımı’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, ‘Fesupanallah’ gibi çok sayıda klasikleşmiş şarkıya imza atan Koray, iki hafta kadar evvel büyük bir bankanın reklamında oynayarak ve “hepimizin çok sevdiği” Şaşkın’ı reklamda kullanarak sevenlerini şoka uğrattı. Kırılan kalplerin, yıkılan hayallerin kırıntılarını günlerdir sosyal medyada temizleyemiyoruz.

Bütün bu tartışmaları “biz ne zaman bu kadar şuursuz olduk!” diyerek izledim. Niye mi? Zira Erkin Baba Hazretleri ona yüklenen sıfatları da, şarkılarıyla kurulan hayalleri de yıkalı çok uzun zaman olmuştu. 2007 seçimlerinde MHP’ye oy vereceğini duyuran vatansever ve milliyetçi Erkin Baba, MHP Bodrum İlçe Teşkilatı’nı ziyaret etmiş, İlçe Başkanı Asım Başaran ile seçim üzerine sohbeti basına yansımıştı.

Gerçi bu MHP olayı daha önceki skandalın yanında masum bir bebek kalacak cinstendi. Koray, yıllar evvel Radikal’e verdiği bir söyleşide 12 Eylül darbecilerini yerden yere vurdu. Hemen umutlanmayın. Eleştirisinin nedeni darbeyi layıkıyla yapamamaları idi. Koray şuurunu o kadar yitirmişti ki “Ben olacaktım da ordunun başında darbe nasıl yapılır görecektiniz” bile dedi.  Peki dedi de ne oldu? Hiç.

Tüm bu faşistliği, militaristliği yanına kâr kaldı. Tüm bunları sindirmeyi başarabilen hayranları onun şarkılarını dinlemeye devam etti. Misal, bunları hatırlattığım çoğu arkadaşım “ama o başka bu başka” dedi. O zaman böyle diyenler, onun bir banka reklamında oynamasına ve Şaşkın’ı reklamlarda hiç etmesine bozum bozum bozuldular. Hangi yüzle dersiniz? Çünkü bu ülkede herkes sadece balıkları hafızasız sanıyor. Herkes aslında bu ülkeyi devasa bir cezaevine çeviren darbecilerden darbeci olan, sayısız devrimcinin katili olan isimleri bünyesinde barındıran bir partiye oy veren Koray’ı sadece şarkılarıyla hatırlamak istiyor. Ama bir duvar yazısının da dediği gibi gerçekler ‘fotoşokla’ değiştirilmiyor.

'12 yıldır Agos okuyorum' - Rupen Keşişoğlu - İSTANBUL

Siz de Agos'la çekilmiş fotoğrafınızı paylaşmak isterseniz derkenar@agos.com.tr'ye iletebilirsiniz.

 

 

Kategoriler

Derkenar