'Kararın yarattığı algı, sistemi tartışmaya açmıştır'

Prof. Turgut Tarhanlı 17 Ocak'ta karara bağlanan Hrant Dink cinayeti davası ile ilgili görüşlerini Agos'la paylaştı. Ağır ceza mahkemesinin verdiği kararın ve cinayetin öncesinde Hrant Dink'in mahkemelerde yaşadığı tüm sürecin bir inceleme konusu olması gerktiğine dikkat çeken Tahanlı, kararın en çok da yarattığı 'hukuk ve yargı algısı' bakımından sistemi tartışmalı hale getirdiğini belirtiyor.

 

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Turgut Tarhanlı'nın konuya ilişkin açıklamaları şöyle;

'Hrant Dink’in, Agos gazetesinin önünde, arkasından vurularak öldürülmesinin üzerinden beş yıl geçti. Ve beş yılın dolmasına birkaç gün kala, bu davayı sürdüren Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı açıklandı. Aslında, Hrant’ın sağlığında kendisince ve öldürülmesinin ardından ailesi ve avukatları tarafından, Türkiye mahkemeleri önünde, haklarının savunulması mücadelesi başlı başına bir inceleme konusudur. Üstelik sadece hukukun maddi ve usuli ayrıntılarına odaklanmış bir inceleme bakımından değil, bu hukuk macerasının yarattığı ‘hukuk ve yargı algısı’ bakımından da.

Demokratik toplumda hukukun anlamı ve işlevi, yargı lâbirentlerindeki kayboluş hikâyeleriyle açıklanamaz. Hukuka ve yargıya neden gerek duyuyoruz? En basit şekliyle bunun cevabı, ona gerek duymadığımızda, kendisinden medet umulacak tüm yolların kaba kuvvete meyletme karakteri göstermesidir. Peki, hukuk ve yargı, kaba kuvvet karşısında, kişinin hak ve hürriyetlerinin güçlendirilmesine yeterince hizmet edemiyorsa, o sorunun cevabını nasıl vereceğiz?

Bir diğer soru şöyle sorulabilir? Demokratik bir toplumda hukukun ve yargının anlamı ve etkisini sorgularken, böyle bir soruyu ilkin kime sormalıyız? Kaba kuvvetin mağduru olmuş insanlar acaba bu soruyu nasıl cevaplar? Hukuk ve yargı, ortaya çıkan mağduriyeti hiçbir zaman tamamen gidermez. Ama yargı işlevi, o mağdurlar adına, onların hakları adına, kamunun sorumluluğunun bir ifadesi kabul edilir.

Yargı, ‘elimden gelen budur’ yaklaşımı içindeyse, bu tutumu, yargının devletin diğer aygıtlarından yeterince destek bulamadığı şeklinde mi anlamalıyız, yoksa o yargı sorumlularının, hukuk bir yana, vicdani kanaatlerine göre karar vermedeki sorunlar şeklinde mi? Yoksa bunların hepsi de geçerli midir?

Bu manzara karşısında, Anayasa’da ‘Cumhuriyet’in nitelikleri’ arasında kabul edilen ‘hukuk devleti ilkesi’nin, Anayasa’nın ‘değiştirilemeyecek’ hükümleri arasında olmasının anlamı, sadece değiştirilememesinden mi ibarettir?

Başka bir deyişle, ‘hukuk devleti ilkesi’ hem değiştirilemeyecek hem de uygulanamayacak bir ilke midir?'

 

 

Kategoriler

Güncel Dink Davası