Çok farklı bir anne-kız ilişkisi

Everest Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan ‘Annem ve Ben’de, on parmağında on marifet olan ilham verici gerçek bir karakteri, Maya Angelou’yu tanıma fırsatı buluyoruz.

ZEYNEP EKİM ELBAŞI

Everest Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan ‘Annem ve Ben’de, on parmağında on marifet olan ilham verici gerçek bir karakteri, Maya Angelou’yu tanıma fırsatı buluyoruz.  Angelou, yazar, şair, şarkıcı, dansçı, koreograf, Hollywood’un ilk siyahi kadın yönetmeni, feminist, Malcolm X ve Martin Luther King ile birlikte ırkçılığa mücadele etmiş bir aktivist.  Annesiyle ilişkisi üzerinden yaşamöyküsünü anlattığı kitapta, Maya Angelou’nun kendisi olmasında annesinin rolünün ne kadar büyük olduğunu anluyoruz.  

Maya Angeolu üç yaşından 13 yaşına kadar abisiyle beraber annesi Vivian Baxter’dan çok uzakta babaannesiyle yaşamış. Bu zaman dilimi içerisinde kısa bir süre için annesini ziyaret ettiğinde, sekiz yaşındayken tecavüze uğramış;  tecavüzcüsü öldürülmüş. Bu olaydan sonra sessizliğe bürünen ve abisi dışında hiç kimseyle konuşmayan Angelou, sesinin insanları öldürecek denli kudretli olduğuna kanaat getirmiş.

Çocukluğunun büyük kısmını annesinden uzakta geçiren Maya, 13 yaşında tekrar annesinin yanına yerleştiğinde ona hitap etmekte dahi zorlanıyor. ‘Anne’ kelimesi ağzından çıkmıyor, çünkü annesi Vivian Baxter, onun  hayalindeki anne figürüyle örtüşmüyor. Baxter, ona kendisine istediği sıfatla seslenebileceğini söylediğinde ‘Maya’nın ‘anne’ye benzemeyen annesi, onun için uzun süre yalnızca ‘Hanımefendi’ olarak kalıyor. Ona böyle hitap ediyor.
Maya Angelou ve abisi annelerinin yanına taşındığında anne Baxter, özür dilemiyor, sadece açıklıyor: “Anne olmaya hazır değildim. Sizi çok özledim, fakat sizin için olabilecek en iyi yerde olduğunuza emindim. Ben berbat bir anne olurdum. Hiç sabrım yoktu. Eğer benimle kalsaydınız hepimiz bundan pişman olurduk.” Bu samimi açıklama sayesinde aralarındaki buzlar erimeye başlıyor. Yalan yok, özür yok, pişmanlık yok…

Angelou’nun hayatının dönüm noktası, liseden mezun olmak üzereyken demiryollarında çalışmaya başlaması oluyor. Bu önemli bir başarı, çünkü Angelou, demiryollarında çalışan ilk Amerikalı siyah. Bu ilk başarısında da arkasından gelecek diğer başarılarında  olduğu gibi annesinin teşviki büyük önem taşıyor.

Angelou 17 yaşındayken evlilik dışı hamile kaldığında, yine en büyük desteği annesinden görüyor. “Kendimi asla aileye kara leke sürmüşüm gibi hissettirmedi. Ona göre, evli olmadığım halde çocuk sahibi olmak yanlış değildi, sadece biraz zahmetliydi” diye anlatıyor Angelou annesinin tutumunu.  Oğlu iki aylık olduğunda kendi ayakları üzerinde durmak üzere annesinin yanından ayrılıyor.

Maya Angelou, kitabında annesi hayatına girdikten sonraki süreçte ona karşı duyduğu büyük hayranlığı aktarıyor. Biz ise kitabı okurken, Angelou ve  annesinin güçlü  ilişkisine tanık olmakla kalmıyor, aile ve annelik kavramlarını da yeniden sorguluyoruz.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ

Etiketler

Annem ve Ben