Bana göre Türk’tür size göre Ermeni

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Mehmet Zeki Kuşoğlu’nun hazırladığı ‘Türk Sanatı’nda Gümüş’ adlı kitap İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından yayımlandı. Geçen hafta yapılan kitap tanıtımının ardından görüşmek istediğim Kuşoğlu, talebime yanıt olarak Ermenilerle hiçbir problemi olmadığını, aksine “bizi sevdiğini” belirterek, benimle görüşmeyi kabul etti. Söyleşide, Kuşoğlu’nun ağzından ‘biz’ ve ‘siz’ zamirleri eksik olmadı...

LORA SARI
lorasari@agos.com.tr

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde Reklam Grafiği dersleri veren Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu’nun hazırladığı ‘Türk Sanatı’nda Gümüş’ adlı kitap İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından yayımlandı. Kitabın adı bu olunca, Agos’un kitabı es geçmesi olmazdı. Geçen hafta yapılan kitap tanıtımının ardından görüşmek istediğim Kuşoğlu, talebime yanıt olarak Ermenilerle hiçbir problemi olmadığını, aksine “bizi sevdiğini” belirterek, benimle görüşmeyi kabul etti. Söyleşide, Kuşoğlu’nun ağzından ‘biz’ ve ‘siz’ zamirleri eksik olmadı...

Sanatın kucaklayıcı olduğunu, siyaseti reddettiğini ve kelime anlamı ‘güzeli aramak’ olan sanatın, özü itibariyle yalnızca güzelliğin peşinde olduğunu söyleyen Kuşoğlu’nun Ermenilere çok güzel bir ‘nasihat’i var: “Her şeyin Türklere mal edildiğini düşünüyorsunuz. ‘Biz yapıyoruz, onlar bizi yok sayıyor’ diyorsunuz. Kendinizi bu ülkede dışlanmış gibi görmeyin.”

  • Kitabınızda ağırlıklı olarak Anadolu’daki gümüş sanatı örneklerine yer verirken, kitabın adını neden ‘Türk Sanatı’nda Gümüş’ olarak seçtiniz? Mesela kitapta Van’daki gümüş işçiliğinden de söz etmişsiniz; Van’daki çoğu gümüş ustasının Ermeni olduğu biliniyor...

Ben niye kalkıp Yavuz Sultan Selim’in

Napolyon’a hediye ettiği gümüşleri Ermeni bir usta yapmıştır diyeyim ki?

Onu da sizden biri yazsın.

Gümüş sanatı yalnız Anadolu’da yok, Orta Asya’da da var. Van’daki gümüş ustaları arasında da Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Araplar ve Türkler de var.

  • O zaman neden ‘Türk Sanatı’ diyorsunuz?

Bakın, bu coğrafyaya Anadolu diyoruz, değil mi? Burada yapılan sanat Anadolu sanatı. Yani Türkiye’de yapılan sanat Türk sanatıdır. Bunun içinde Ermeni sanatçı da olur, Rum da olur... Mesela bugün Ermenistan’daki bir kilisedeki müzikler Türk makamındaysa “Bu Ermeni müziği değil” mi diyeceksin? Gümüş sanatı bu toprağın insanları için, zevkleri, keyifleri için yapılmış. Devletin adından dolayı da bu sanata ‘Türk sanatı’ denir. Zaten dediğim gibi, kitapta Selçuklulardan, hatta Orta Asya’dan başlayarak aktardığım bir gümüş sanatı var.

  • O halde kitaba ‘Orta Asya’dan Anadolu’ya Gümüş Sanatı’ adı da verilebilirmiş.

Anlamanız gereken, bu topraklarda yapılan sanatın adının Türk sanatı olduğudur. Mesela ben savat sanatını Savag Usta’dan gördüm. O da bir Ermeni’ydi. Onun da ustası Dağıstanlı Osman Bey’miş. Şimdi tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan? Kim kimden neyi aldı? Bunların hesabı tutulmaz artık. İnsanlar birbirinden öğrenir. Bana şimdi bir Rum veya bir Ermeni çocuğu gelse, ondan bildiklerimi sakınmam, onun da ustası olurum.

  • Tam da bu sebeple, sanatı kategorize ederken etnisiteye dayandırmak yanlış olmaz mı?

Bu tarih daha doğru dürüst yazılmadı. 

Hatta Ermenilerin ne kadar Türk olduğuna, Urartuların, Sümerlilerin kim olduğuna girersen bunun altından hiç kalkamazsın.

Bana göre onlar Türk’tür, size göre Ermeni, Kürt kardeşlere göre de Kürt’tür.

Hayır, ama burada ‘Türk’ kelimesinden etnisiteyi anlamayın. Bu topraklarda yetişmiş ustaların yaptığı sanat eserleridir bunlar. Ama bunun kaynağı Orta Asya’dan getirdiklerimizdir. Orta Asya’dan gelirken de bu sanat vardı.

  • Van’da gümüş sanatının, henüz Türkler Anadolu’ya ayak basmamışken, Van Krallığı’nda yaygın olduğunu biliyoruz ama…

Bakın, bu konuya girersek işin içinden çıkamayız çocuğum. Çünkü bu tarih daha doğru dürüst yazılmadı. Hatta Ermenilerin ne kadar Türk olduğuna, Urartuların, Sümerlilerin kim olduğuna girersen, bunun altından hiç kalkamazsın. Bana göre onlar Türk’tür, size göre Ermeni, Kürt kardeşlere göre de Kürt’tür.

  • Ancak siz özellikle bu kitapla tarihe not düştüğünüzü belirtiyorsunuz. Bu ülkenin sanat tarihinden yoksun olduğunu, ve bu çalışmanızla bu boşluğu doldurduğunuzu söylediniz.

E yok ki... Ortada sanat tarihimiz var mı? Ermeni sanat tarihi diye aman aman yazılmış bir kitap var mı? Yok. Sanat var, sanat tarihi yok. Avrupa’da da yoktu ki, 150 yıl önce başladı onlar da. Onlar en azından başlamış, biz hâlâ yokuz ortada.

  • Diyelim ki Türkiye’de sanat tarihini siz başlattınız. Böyle bir çalışma yaparken daha bilimsel olmanız gerekmez mi? Başlığı bile son derece problemli kitabınızın.

O senin problemin, benim değil.

  • Yine de tarihe not düştüğünü söylediğiniz bu kitapta Yavuz Sultan Selim’in Napolyon’a hediye ettiği gümüşlerden söz ederken, Düzyan Ailesi’nin gözetiminde yapılan bu eserlerin ustalarının isimlerini de belirtmeniz gerekmez mi? Sanat tarihi böyle yazılmıyor mu?

Sen Patriğin başındaki o güzelim altın kaplamalı gümüşün kimin tarafından yapıldığını biliyor musun? Kakmacı Ziya Bey adını duydun mu kızım? Patrikhane eserini bir Ermeni’ye değil, bir Türk ustaya yaptırıyor.

  • E tamam, ne güzel işte...

Eee? Ben niye kalkıp Yavuz Sultan Selim’in Napolyon’a hediye ettiği gümüşleri Ermeni bir usta yapmıştır diyeyim ki? Onu da sizden biri yazsın.

  • Ben zaten ustanın ‘Ermeni’ olduğunu belirtin diye ısrar etmiyorum, bari sanatçısının ismini yazsaydınız diyorum.

Kimin kimden aldığını, kimin yaptığını o kadar bilemezsin. O konuya girersen onun da içinden çıkamazsın. Biz Türk dediğimizde, Türk anadan babadan doğan ve salt onların yaptığı sanat anlaşılmaz. Alman sanatı denir mesela, bu sanatın içinde Hollandalı sanatçı da vardır, Macar da. Bu sanat Almanya topraklarında yapıldığından ve buna bir isim verilmesi gerektiğinden, buna ‘Alman sanatı’ denir. Detaya indiğin zaman da, bunu yapan ustanın ismi varsa, yöresi belliyse, onu söylersin. Sen kendini hiç üzme. Kendinizi de bu ülkede dışlanmış gibi görmeyin. Ermeni tarihini çok iyi okursanız, tarihteki beraberliğimizi de çok iyi görürsünüz. Hatta seni sokakta gören biri, fiziğin bu kadar Türk’ken sana Ermeni çocuğu diye bakmaz.

  • Sorun burada zaten. Neden benim fiziğim ‘Türk’ olsun? Belki sizin fiziğiniz Ermeni gibi. Bu coğrafyada zaten melezleşen bir ırk var, neden buna rağmen her şey ve herkes Türk?

Sen Ermenistan’a gidip yaşadığın zaman orada da Ermeni kimliğini göreceksin. Rusya’ya gidip yaşarsan, Rus kimliğini... Rusya’da birçok milletin katkıda bulunduğu bir sanat var. Bazı sanatçıların imzası olur, bazılarınınki olmaz. Ancak imzası olmaması o sanatçının yokluğu manasına gelmez ve böyle düşünülmemelidir. Bu konuda endişen olmasın senin.

  • Benim endişem yok ki; düşündüğünüz gibi dışlanmış da hissetmiyorum.

Var, var. “Biz yapıyoruz, onlar bizi yok sayıyor” diyorsunuz. Her şeyin Türklere mal edildiğini düşünüyorsunuz.


Sanatçıların kimlikleri gizlenmesin

Konu üzerine, Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘Ermeni Gümüş Ustaları’ kitabının yazarı Osep Tokat’la da konuştuk. Tokat, ‘Ermeni Gümüş Ustaları’, kitabını tam da röportajımızda açığa çıkan tavır nedeniyle yazdığını anlattı:

“Yıllar önce elime geçen, Van ile ilgili bir kitapta, tarih, sanki orada hiç Ermeni yaşamamış gibi aktarılmış, gümüş zanaatı da Araplara mal edilmişti. Türkiye’de sadece gümüş ustalarının isimleri değil, Ermenileri onurlandırabilecek ne varsa saklanmaya mahkûm. Zanaatkârların milliyeti hiç önemli değildir, yeter ki bu insanların kimlikleri gizlenmesin, sanatçıların milletleri de, isimleri de, onur duyularak açıklansın. Uydurmacı birtakım tarihçiler bilinçli olarak bir Ermeni fobisi yarattılar. Bunun akabinde Ermenilere karşı çığ gibi büyüyen bir antipati doğdu. Halbuki sanatçı Ermeni, Türk, Rum veya Musevi, kim olursa olsun, bu ülkeye yarar sağlıyorsa bunun gizlenmemesi, açıklanması gerekir ki, insanlar bu suni antipati duygusundan insanlar kurtulabilsin. Sezar’ın hakkını Sezar’a, köylünün hakkını da köylüye vermek lazım.”

Kategoriler

Güncel Yaşam