Bir İstanbul ‘masalı’

Özgün Çağlar, Everest Yayınları’dan çıkan ‘Öpüşmek Yasaktı Düşünmek de’ kitabını yazdı.

ÖZGÜN ÇAĞLAR

“Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz, / Düşünmek yasak, / İşgücünü savunmak yasak!” - Oktay Rıfat

Selçuk Erez, Oktay Rıfat’ın ‘Elleri Var Özgürlüğün’ şiirinde geçen dizelerinden ilhamla adını koyduğu yeni kitabı ‘Öpüşmek Yasaktı Düşünmek de’de, çocukluk yıllarından başlayıp genç bir hekim olarak Amerika’ya gittiği döneme kadar yaşadıklarını anlatıyor. Ama bu kitaba bir anı kitabı denilemez çünkü Erez’in kitabın başında dediği gibi, romanın başkişisi Ali, Erez’le tüm benzerliklerine rağmen, yaşadıklarını bazen kendisinden farklı yorumlamış bir kahraman.

Öpüşmek Yasaktı Düşünmek de
Selçuk Erez
Everest Yayınları
275 sayfa.

İstanbul’da, Beyoğlu ilçesi sınırları içerisinde, ünlü hekim Türk bir babanın ve sonradan ‘Müslüman ve Türk’ olan Hıristiyan bir annenin çocuğu olarak, elit bir sosyal çevre içerisinde dünyaya gelen Ali karakteri üzerinden Erez, 1940’lardan başlayarak 1960’ların sonuna kadar bir İstanbul hikâyesi, daha doğrusu bir İstanbul ‘masalı’ sunuyor okura.

Şehrin öteki hikâyesi

Egemen siyasi anlayış, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın sadece ‘Türk ve Müslüman’ yurdu olduğunu yıllarca anlatmakla kalmadı, bunun bizzat gerçek bir hal alması için de yine yıllarca ısrarla çalıştı. Erez’in anlattığı, gayrimüslimlerin hayatın akışına uygun bir şekilde yaşadığı İstanbul’un hikâyesi, en çok da artık bu yüzden bir ‘masal’.

Ali’nin çocukluğu, Eminönü’ndeki Rum toptancıdan evin ihtiyaçlarının giderildiği, İstiklal Caddesi’ndeki Ermeni ve Yahudi dükkân sahiplerinden alışverişlerin yapıldığı, Rus piyano hocalarından derslerin alındığı bir zaman diliminde, çok dilli bir İstanbul’da geçiyor. Hatta Ali’nin hayatına şekil veren, romanın bir diğer başkişisi de, zamanında evlerine annesi için elbise dikmeye gelen bir genç Rum terzi kadın, Anastasya.

Ali 12 yaşındayken, bir gece vakti, anne ve babası o devrin tipik sosyetesi gibi yine bir konsolosun davetindeyken, kendisinden neredeyse yaşça iki kat büyük Anastasya’yla birlikte oluyor ve sonrasında bir ilişki yaşamaya başlıyorlar. ‘Öpüşmenin yasak olduğu’ o yıllarda, gerek ikisi arasında yaşanan cinsellik nedeniyle gerek de yaş farkı nedeniyle devrin tabularını paramparça eden bir ilişki bu.

Erez, aynı zamanda ‘düşünmenin yasak olduğu’ yıllarda geçen siyasi olaylara da kitabında sıkça yer veriyor. Nazi Almanyası zulmünden kaçıp Türkiye’deki üniversitelere gelen akademisyenlerin yaşadıkları, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ve sonrasında yaşananlar, Ali’nin yakın çevresindeki kişilerin yaşadıkları üzerinden anlatılıyor.

Anastasya ile 6-7 Eylül

Ali, 6-7 Eylül olaylarını Anastasya’yla birlikte olduğu bir gece yaşıyor örneğin. Anastasya’nın Kurabiye Sokak’taki evinden Beyoğlu’nda toplanan öfkeli kalabalığın ‘Kıbrıs Türktür, Türk kalacak!’ sloganlarını duyuyorlar ilkin. Telefonla Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı haberini aldıktan sonra bir kilisenin ateşe verildiğini öğreniyorlar. Gerisini Anastasya’dan dinleyelim: “Peki bizim ne ilgimiz var? Buradaki Rumların Kıbrıs’la, Atatürk’ün Selanik’teki eviyle ne ilgileri var?”

Sonrasında Erez, iktidardaki Demokrat Parti’nin o gece yaşananlardan dönemin günah keçisi olan komünistleri nasıl ısrarla sorumlu tuttuğunu da hükümetin şu açıklamasıyla aktarıyor: “İstanbul ve memleket, esas itibariyle bir komünist tertip ve tahrikine, ağır bir darbeye maruz kalmıştır.”

Yukarıdaki birçok siyasi olay sonrasında Ali’nin yaşananlara, günümüzdeki bir demokrat gibi tepki verdiğini görüyoruz. Ali, kitabın başlarında çocukken aldığı resmi ideolojiye dayanan eğitime de eleştiriler getiriyor; bir üniversite öğrencisi olarak 27 Mayıs Darbesi’ne ve sonrasında yaşananları, ‘Türkiye’nin asker sorunuyla’ bağdaştırıp tavır alıyor. Bu yüzden olsa gerek, Erez, kitabın başında Ali’nin bazı olayları kendisinden farklı gördüğünü belirtmiş. Eğer bu tahmin doğruysa kitap, yazarın geçmişiyle bir hesaplaşması olarak da okunabilir.

Çocukken bir süre sonra ‘ağabey’, ağabeyken de en sonunda ‘amca’ olarak çağrılmaya başladığına şahit olduğumuz Ali’nin siyaset ve aşkla iç içe geçmiş büyüme serüveni, kitabın son sayfası okunup da kapağı kapatıldığında okura da bir yaş aldırmış gibi hissetiriyor. Çünkü bu coğrafyada insanları en çok acı, keder, gözyaşı, hüzünle özdeşleşmiş siyasi olaylar büyütüyor.

 

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ