‘Aile içinde yaşananlar özel midir?’ sorusunu akla düşüren oyun

BuluTiyatro, Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği son oyunu ‘Evim! Güzel Evim!’le sezonu açtı. Oyunda 22 yıldır tiyatro sahnesine çıkmayan Füsun Demirel’e, Burcu Çelik, Özge Ertem ve Fatih Özkan eşlik ediyor.

ZEYNEP EKİM ELBAŞI
zeynepekim@agos.com.tr

Üç yetişkin kadın ve bir erkekten oluşan ailenin, bir evin salonunda geçirdiği birkaç güne tanık oluyoruz oyunda. Bu süre zarfında da erkek iktidarı ve şiddetinin üst-orta sınıfa mensup bireylere nasıl yansıdığını görüyoruz.

Oyuncuların başarılı performansları sayesinde evdeki gerilim, 80 dakikalık oyun boyunca bizi diken üstünde oturtuyor. Sahnede, eşini ve çocuklarını hastalıklı sevgisiyle boğan bir adam ve kendilerini kurtardıktan sonra annelerine cesaret vermeye çalışan yetişkin iki kadın var.  Metin, büyük laflar etmeden BuluTiyatro’nun diğer bütün oyunları gibi görülmesi istenmeyenleri çırılçıplak sahneye taşıyor. İşte vuruculuğu da tam burada. Bu anlamda,  ‘Evim! Güzel Evim!’. izlemesi zor bir oyun.

‘Elalem ne der?’

Üst-orta sınıfın, eğitimlilerin, beyaz yakalıların yaşadığı,istatistiklere yansımayan şiddetin peşine düşen Celkan, kadına yönelik şiddetin yalnızca ölümler üzerinden konuşulmasından yakınıyor ve soruyor: “Ya ruhu örselenen kız çocukları, ya psikolojik şiddet altında yaşamak zorunda kalanlar? Onların hikâyeleri nerede? Onlar kaç kişi? Onların sesini nasıl duyacağız?”  Yönetmen, “Şiddet sadece birine atılan tokat değil, insan ruhunu inciten sözdür aynı zamanda” cümlesinin ise altını özellikle çiziyor.

Oyunda, eşinden şiddet gören anne karakteri, yeni bir hayata adım atma konusunda endişeli ve tereddütlü. Kaygılar ekonomik gerekçeli de değil. Peki nedir onu tutan? Korku? Güvensizlik? Alışkanlık?  Yönetmen, “Oyunu izleyenlerin düşünmesini istediğimiz en önemli sorulardan biri bu”  diyor ve ekliyor: “Okumuş ve bir şekilde para kazanan kadınların cesurca, hatta kahramanca evi terkedebileceğine dair inancımızı sorgulamamız, orta sınıf ahlakını tartışmamız gerekiyor sanırım. ‘Elalem ne der?’  Okumuş bir kadın olarak kocamın beni dövdüğünü insanlara nasıl itiraf edebilirim?' endişeleri devreye giriyor. Başına gelenlerin gerçek olduğuna inanamama durumu da var.  Burada gördüğümüz de, tüm bunların ve daha bir sürü kültürel, psikolojik baskı ve kaygıların birleşimi. Orta sınıf konformizmine koşulsuz sadakat ve geleneksel aile yapısının ne olursa olsun ‘güvenli’ olduğuna itaat de bunun bir parçası.”

‘İdeal’ bir ailenin maceraları

Peki, bu oyun toplumsal arka planda nereye oturuyor? Ebru Nihan Celkan’ın ağzından dinliyoruz: “Oyun,  hayatlarımızın, devletle ilişkimizin ve gittikçe daha fazla siyasi  tartışmaların merkezinde yer alan ‘aile’  kavramına odaklanıyor. ‘Aile’ derken kimi kastediyoruz, aileye kimin gözünden bakıyoruz? ‘Aile içinde’ yaşananlar özel midir? Öyleyse, kimin özelidir? Kol kırıldığında içinde ne kalır? ‘Bizim ailemiz’, ‘öteki aileler’den farklı mıdır? Bu soruları, Türkiyeli, şehirli orta sınıf bir aile üzerinden soruyoruz. Her ikisi de üniversite eğitimi almış, biri emekli öğretmen, biri bir şirkette üst düzey yönetici olan bir karı-koca ve kızlarından oluşan ‘ideal’ ailenin beş gününe, can kırıklarına tanıklık ediyoruz.”

Aynı zamanda Celkan,  Füsun Demirel’i  22 yıl sonra sahneye çıkmaya ikna eden isim.   Yönetmen, Demirel’in oyunculuğuna eskiden beri hayran olduğunu, geçen sene ise bambaşka bir vesileyle tanışma fırsatı bulduklarını anlatıyor:  “Oyunu hayata geçirmeye karar verdiğimizde kendisini aradım ve oyunda anne rolünü kabul ederse, ekip olarak çok mutlu olacağımızı söyledim. Oyunu okuduktan sonra çok ilgilendi ama işlerinin yoğunluğu nedeniyle tereddütleri vardı. Ben de kendisinden en azından bir okumayı bizimle paylaşmasını rica ettim. Sağolsun, okumayı kabul etti. Sonra ekiple tanıştı. Karşılıklı herkes birbirini çok sevdi. Şimdi birlikte çalışmayı da, eğlenmeyi de çok seven bir ekip olarak beraber yol alıyoruz ve bu, hepimizi çok mutlu ediyor.”

Tiyatroya duyduğu aşkın, kolektif üretim süreciyle çok bağlantılı olduğunu vurgulayan Celkan, işin büyüsünü şöyle paylaşıyor: “Parçası olan herkesin emek ve yürek sermayesini kattığı bir üretim alanı tiyatro. Yazan, yöneten, oynayan, ışık tasarlayan, dramaturg, proje asistanı, ışık teknisyeni, poster tasarımcısı, bilet keseni, eleştireni ve izleyicisiyle birlikte varolan bir yaşam alanı. Ayrıca yazan olarak oyunun tüm paydaşlarının oyuna katkısını çok önemsiyorum.”


‘Kadınlar en çok aile içinde mağdur ediliyor’

Ebru Nihan Celkan
FOTOĞRAF - ERHAN ARIK

“Aile aslında ne güzel bir kelime, eğer onu sadece genel ahlaka bağlı düşünmez, şekillendirmez ve hayal etmezsek. Şu an söz konusu olan ‘aile’, kadınların en çok zarar gördüğü alan. Bildiğimiz kadın cinayetleri, kadınların eşleri, babaları, erkek kardeşleri, amcaları, ağabeyleri vb. tarafından işleniyor. Yani kadınlar, en çok ‘aile’ içinde, en güvenli olduğu iddia edilen alanda  mağdur ediliyor. Başka aileler mümkün. Bize dayatılan geleneksel bir baba, bir anne ve çocuklardan oluşan aile dışında, insanların kendilerini mutlu ve güvenli hissettiği rollerin bu keskin sınırlarla belirlenmediği, hatta yok olduğu ailelere ihtiyacımız var. Bu ailelere giden yol, kadınların konuşmalarıyla ve hikâyelerini sansürsüz anlatmalarıyla mümkün olacak. Kadınların kuluçka makinası olarak tasarlandığı, artık işlemeyen, işlemediği için daha çok can kaybına sebep veren geleneksel aileyi yeniden yapılandırmak için kadınların haykırmasına ihtiyacımız var. Eğer kadınlar hikâyelerini sansürsüz ve açık açık anlatmaya başlarsa, artık kimse onların hikâyelerini anlatmaya cüret edemeyecek. Umarım oyunumuz, kadınların hikâyelerini yüksek sesle anlatma cesaretine bir nefes olur.”

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro