‘Ben yalnız yürüyen bir kediyim’

“Kediler hizmet sunmazlar. Kendilerini sunarlar. Elbette bakım ve barınak isterler. Sevgiyi de karşılıksız alamazsınız. Bütün saf yaratıklar gibi kediler de işlerini bilir.”

FATİH GÖKHAN DİLER

William S. Burroughs’un, 1959’da büyük bir çıkış yakaladığı ve benim de kendisiyle ilk karşılaşmam olan eseri ‘Çıplak Şölen’, alışılagelmiş tüm anlatı biçimlerine yönelik bir ağır top atışı şeklinde, tam anlamıyla çığır açan bir şeydi. Uyuşturucu bağımlılığından, cinsel suçlara ve hatta pedofiliden çocuk katline kadar bugünün okuru için de hâlâ şok etkisi yaratan sıradışı içerik akışı ve Burroughs’un sinsi ve önyargısız üslubu kolay kolay karşılaşamayacağınız bir edebi haz.

İçerdeki Kedi
W. Burroughs
Çeviri: Ahmet Ergenç
Sel Yayıncılık
101 sayfa

Çıplak Şölen’den sonra neredeyse bütün William S. Burroughs eserleri, ama özellikle ‘Çıplak Şölen’, ‘cehennemden bir çığlık’ ya da  ‘cehennemden bir mektup’ şeklinde tasvir edildi; Burroughs yazdığı romanla niyet ettiği başarıya da ulaşmıştı. Onun sıradışı başlayıp devam eden bir hayat yaşadığını ve eserlerinin de aynı şekilde olduğunu biliyorduk. Ancak çıkışını yaptığı ve en büyük eseri ‘Çıplak Şölen’i okumaya başlayan ve sonunu getirebilen az sayıdaki insan, hikâyenin hiç olmadık bir yerde bitiyor olduğunu keşfetti. Bu durumun Burroughs tarafından gerçek hayatın karmaşıklığı ve çözülemezliği üzerine bilerek mi ortaya konduğunu yoksa onun tıkandığına bir işaret mi olduğunu tartışagelenler hâlâ var. Benim içinse tabir yerindeyse adeta alt üst edici bir işti, pek çok hayal kırıklığı çağdaş roman okuduğum bir dönemde aniden tekrar romana duyduğum sevgiyi canlandırmıştı. Nedeniyse basit; saf bir özgünlük, mizah ve onun şeytani görüşüyle uyumlu eşsiz bir bakış.

Karanlık ve halüsinatif

Burroughs okuyanlar veya okumaya başlayacak olanlar görecektir; ‘Çıplak Şölen’den sonra gelen ‘Cut-Up’ üçlemesi ‘Yumuşak Makine’, ‘Patlamış Bilet’ ve ‘Nova Ekspresi’ (SEL Yayıncılık) üçü de en az ‘Çıplak Şölen’ kadar okuyucunun işini hem konu hem de üslup anlamında zorlaştıran, adeta bilerek ve itinayla inşa edilmiş okunamaz kitaplar. Sanatçı Brion Gysin tarafından ‘keşfedilen’ kes-yapıştır tekniği (kelimenin tam anlamıyla, doğrusal giden bir metni çeşitli yerlerinden keserek, yeni ve provokatif bir birliktelik kurmak için, kesilen parçaları rastgele yerleştirmek) Burroughs tarafından geliştirilerek muazzam bir edebi malzeme ortaya koydu ve metnin okunmasını da bir o kadar zorlaştırdı. Ancak, çaba sarf eden için büyük bir edebi lezzet sunan, bu son derece karmaşık teknik kullanan, zor meselelerin yazarı Burroughs’un ‘Çıplak Şölen’ ve benim de özellikle tavsiye ettiğim ‘Junky’ gibi şiddet içeren, karanlık, halüsinatif ve yarı-otobiyografik işlerin arkasında kalan ona ait bir sır var; Burroughs derinden ve sahici bir şekilde kedileri severdi. İlk yapıtı ‘Junky’ olan bir yazardan, bu ay SEL Yayıncılık’tan çıkmış olan ‘İçerdeki Kedi’ gibi bir iş beklemiyorsunuz. Nasıl ki ‘Junky’ cehennemden gelen çığlığın, Burroughs’un karanlık ve karmaşık metinlerinin başlangıç noktasıysa, belki de ‘İçerdeki Kedi’ de bir tezat olarak, bütün bunların arkasındaki dinginliği temsil eden bir son metin.

Ruski, Smokey, Fletch ve Calico Jane, William S. Burroughs’un onlar için “Kedilerimle aramdaki ilişki beni ölümcül ve her şeye nüfuz eden bir cehaletten kurtardı” dediği ve yaşamının son altı yılını beraber geçirdiği dört kedisi. ‘İçerdeki Kedi’, Burroughs’un özel olarak bu dörtlü, genel olarak tüm kedilerle olan yakınlığını, onun alameti farikası kes-yapıştır tekniğiyle, rüya ve anılarla kurgulanan bir akışla hem Burroughsseverlerin hem de kediseverlerin beğenisine sunuyor. Burroughs daha önce okuyup vazgeçenler için de okunabilir, daha önce deneyip, onun yazma tekniğini beğenmemiş olanların sıkça yönelttikleri eleştiriler gibi endişe verici ve çıldırtıcı olmak yerine, Burroughs bu defa içindeki yoğunluğu daha çok derin bir yakınlığın keşfi veya spiritüel bir bir birlikteliğe yöneltiyor.

Colette, Carter, Eliot…

Kediler hiçbir zaman edebiyat sahnesinden inmedi. Colette kedilerine adeta taptı, Angela Carter bir kedi alfabesi derledi ve T.S. Eliot uğraştığı diğer meselelerin yanında böylesi asil bir yaratığa ne şekilde hitap edilmesi gerektiği gibi karmaşık bir konu için de kafa yordu. ‘İçerdeki Kedi’ ise Burroughs’un çok sevdiği kedileriyle ilişkisini, ona yakışır biçimde sıradışı bir şekilde aktaran ve belki de Çıplak Şölen’den en çok ayrışan eseri ve Beat kuşağını tanımlayan o paramparça metinlerin arkasındaki adamın içten bir portresi.  

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ