Eski tercüman yeni dedektif: Berna Tekdemir

Polisiye yazanlar, uzun yıllar ‘Türkiye’de neden polisiye yok?’ sorularına muhatap kalırken, son yıllarda Türkiye edebiyatında bu türdeki artış polisiye severleri de bu soruyla karşılaşmaktan bıkan yazarları da sevindirecek nicelikte. Yeni polisiyelerden biri de Esra Türkekul’un ilk kitabı olan ‘Kapalıçarşı Cinayeti’.

BANU YILDIRAN GENÇ

Kitap okuma alışkanlığımı ilkokulda okumaya başladığım Agatha Christie’lere borçlu biri olarak polisiye her zaman favori türlerimden oldu. Polisiye yazanlar, uzun yıllar ‘Türkiye’de neden polisiye yok?’ sorularına muhatap kalırken, son yıllarda Türkiye edebiyatında bu türdeki artış polisiye severleri de bu soruyla karşılaşmaktan bıkan yazarları da sevindirecek nicelikte.

Kapalıçarşı Cinayeti
Esra Türkekul
Esen Kitap
256 sayfa

Esra Türkekul’un ilk kitabı olan ‘Kapalıçarşı Cinayeti’ bu türe oldukça sağlam bir giriş yapıyor. Adıyla, kapağıyla iddialı olan kitap aynı bölgede geçen Dan Brown’un ‘Cehennem’inden hemen sonra yayımlanarak riskli bir giriş bile yapmış sayılabilir. Oysa okuyanlar bu şehrin kalbinden yazılan bu kitabın mekânının gerçekten ‘İstanbul’ olduğunu hemen fark edeceklerdir.

Okurlara hem yeni bir polisiye hem de yeni bir kadın kahraman sunan ‘Kapalıçarşı Cinayeti’ bu sebeple çifte kavrulmuş lokum sayılır, çünkü Miss Marple’den bu yana biliyoruz ki kadınların cinayetlere bakış açısı çok daha farklı. Türkiye edebiyatında kadın kahraman deyince ilk akla gelenlerden biri Esmahan Aykol’un kahramanı; eğlenceli, akıllı, albenisi olan yarı Alman Kati Hirşel’i oluyor. İşte ‘Kapalıçarşı Cinayeti’ndeki kahramanımız Berna Tekdemir de akıllı, eğlenceli bir kadın ama dahası var, kocasından yeni boşanmış, babası yeni ölmüş, depresyonun eşiğinde, 80 kiloyu geçmiş, kendisini devanasına benzeten bir kadın!

Fazlasıyla içimizden biri

Kitap, kocasından boşandıktan sonra arada sırada turist rehberliği yapmaya başlayan yeminli tercüman Berna’nın, bir kış günü İstanbul’u gezdireceği Amerikalı çifti otellerinden almasıyla başlıyor. Berna içimizden biri, hatta fazlasıyla içimizden biri. Romanın akıcılığını sağlayan unsurlardan biri oldukça bol bir biçimde Berna’nın içsesine yer vermesi. İtalik yazılmış bu bölümler neredeyse önümüzdeki kitabı polisiye olmaktan çıkarıp kahkahalar atmamızı sağlayacak bir mizah kitabına döndürüyor. Kendini oldukça bahtsız bulan, kendinden, hayattan, gezdirmek zorunda olduğu turistlerden ziyadesiyle nefret eden Berna’yı tabii ki olmayacak işler bulur. Amerikalı erkek turist Kapalıçarşı civarında ölü bulunur. Cinayetin ortasında kalakalan Berna, İngilizce bilmeyen, suratsız komisere yardım edebilmek için olay çözülünceye kadar bir nevi dedektiflik yapar. Bu arada Kapalıçarşı esnafından İstanbul’un garibanlarına, yeni moda yaşam koçlarından maço polislere, gerçekçi bir Türkiye manzararası çıkar önümüze.

Gün gün ilerleyen romanın, polisiye olarak kurgusu başarılı, çözüme adım adım gidiliyor, ipuçları okuyucuya tek tek veriliyor, son bölümde de güzel bir biçimde toparlanıyor. Bir okur olarak benim gözüme sadece Berna’nın arkadaşı Muzaffer’in de olaylara dahil olması battı, zaten çöldeki bahtsız Bedevi gibi dertleri etrafına toplayan Berna’nın bir de arkadaşlarının olaya karışması biraz zorlama olmuş. Muzaffer, işin sadece komik ve romantik kısmında yer alsaymış, daha dengeli olurmuş.

‘Kapalıçarşı Cinayetleri’nde polisiye kurgu dışında oldukça başarılı bulduğum diğer bir konu Berna ve annesinin ilişkisi. Boşanıp ‘anneevi’ne dönen depresif bir kadının annesiyle paylaştığı yalnızlık, babasının ölümüyle annesinin kendisini içinde bulduğu yalan ve koskoca bir kadın da olsa sırf annesini üzmek ve ona nazlanmak adına, bile bile söylenen kırıcı sözler, yapılan çocukça hareketler eminim birçok kadın okura tanıdık gelecektir.

Yukarıda bahsettiğim Berna’nın içsesi de kadın okurlara tanıdık gelirken, erkekleri şaşırtabilecek nitelikte. Özellikle boşandığı kocası ve onun yeni sevgilisi için düşündükleri erkek okurların gözünü korkutabilir. Arkadaşlarıyla kız kıza muhabbeti, bir kadeh fazladan şarap için uydurduğu bahaneler ve fazla yemek sonrası iradesine ettiği küfürler... Günlük dili, popüler kültürü, argoyu ve küfrü bolca ve ustaca kullanıyor Esra Türkekul.

Gözden kaçanlar

Bir röportajında polisiyelerde güçlü kadın kahramanların azlığından bahseden Türkekul, ilk romanında okuyucuya hoşça vakit geçirten, merakını taze tutan, okuması zevkli bir polisiye ortaya çıkarmış. Hatta güçlü kadın karakterden fersah fersah uzakta olduğu sanılan ama yanıltan Berna Tekdemir’in bundan sonraki maceraları okurlar tarafından merakla beklenecektir.

Kitapla ilgili eleştirebilecek önemli bir nokta editoryal okumasının eksik olduğu, “duraksama yapmak”, “belim bıhınım ağrıyor” gibi yanlış kullanımların dışında, “son derece ajite olmuştu” gibi çeviri kokan cümleler var. Yine birkaç yerde “sağ ayak bileğinin dışını, sol bacağının dizinin üstüne koymuş”, “gözlerini sağ üst köşeye ve dik yukarıya iki kez devirdi” gibi üzerinde ikinci kez düşünülmemiş, yazarın da editörün de gözünden kaçmış cümleler var.

Oldukça etkili bir biçimde tanıtımı yapılan, hatta cezbedici bir tanıtım videosu bulunan ‘Kapalıçarşı Cinayeti’ polisiye severleri tatmin edecek nitelikte bir roman.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ