Putlaştırılamayan bir Rosa

Füsun Erdoğan’ın Belge Yayınları’ndan okuyucularla buluşturduğu ‘Kadın Önderleşmesi’nde Rosa Luxemburg’ adlı kitabının önsözünde Rosa Luxemburg gerçeğiyle bir kez daha karşılaşıyoruz. “Her devrimcinin bir Rosa’sı vardır.

HALİL TÜRKDEN

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’ın proto-faşistlerce katledilmelerinin neredeyse yüzüncü yılına yaklaştık. Dünyada direnişini sürdüren tüm emekçi ve ezilenler akımlarının ellerinden düşürmedikleri bir devrimci varsa o da Rosa Luxemburg’dur. Luxemburg’un devrimci duruşu savaş karşıtlığından ibaret değildi. Luxemburg özellikle küreselleşen sermayenin karşısında durup kuramsal bir çerçevede özgürleştirici bir yol arayışındadır. Kapitalizmin erişemediği hücreleri yıkma ve dönüştürme çalışmalarına, sermayenin de bu doğrultuda izlediği genişlemeci politikaya ve yayılmacı emperyalizme karşı olan kararlı duruşuyla dünyadaki sayısız devrimci ve sosyalistin mücadelesinde önemli bir durak olmuştur.

Rosa Luxemburg Kitabı
Seçme Yazılar
Çeviri: Tunç Tayanç
Dipnot Yayınları
604 Sayfa.

 

‘Her devrimcinin bir Rosa’sı vardır’

Füsun Erdoğan’ın Belge Yayınları’ndan okuyucularla buluşturduğu ‘Kadın Önderleşmesi’nde Rosa Luxemburg’ adlı kitabının önsözünde Rosa Luxemburg gerçeğiyle bir kez daha karşılaşıyoruz. “Her devrimcinin bir Rosa’sı vardır. 1980’lerde erkek devrimcilerin sohbetlerinde sık rastlanan bir söylemdi bu.”

Erdoğan kitabın özellikle ilk yarısını Luxemburg’un devrimci mücadeledeki yerine, biyografisine ve kişiliğine ayırmış. Hayatı üzerine biyografiler, anektodlar ve mektuplarla en çok yayın olan isimlerden biridir Rosa Luxemburg. Fakat bu kitabın devrimci tarih ve Luxemburg’un düşünsel yolculuğu açısından ‘güncellenmiş’ bir biyografiyi içerdiğini söylemek mümkün. Kitabın belki de en tartışmalı kısmını oluşturan sayfalarda önemli bir sorunun cevabı aranıyor. Rosa Luxemburg gibi bir devrimci kadın önder, neden kadın sorunu ve kadın kurtuluş mücadelesine özellikle yoğunlaşmamış; kuramsal ve pratik çalışmalarında tartışılması gereken bir sorun ve konu haline getirmemişti ve hatta bundan kaçınmıştı? Sorunun hem kendisine, hem Rosa’ya, hem de sosyalist harekete bir özeleştiri önerisinde bulunduğu aşikâr. Bu tartışmanın kitap boyunca Rosa’nın neden böyle bir eğilimde olmadığı ve olamayacağı tartışmaları sarmalında devam ettiğini ama bu yolculukta Rosa’nın yalnız yürümediğine vurgu yapıldığını da söylemek mümkün.

‘Kadın Önderleşmesi’nde Rosa Luxemburg’la beraber okuyabileceğimiz bir diğer eser de Dipnot Yayınları tarafından hazırlanan ve çevrilen ‘Rosa Luxemburg Kitabı – Seçme Yazılar’ oldu. Rosa Luxemburg Kitabı’ndaki ‘Kadın Sorunu Üzerine Yazılar’ başlıklı bölümde aslında Rosa’nın hayatı boyunca işçi kadınların kurtuluş hareketinin güçlü bir destekçisi olduğu halde, kadın sorunları konusunda arka planda kalmasının ve çok yakın dostu Clara Zetkin’i bu meselede görünür kıldığını görebiliriz. Bunun yanı sıra kadınların seçme ve seçilme hakkı gibi meselelerde özellikle Belçika Sosyal Demokratları’na şiddetle karşı çıkışı okunması ve üzerine Rosa’nın kadın sorunuyla ilgili sergilediği tavır bağlamında tartışılması gereken bir bölüm.

Bolşeviklere sert eleştiri

Kadın Önderleşmesinde Rosa Luxemburg
Füsun Erdoğan
Belge Yayınları
160 Sayfa.

Rosa Luxemburg’un sosyalist hareketin içinde yer almış en özgün karakterlerden biridir. O dönemin devrimcilerinin öngöremeyeceği çıkışları vardır. Bunlardan birinde, Bolşeviklere hem sahip çıkar, hem de sıklıkla eleştirmekten geri durmaz. Onların kapitalizm, savaş ve militarizm gibi konuların nedenleri üzerine kafa yormadıklarına ve yeterli mücadeleyi vermediklerine vurgu yapmaktadır. Bunların yanı sıra Bolşeviklerin dikta yönetiminin ilanına sessiz kalmalarına çok sert bir çıkışı vardır. Ona göre, sadece hükümet taraftarları ve egemen partinin üyeleri için kazanılan ve tanınan özgürlük, özgürlük değildir. Özgürlük farklı düşünenlerin var olabildiği yerde özgürlüktür.

Rosa, sosyalist hareketin bu özgün karakteri içindeki sosyalizm aşkıyla Bolşevikleri türlü meselelerde yerden yere vurmaktadır ama Rus Devrimi’ne de sahip çıkmaktadır.  Tam da bu noktada bu sahip çıkışın toprak reformu, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ve demokrasinin tabiri caizse “sıkıştırılması” eleştirisiyle nasıl bir bütünsellik teşkil ettiği iyi analiz edilmelidir. Dipnot Yayınları’nın ‘Rosa Luxemburg Kitabı – Seçme Yazılar’ adlı çalışmasının önemli bir bölümünün Luxemburg’un Lenin’le olan tartışmalarına, Bolşevik toprak siyasetine, seçme hakkı ve demokrasi sorununa, diktatörlük sorununa ve sosyal demokrasinin örgütsel sorunlarına ayrıldığını söylemek mümkün. Bu bağlamda, Lenin’le olan en önemli fikir ayrılıklarının Lenin’in ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkına verdiği desteğin bilindiği ulusal sorun meselesinde ve Lenin’in destekçisi olduğu en önemli noktalardan biri olan merkeziyetçi örgütlenme konusunda olduğunu da söyleyebiliriz. Bu ayrılıklara karşın, Luxemburg’un yaşamının önemli anlarında ve birçok meselede Lenin’le birlikte çalışmıştır.

Rosa Luxemburg’un savaş, emperyalizm, seçkincilik, bürokrasi ve aşırı merkeziyetçiliğe olan karşı duruşunu okurken onun yaşadığı, yazdığı ve mücadele verdiği çağın hem tarihsel hem de kavramsal olarak şu anki dünyadan çok farklı bir yerde olduğunu belirtmek gerekir. Bir başka deyişle, Rus Devrimi’nin bırakın yıkılmasını, totaliter bir kimliğe büründüğünü yani Orwell’in Hayvan Çiftliği’ni göremeden öldü. Üzücüdür ki, Afrika, Asya ve Güney Amerika’daki antikapitalist ve antiemperyalist başkaldırıları da göremedi.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ