‘2013 kayıp bir yıl olabilir’

Yazar Oya Baydar, 2013’ün Türkiye için kayıp bir yıl olacağı kaygısını taşıyor. Baydar, “Seçimlere doğru hükümetin eşit yurttaşlık temelinde hak ve özgürlük siyasetini benimsemesi pek olası değil. Ortadoğu’da da umulmadık gelişmeler olabilir” dedi.

Yazar Oya Baydar 2013’ün kavgalarla ve gerilimlerle geçecek kayıp bir yıl olacağı kaygısını taşıyor

FUNDA TOSUN
fundatosun@agos.com.tr

Yazar Oya Baydar, Kürt sorunu, KCK tutuklamaları, Ergenekon davalarınının gidişatı, başkanlık tartışmaları, ve ODTÜ’de yaşanan son olaylar çerçevesinde önümüzdeki yıl Türkiye’yi zor zamanların beklediğini söylüyor.

•          Kürt meselesinde kritik bir yıl geçirdik. Bir yanda PKK’nin artırdığı şiddet, açlık grevi sonrası güçlü bir aktör olarak tekrar öne çıkan Öcalan, dokunulmazlıkları tartışmaya açılan BDP’li vekiller ve Suriye’deki gelişmelerle ortaya çıkan bölgesel Kürt realitesi ve hükümetin izlediği güvenlik siyaseti. Bu çoklu dengede önümüzdeki yıl sizce neler yaşanabilir?

Kürt sorununda önümüzdeki yılın bu yıldan da sancılı geçeceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere doğru giden süreçte AKP iktidarının güvenlik siyasetinden vazgeçerek eşit yurttaşlık temelinde hak ve özgürlük siyasetini benimsemesi pek olası değil. Zaten böyle bir bakış AKP’nin ağırlıklı kesimlerinin muhafazakâr milliyetçiliği doğasına da aykırı. Ancak Ortadoğu’daki çoklu dengenin umulmadık gelişmelere yol açabileceğini de unutmamak gerek. Neçirvan Barzani’nin Time dergisine verdiği röportajda temenni olarak dile getirdiği, ABD’nin ağırlık koyarak ve Türkiye’yi ikna ederek Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devletinin yolunun açılması, Türkiye’nin ekonomik ilişkilerin ve çıkarların ağır bastığı çeşitli hesaplarla bu devleti tanıyıp kollaması, farklı bir hava yaratabilir. Ama, Suriye Kürtlerinin özerkleşme-bağımsızlaşma yolunda ilerlemeleri hesaba katılırsa, mevcut iktidarın ve Türk devletinin kadim zihniyet ve refleksleri böyle bir geçişin çok güç ve sancılı olacağını düşündürüyor. 2012’de Kürt sorununda izlenen yol, 2013 için fazla umut vermiyor. Bölgesel sorunun çözümü Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barışması ve anadilde eğitim, anayasal eşit yurttaşlık, topluluk (millet) kimliğinin tanınması dahil bir dizi adımı içeriyor ki, Türkiye henüz buna hazır değil. Eğer görece barışçı bir gelişme olacaksa, ne yazık ki Türkiye’nin iç dinamiğiyle, milliyetçiliğin gerilemesi ve Kürt halkının gaspedilmiş haklarının gönüllü iadesiyle değil, başta ABD olmak üzere Ortadoğu’da at oynatan, oyun kurmaya çalışan süper güçlerin zorlamasıyla olacak.

Kestirmeden söyleyecek olursam, on beş-yirmi yıl içinde gerçekleşmesi olası bir Kürt devletinin kuruluşunu engellemek için belli ki daha çok kan akacak ve duygusal kopuş derinleşecek. Sonunda da tarih olacağına varacak.

•          KCK tutuklamaları, Ergenekon davalarının gidişatı, basına yönelik baskılar ve bir yıl içinde yaşanan anti demokratik gelişmeleri ve yoğunlaşan başkanlık tartışmalarını düşündüğünüzde 2013’e dair nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Kısaca, çatışkılı ve yer yer kaotik bir yıl yaşayacağımızı söyleyebilirim. Giderek otoriterleşen ve Erdoğan’ın şahsında şefliğe ya da Başkan Baba’lığa dönüşen yönetim tarzı, barışçı bir ortam umudu vermiyor. En önemlisi de AKP’nin karşısında tutarlı, güçlü bir demokratik muhalefetin eksikliği. Ana muhalefet partisi CHP (içindeki birkaç istisna bir yana) kimi konularda, mesela Kürt sorununda AKP’den de geri bir noktada ve AKP kadar milliyetçi. 2013’ün Meclis’te kavgalarla, siyasi ortamda büyük gerilimlerle geçecek bir kayıp yıl olacağını düşünüyorum. Anayasa yapımı ve başkanlık sorunu gerilimin en temel konuları olacak.

•          Adalet ve umut adına kendinize kıstas aldığınız en önemli mesele nedir? 2013’te bu konuda beklentileriniz neler?

Birbirinin içinde, birbirinin türevi olan demokrasi ve Kürt sorunu birincil sorunlar olarak görünüyor. Ancak, oldukça kötümserim, umudum gitgide azalıyor. 2012’nin son günlerine damgasını vuran ODTÜ olayları sonrası gelişmeler karamsarlığımı artırıyor. ODTÜ yönetiminin ve öğretim üyelerinin öğrencilerine sahip çıkması ve polisin şiddetini kınaması üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın üniversite yönetimini ve akademisyenleri, “İşi bıraksınlar, sokağa çıkıp onlar da şiddete katılsınlar” mealinde sözlerle çok ağır itham etmesinden sonra çeşitli üniversite rektörlerinden gelen kınama ve Başbakan’la dayanışma bildirileri 12 Eylül’de cuntacı diktatör Evren’e biat eden, el öpme sırasına giren rektörleri hatırlatıyor bana. Buna bir de ODTÜ’deki devlet şiddetini görmezden gelen, bu konuda tek söz etmeden kendileri gibi öğrenci olan gençleri ve ODTÜ yönetimini suçlayan çeşitli üniversitelerin Öğrenci Konseylerinin tutumlarını eklersek, kulluk ve biat kültürünün gençleri de sarmış olması karşısında umutsuzluğa kapılıyorum doğrusu.

 

 

 

Kategoriler

Güncel Türkiye