‘Fatsa’da üç yılda yaptığımızı Gezi bir haftada yaptı’

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Devrimci Yol hareketi (Dev-Yol) içerisindeki isimlerden biriydi Sedat Göçmen. 1977’de Karadeniz bölgesine giden Göçmen, 1981’de Çorum’da yakalandı. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ‘Fırtınalı Denizin Yolcuları: Sedat Göçmen Kitabı’ adlı nehir söyleşide Göçmen, İlbay Kahraman’a Karadeniz’deki mücadelelerini anlatıyor.

ÖZGÜN ÇAĞLAR

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Devrimci Yol hareketi (Dev-Yol) içerisindeki isimlerden biriydi Sedat Göçmen. 1977’de Karadeniz bölgesine giden Göçmen, 1981’de Çorum’da yakalandı. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ‘Fırtınalı Denizin Yolcuları: Sedat Göçmen Kitabı’ adlı nehir söyleşide Göçmen, İlbay Kahraman’a Karadeniz’deki mücadelelerini anlatıyor. Maden işçileriyle omuz omuza direnen, fındık-çay mitingleri düzenleyen, faşizmle mücadele eden, tefecilik ve karaborsacılığı engelleyen Dev-Yol’cuların hikâyesi bu.

  • Türkiye’de ‘Eski solcu’ kavramının kötü bir çağrışımı var. Siz bir dönem yan yana mücadele verip sonra yollarınızın ayrıldığı arkadaşlarınızı nasıl görüyorsunuz?

Bizim bu arkadaşlarla ayrım noktamızın 12 Eylül mahkemelerinde başladığını düşünüyorum. Devlet o zaman biz solcuları parçalamak için bir pişmanlık yasası çıkartmıştı, itirafçılık yasası yani. İçimizden bazıları itirafçı oldu.... Devrimciler arasında “Ben kendimi kurtarayım, arkadaşım kalsın” diye bir şey olmazdı çünkü biz bir yandan toplumdaki eşitsizlikleri gidermeye çalışırken, bir yandan da insanların dayanışma duygularını arttırmaya, toplumda güveni, sevgiyi aşılamaya çalışırız. Ama işkenceye alındığımızda bize “Arkadaşını ele ver, yemek ye; arkadaşını söyle, seni dövmeyelim” dedikleri için oluşturmaya çalıştığımız bu değerlerin tam tersini oluşturacak bir süreç yaşandı. İlkin böyle ayrıldık. Bundan sonraki süreçte, politik hat aynı şekilde devam etmediği için insanların durduğu yerler de farklılaştı. Bu yüzden devrimcileri değerlendirirken daha geniş perspektiften bakılması gerektiğini düşünüyorum. 12 Eylül koşullarında direnmiş bütün arkadaşlarımız övgüyü hak eder. Bundan sonraki ‘hatalar’ da ne olursa olsun bu notlarını düşüremez. Bazı insanlar zaman içerisinde farklı tavırlar alabilir. Buradaki tek nokta, değişikliliklerin şahsi çıkara dayanıp dayanmadığıdır. İş iktidardan nemalanma noktasına gelirse, notu düşürmekte yarar vardır.

  • Siz kendinizi hala ‘solcu’ olarak tanımlıyor musunuz?

Evet.

  • Neden?

Bugün toplumda eşitsizlik eskisine göre çok daha fazla. Fransız İhtilali ve hatta Amerikan İhtilali’nden ortaya çıkan değerler özgürlük, bağımsızlık, kardeşlik ve eşitliktir. Bu değerlerden bazıları gerçekleşmiştir ama eşitlik gerçekleşmediği müddetçe mücadeleye ihtiyaç vardır. Sovyetler Birliği yıkılabilir, Çin yıkılabilir ama insanların eşitlik ideali ayakta duracaktır.

  • Eşitsizlik eskisine göre çok daha fazlayken peki insanlar neden bugün geçmişteki gibi örgütlü mücadele içinde değiller?

Devrimci bir hareketin oluşabilmesi için ideolojik, örgütsel bir bütünlük olmalı. Örgütlülük olmadan kendiliğinden bir hareketin ileri gitme şansı yoktur. Soldaki örgütlenme bugün parça parçadır, ana sebep bu bence. Ayrıca sol hareketlerde liderlik de önemlidir, bugünkü solda bazı insanlar çok önemlidir ama tam bir liderlik de oluşmuş değil.

  • Karadeniz yıllarında Hemşinliler gerçeğiyle nasıl bir ilişkiniz oldu?

Hemşinliler, Rize ve Artvin’de yoğun olarak yaşarlar. Kendi dillerini konuşurlar. Hemşinliler diğerlerine göre sola daha yakındır. O zamanki devrimci kadrolarımızda çok sayıda Hemşinli vardı. Bir anımı anlatayım: 12 Eylül sonrası cezaevinde yattığımı dönemde Levon Ekmekçiyan Ankara Esenboğa Havaalanı’na bir baskın yapmıştı. Birlikte cezaevinde yattığımız Hemşinli bir arkadaşımız da Levon’un televizyondan yayınlanan konuşmalarını duyunca dedi ki: “Yahu ben bunun konuşmalarını anlıyorum!” Bizim o günkü koşullarda olaylara bakışımız sınıfsal tavır alış noktasındaydı. Ama yeni durumda bazı şeyleri fark ettik tabii...

  • Önsözde İlbay Kahraman “Nasıl Fatsa Kızıldere’nin devamı ve eleştiri ise Gezi de Fatsa’nın devamı ve eleştirisi olmalıdır ” diyor. Bu iki deneyimi nasıl bağdaştırdığınız açar mısınız?

Üç senelik bir çalışma sonunda 1979’da Fatsa Belediyesi’ni alıp Halk Komiteleri oluşturmuştuk. Bu komitelerde kararları halkla birlikte alıyorduk. Ortak yemeklerimiz oluyordu, üç yıl içerisinde ortak sofralar kurduk. Paranın geçmediği etkinliklerdi bunlar. Bazı tarihi anlar vardır; hızlı akar. Biz o zamanlar bunu yakalamıştık. Gezi olayları, tarih içerisinde bundan da hızlı anlardan biriydi. Bu tarihi anlarda geçen bir hafta yıllara bedeldir. Bizim üç yılda Fatsa’da yapmaya çalıştığımızı, Gezi bir haftada yaptı. Benzetmemiz bundan kaynaklanıyor. 

 

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ