Üç Horan davasından insan manzaraları

Beyoğlu Üç Horan Kilisesi’nin 603 kişiye açtığı davanın ikinci duruşması 30 Kasım Çarşamba günü yapıldı. Mahkemede ifade veren yüz kişi suçlamaları kabul etmezken, kalp hastası bir kişinin duruşma salonunda fenalaşması salonda endişe yarattı. Duruşmaya Üç Horan Vakfı yöneticileri ve şikâyetçi Ara Işıtman katılmadı.

Duruşmada ifade verenlerden Erol Demirci, Harabetoğlu yönetiminin 2009 yılındaki seçimde sahtekârlık yaptığını, usulsüzlüğün mahkemelerce tespit edildiğini ve seçimin iptal edildiğini belirterek, kendilerine dava açan mevcut yönetimin meşru olmadığını ileri sürdü. Yerel ve genel seçimlerde de Beyoğlu’nda oy kullandığı halde Beyoğlu Üç Horan Vakfı seçiminde oy kullanamadığını söyleyen Özgür Demirci’den sonra ifade veren Cahit Demir ise, seçmen listesine kaydolmak için vaftiz belgesi istendiğini anımsatarak “Bu bizleri oyalamak için istenmiştir. Bu belgelere Patrikhane’den kolayca erişebilirlerdi” dedi.

Sanıklardan Haço Demirci (70), hâkimin sorularını yanıtladıktan kısa bir süre sonra fenalaştı. Daha önce de kalp hastalığı geçiren Demirci’nin rahatsızlanması salonda tedirginlik yarattı. Salonun dışına çıkarılan Demirci’nin bir süre sonra kendine gelmesi herkesi rahatlattı.

'Üç Horan’da vaftiz oldum'

Murat Aslan ise, Agos’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “1976 yılında Beyoğlu’nda vaftiz olmuşum. O zaman bana vaftiz belgesi vermişler, şimdi ise hakkımda dava açtılar. Bana verdikleri vaftiz belgesini inkâr ediyorlarsa kendilerini de inkâr ediyorlar demektir. Bu belge sahteyse, o yönetim de geçersizdir.”

Dokuz aylık hamile sanık

Hakkında dava açılanlar arasında hamile kadınlar ve askere gitmeye hazırlanan gençler de bulunuyor. Kısa bir süre sonra doğum yapacak olan Talin Çağla, “Ben aslında önümüzdeki hafta hâkim karşısına çıkacaktım, ancak 10 gün sonra doğum yapacağım için bu duruşmada ifade verdim. Bu yapılan çok ayıp” dedi. 5 ay sonra doğum yapacak olan sanıklardan Seyran Demirci ise “Buraya çok sıkılarak geldim. Böyle bir iftiraya maruz kaldığımız için üzgünüz” ifadelerini kullandı.

Görme engelli sanık

15 yıl önce Behçet hastalığına yakalanan ve görme yetisini kaybeden Nubar Taş da sanıklar arasında. Duruşmada ağabeyinin yardımıyla ifade veren Taş, gazetemize şöyle konuştu: “51 yaşındayım ve hiçbir vakıftan yardım almadan, emekli maaşımla geçiniyorum. Bu yaşıma kadar sahtekârlık yapmadan yaşadım. Yöneticileri beğenmedik ve yönetimde kalmalarını istemedik. Muhalif olduğumuz için bize dava açtılar.”

'Bu davanın kazananı da, kaybedeni de çoktan belli'

Besse Kabak

“Tutuklanacak olursam çocuklarıma sahip çıkarsınız.”

“Ne olacağı belli olmaz. Kendime pijama, kitap ve zaruri ihtiyaçlardan oluşan bir mahkeme çantası hazırladım.”

Gençler ilk kez hâkim karşısına çıkacak olmanın tedirginliği yaşasalar da işi şakaya vurabiliyorlar. Ancak yaşlılarımız için durum farklı: Resmi makamlarla sorun yaşamamak için, su ve elektrik faturalarının bedelini hemen ertesi gün yatırmakta titizlenen, belli bir yaşın üzerindeki insanların duydukları tedirginlik yüzlerine yansıyor.

Çocukları kendilerine, “Üç Horan Kilisesi yöneticileri yerlerini koruyabilmek için vakıf seçimini İstanbul geneline açmayınca Beyoğlu’na gitmeye karar verdik” demişlerdi. Yönetime yeni adaylığını koyanlar, vakfın mülklerinden gelen gelirin cemaat okullarına pay edileceğini, vakıf yönetiminin artık değişmesi gerektiğini söyleyerek bu hareketi desteklemelerini istemişlerdi.

Yapılan açıklamaları değerlendiren, genci, yaşlısıyla 1200 kişi, Simon’un, Boğos’un yerine, cemaatin yararının gözetilmesi gerektiğine kanaat getirerek ikametlerini Beyoğlu’na taşıdı. Sadece yıllardır belli insanların egolarını tatmin ettikleri, keyfi kararlarla idare edilen cemaate ait bir vakfın yönetiminde artık cemaatin söz sahibi olmasını istedikleri için yapmışlardı bunu.

6 Şubat’ta yapılan seçimin öncesinde ‘yönetime aday iki liste arasında uzlaşma sağlandığı’ söylenerek oynanan oyun nedeniyle, vakfı otuz senedir idare edenler tekrar göreve geldi ve ilk icraatları, kilisenin seçim listesine kaydını yaptıran 603 kişiye ‘resmi belgede sahtecilik’ yaptıkları gerekçesiyle dava açmak oldu.

Mahkeme davalıların savunmasını dinleyerek en doğru kararı verecektir elbette. Ancak halkın nezdinde bu davanın kazananı ve kaybedeni çoktan belli.

“Bizler, Üç Horan Vakfı Yönetim Kurulu seçimlerinin demokratikleşmesi için mücadele verdik, mahkemelik olduk. Davalılardan 90 yaşında olanlar bile hâkim karşısına çıkabilecek güçteler. Fakat Üç Horan’ın yöneticileri bizi mahkemeye verirken ne cemaatin önde gelenleri yapılan yanlışı dile getirecek gücü gösterebildi.”

“Patrikhane’deki yetkililer geçen aylarda yöneticilerle aralarında çıkan ilan sorunu yüzünden kilisenin din görevlisini geri çekme kararı almıştı. 603 kişinin suçsuz yere mahkemeye çıkarılması karşısında neden aynı tutumu sergilemiyorlar?”

“Bizler, bir şeylerin düzeleceğine inanarak bu büyük yanlışı yaptık. Koltuğa yapışmış insanlar yüzünden halk cezalandırılırken, siz vakıf yöneticileri bu dava karşısında neden hâlâ sessiz kalmayı tercih ediyorsunuz?”

 

Mahkemeye verilen insanlar tarafından sarf edilen bu sözlere ve sorulara, bir vakıf yöneticisi olarak cevap vermek istiyorum.

Bütün bu olan biteni şimdiye kadar dışarıdan izlememin kendimce haklı nedenleri olsa da, mahkemeye verilen tüm cesur insanlardan kendi adıma özür diliyorum.

Cemaatin bu değerli üyeleri, yaşanan süreçte bir yönetici olarak kendilerine destek vermediğim için istifa etmemi isteyecek olurlarsa, Gedikpaşa Surp Ohannes Kilisesi Yönetim Kurulu üyeliğimden istifa etmeye hazırım. Ancak o güne kadar, elimden geldiğince, 603 kişinin sesi olmaya gayret göstereceğim.

Kategoriler

Toplum Vakıflar