'Biz canız. Ötesi yalan'

Sertan Şentürk, son albümü Sarı ile büyük bir ilgi uyandıran Jehan Barbur ile son albümünü, Yeşilçam sinemasına olan düşkünlüğünü ve Türkiye’de bireylerin kalıplaştırılması üzerine konuştu.

Sertan Şentürk
sertansenturk@gmail.com

·         Sarı albümünün oluşum sürecinden bize bahsedebilir misiniz? Şarkıları ne zaman yazmaya başladınız?

Sarı albümünün şarkılarını ikinci albümüm Hayat çıktıktan sonra yazmaya başladım. “Dinle” parçası ise bundan dört yıl evvel yazılmıştı. Yani genelde şarkıların çoğu 2 yaşında.

·         Yeni albümünüzde uzun süredir çalıştığınız sıra dışı müzisyenlerin yanı sıra yeni isimlerle de bir araya geldiniz. Müzisyenler olarak parçaların düzenlenmesinde ve kayıtlar sırasında aranızda nasıl etkileşimler yaşadınız?

Ben öncelikle arkadaşlığımda iyi ilişkiler kurabildiğim müzisyenlerle çalışmayı seçiyorum. Çünkü bu şarkılar ilk safhada ticari bir gözle yahut hırs dolu kaygılarla yazılmış şarkılar değil. Dolayısıyla beni tanıyan, anlayan ve bilen arkadaşlarıma 'bak ben şöyle bir şey buldum' derken onun da mutlu olması ve heyecanlanmasını diliyorum. İkinci albümde de olduğu gibi bu albümde de Cenk Erdoğan ve Kemal Evrim Aslan var. Benim yakın dostlarım. İşin en önemli tarafı bu düzenlemeleri beraberce yapabilme ayrıcalığımız. Yani bana kimse sen bırak şarkıyı git birkaç gün sonra gel al demiyor. Biz kahvelerimizi yapıyor işin başına beraber oturuyoruz. Müdahele etmek istediğim her an -akli olduğu sürece- iznim sonsuz. Bu anlayış benim için değerli. Şarkılara beraberce dokunmamız gerektiğine inanan biriyim ben. Şarkıların en çok kime yakışacağına karar veriyorum. İlk baştaki planlamam bu. Sonrasında da çalışmaya koyuluyoruz. Mesela 'Dinle' parçasının en çok Çağrı Sertel'e yakışacağını düşünerek hemen ona gitmiştim. Bir gecede de parça dilediğimiz şekle büründü. Hep muhabbetle olsun istiyorum bu evreler ve muhabbetle de oluyor, mutlu oluyoruz biz.

·         Yakın zamanda bir röportajınızda Yeşilçam sinemasına hayran olduğunuzdan bahsetmiştiniz. Sizi Yeşilçam sinemasına bu denli hayran olmaya iten sebep neydi? Sizi özellikle etkileyen film/oyuncu/yönetmen var mı?

Yeşilçam sineması benim için çocukluğumdan bir miras gibi. Peri masalı yani... Çok özlediğim ve bildiğim duygular. Gerçek gibi görünmese de benim için çok gerçekçi duygular. Sonrasında yeni dönem olarak adlandırılan zaman zarfında yapılmış filmlerde de, kendimi anlatılan hikâyelerin gizinde kaybediyordum. Güzel bir kayboluştu benim için. Umut veriyorlar bana, beni ara ara dipçikliyorlar. “Unutma!” dercesine... Birçok sebepten ötürü bağlıyım ben onlara. Saymakla, yazmakla bitmez.

Metin Erksan, Ömer Kavur, Reha Erdem, Yusuf Kurçenli, Atıf Yılmaz, Ahmet Uluçay ve daha sayabileceğim birçok değerli isim hayatımda önemsediğim kişiler. Filmler ise Sevmek Zamanı, Kırık Bir Aşk Hikâyesi, Dağınık Yatak, Mine, Dila Hanım, Beş Vakit, Kosmos, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak ve bu liste uzar da uzar...

·         Daha önceki demeçlerinizden, insanların sizi etnik kimlik, müzik tarzı ve toplumsal “normlar” gibi birçok kalıp üzerinden tanımlamaya çalışmasını sevmediğinizi biliyoruz. Sizce Türkiye’de sanatçıları şiddetle belirli kalıplara sokma ihtiyacı nerden kaynaklanıyor?

Sadece sanatçıları mı? Kimlik sorunsalı... Herkesi bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. Artık biz bile... Bundan uzak durmak gerek, bu çok tehlikleri bir ayraç. Hayat böyle bir ayracın olabileceği bir yer değil. Mevzu benim için var olmak, üretmek, algılamak, farkına varmak. Kim olduğu, ne olduğu, rengi, cismi, kilosu, yaşı bunlar hep fasafiso. Can! Candan gelenin şekle bağlanması ilkelce geliyor bana. Kategori manavda olur. Elma, armut vs. Biz canız. Ötesi yalan.

·         Sizce, sözleri olmayan müzik dinleyiciye ne kadar hikâye anlatabilir?

Sözden çok sözsüz olan hikâye anlatır kanımca. Söz oldu mu sizi kıstırır şarkı. Anlatılmıştır, birinindir, içinden bulursunuz kendinize dokunan cümleyi. Ama yazı yoksa söz yoksa her şeyiyle her an değişebilen sonsuz bir hikâyedir.

·         Blogunuzu takip edenler edebiyata ve şiire olan yakınlığınıza aşina... Sizin hayran olduğunuz, sizi etkileyen yazarlar ve şairler kimlerdir?

Edip Cansever, Leyla Erbil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Turgut Uyar, Hakan Günday, Hakan Bıçakçı, Murathan Mungan, Sabahattin Ali, Tahsin Yücel, Peride Celal, Barış Bıçakçı...

·         Turgut Berkes müzisyen olmakla alakalı “müzik yapmak kişinin varoluşsal gerçeği ise sürünmeyi göze alacak” demişti. Siz bu söze katılır mısınız? Müzik endüstrisinin mevcut hali ortadayken gerçek anlamda müzik yapmak mümkün müdür?

Başka şansın yoksa mümkün olmasa ne olur? Sürünmek bir özür, bir sonuç, bir bahane değil. Biz muhtemelen bazı noktalarda, bazen bundan keyif bile alıyor olabiliriz. Her şey tam olsa nerden besleneceğiz? Endüstri şu an içler acısı bir durumda. Endüstri yok ki! Ama başka bir seçenek bulamadım ben. Yoksa göçecektim. Artık kim bilir nereye?

·         Bir çok iyi müzisyenin Ankara çıkışlı olduğunu görüyoruz. Siz de üniversite yaşamınızı Ankara’da geçirdiniz. Ankara sizin hayatınıza, müziğinize ve söz yazarlığınıza katkı sağladı mı?

Müziğime katkısı olmadı ama hayat görüşüme oldu elbette. Belki de dolaylı olarak da sözlerime, hikâyelerime... Bana en büyük katkı her zaman İskenderun'dur.

·         Yakın dönem konser programınız nedir? Size gelecekte ne projeler içerisinde görmeyi bekleyebiliriz?

Benim tüm konser etkinliklerim www.jehanbarbur.com sayfamda etkinlik bölümünde mevcuttur. Şimdi tek hedefim yeniden yeni şarkılarla dinleyicimle sahnede ve başka başka şehirlerde buluşmak.

·         Son dönemlerde, Türkiye’de ve dünyada beğendiğiniz müzisyenler kimler? Dinlemekten hiç bıkmadığınız müzisyenler var mı?

Erkan Oğur... Hiçbir zaman bıkmam, bıkamam. Mehmet Güreli, Bülent Ortaçgil, Cengiz Özkan, Vedat Sakman ve daha bir çoğu... Kuzey Avrupa müzisyenlerine de tutkunum. Başta Ane Brun ve asla sıkılacağımı sanmıyorum.

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Jhan Barbur