Raporun gereği yapılsın

Devlet Denetleme Kurulu (DDK) bir yılı aşkın süredir devam eden çalışmasının sonunda Hrant Dink suikastıyla ilgili raporunu tamamladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla hazırlanan 653 sayfalık raporun sonuç bölümü, bazı cümlelerin üstü örtülerek ilk olarak cumhurbaşkanlığının resmi internet sitesinden yayınlandı.

2 Şubat tarihli DDK raporu, Cumhurbaşkanı Gül tarafından 15 gün incelendikten sonra ‘gereğinin yapılması için’ Başbakanlığa ve İstanbul Başsavcılığı’na gönderildi. Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, rapordaki tespitlerin özellikle cinayette adı geçen kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmasının olanaklarını sunduğunu açıkladı.

Rapor, yargılanan sanıkların ötesine geçilerek, cinayete ilişkin tüm davaların ana davayla birleştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Böylece Mahkemenin kararında bulamadığı örgüt ortaya çıkartılabilecek. Bunun için Başbakanlığın kamu görevlileri hakkında soruşturma izni vermesi, Başsavcılığın da davaların birleştirilmesi için harekete geçmesi gerekiyor.   

Bugün geldiğimiz noktada topun Yürütme ve Yargı’da olduğu görünüyor. Dink ailesi avukatlarının yıllardır ısrarla öne sürdüğü talepleri içeren DDK raporunun Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla ‘gereğinin yapılması için’ gönderildiği Başbakanlık ve Başsavcılık kendilerine düşeni yaparlarsa, dava bu kez gerçekten başlayacak.

DDK adalet yolunu gösteriyor

FUNDA TOSUN 
fundatosun@agos.com.tr

Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla başlattığı Hrant Dink suikastıyla ilgili raporunu tamamladı. “Dink’in yaşam hakkının korunmasında devletin kusurları var. Kamu görevlileri, ana cinayet davası kapsamında soruşturulmalı” denilen raporda kamu görevlilerinin “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan soruşturulması isteniyor. Bugüne dek Emniyet, Jandarma ve MİT’te ayrı soruşturma yürütüldüğüne, 28 idari rapor ve 50 yargı kararı çıkmasına dikkat çekilen raporda, bunun, olayın bütün halinde ele alınıp gerçeğe ulaşılmasını engellediği belirtiliyor.

>Dink ailesi avukatlarının görüşleri için tıklayın

653 sayfalık raporun sonuç bölümü, bazı bölümlerinin üstü örtülerek yayımlandı. 2 Şubat 2012 tarihini taşıyan ve 51 DVD eki bulunan 653 sayfalık raporun tam metni ise ‘gereğinin yapılması’ için Başbakanlığa ve İstanbul Başsavcılığı’na gönderildi. Cinayetle ilgili ‘kamu hizmet kusuruna’ dikkat çekilen raporda cinayetin işleneceğinin istihbarat birimleri tarafından bilindiği, buna rağmen Hrant Dink’in korunmadığı vurgulanıyor. Cinayette ihmali olan, ancak haklarında soruşturma bile açılmayan kamu görevlilerinin öncelikle cinayete iştirak, suça yardım ve azmettirme gibi suçlardan soruşturulması, ardından da ana davada yargılanması gerektiği ise raporun en dikkat çekici tespitlerinden biri.

Kamu görevlilerinin ihmal ve hatalarının da adli yargı organlarınca öncelikle Türk Ceza Kanunu’nun 37. (faillik), 38. (azmettirme), 39. (suça yardım) ve 83. (kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi) maddeleri uyarınca soruşturulması gerektiği belirtilen raporda, başlatılan idari soruşturma süreçlerine rağmen herhangi bir sınırlama olmaksızın görevi kötüye kullanma ve ihmal gibi görülen fiillere ilişkin delillerin Savcılıkça toplanması gerektiği vurgulandı.“Hrant Dink’in ötekileştirilerek hedef haline getirildiği ve tehdit edildiği süreçlerden başlayarak olayın bir bütünlük içerisinde incelenmesinin ve bu kapsamda gerek olayın gerçekleşmesi öncesinde gerekse olayın gerçekleşmesi sonrasında varlığına ilişkin kuvvetli şüphe bulunan ve raporun önceki bölümlerinde ayrıntılı olarak belirtilen kamu görevlilerinin bazı ihmal ve diğer nitelikteki fiillerinin de doğrudan adli yargı yerlerince ana cinayet davası kapsamında soruşturulmasının ve yargılanmasının zorunlu olduğu değerlendirilmektedir” denilen raporda kamu görevlilerinin soruşturulabilmesi için gerekli ‘izin şartı’ da, ‘çağdaş hukuk normlarına aykırı’ olduğu ifade edilerek eleştiriliyor.

Dink’i öldürenlerin güvenlik güçlerince kısa sürede yakalanmış olmasına karşın, soruşturma ve yargılama sürecinin sistematik bazı sorunlar nedeniyle aynı oranda etkin, düzenli ve hızlı sürdürülemediği anımsatılan raporda, “Bu nedenle, kamuoyu ve Hrant Dink ailesi, cinayete ilişkin olarak gerek idare gerekse yargı organlarınca gerçekleştirilen soruşturmalardan / kovuşturmalardan tatmin olmamıştır” denildi. AİHM’nin konuyla ilgili kararında, Dink’in yaşam hakkının Türkiye tarafından korunamadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının korunmaması ile ilgili etkin soruşturma yapılmadığına hükmedildiği anımsatılan raporda, bu kararla bazı kamu görevlilerinin ihmalleri ile ilgili unsurların somutlaştığı, “cinayete giden süreçte ihmali görülen kamu görevlilerinin korunduğuna ilişkin eleştirilerin arttığı ve yapılan idari soruşturmaların niteliği ve sonuçları tartışılır hale geldiği” vurgulandı.

İttihat ve terakki'den beri memurlar korunuyorl

DDK tarafından hazırlanan raporda, memurların yargılanmasına ilişkin yapılan düzenlemelerin yarattığı sorunlara dikkat çekilerek, oluşturulan koruma kalkanının İttihat Terakki’den beri bir gelenek halinde devam ettiğinin altı çiziliyor. Raporda şu ifadeler yer alıyor: “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ocak 1913 tarihli Bab-ı Ali baskını sonucu kurulan yeni hükümet tarafından Meclis-i Mebusan’da görüşülmeden çıkarılan 1913 tarihli Muvakkat Kanun, memurlara hem görevleri sebebiyle hem de görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları için idari güvence getirmiş, bu Kanun kapsamında yürütülen tahkikatlar, kısıtlama olmadığı için uzun süreler almış ve çoğu kere zaman aşımı ile sonuçlandırılmıştır. Böylece, memurları korumak amacıyla yapılan düzenlemeler, pratikteki uygulamasıyla toplumdaki adalet duygusunu zedeleyerek devlete olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur.”

Ağır hizmet kusuru

DDK raporunda, Dink’in öldürüleceğini bilen Emniyet ve Jandarma’nın gerekli önlemleri almadığı ve işbirliği yapmadığı belirtildi. Raporda, yaşam hakkının korunması yükümlülüğünün yerine getirilmediği ve ağır kamu hizmeti kusuru oluştuğu vurgulandı.

Raporda “yöntem yanlışlığı” yapılarak, kamu görevlileriyle ilgili iddiaların bir bütün halinde incelenmemesinin “her idari birimin suçu başkalarına yükletmeye çalışması refleksine” neden olduğu ifade edildi. Yasin Hayal tarafından Dink’e bir eylem düzenleneceğine dair, istihbaratın İstanbul Emniyetine gönderilmesinden sonra ortaya çıkan iddiaların, “kamu yönetiminin normal işleyişi içerisinde idari süreçlerle açıklığa kavuşturulması, zor olan durumlar” olduğu kaydedildi. Bu üç kurum ekseninde ortaya çıkan fiillerin esas niteliğinin ve fillerdeki kasıt unsurunun idari ön inceleme ve soruşturmalarla tam olarak açıklığa “kavuşturulamadığı ve kavuşturulamayacağı” vurgulandı.

Dink’i 2004 yılında valiliğe çağırarak tehdit eden MİT’çilerle ilgili Başbakan’ın soruşturma izni vermesine rağmen savcının zaman aşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiği vurgulanan raporda, cinayete giden süreçte kamu görevlilerinin gerek Dink’e yönelik tehdit ve eylemler nedeniyle koruma müessesesinin çalıştırılmaması, gerekse alınan istihbarata rağmen cinayetin engellenmesi hususunda gerekli önlemlerin alınmaması şeklinde, konusu suç teşkil eden eylemler içinde oldukları belirtiliyor.

Örtülü dokunulmazlık

Raporda ayrıca tetikçi devlet görevlilerinin Ogün Samast’la ve bayrakla fotoğraf çektirdiğine dikkat çekilerek, kamu görevlilerinin yargılanması için gereken düzenlemelerin yapılması isteniyor. Dink’i öldüren kişinin eline bayrak vererek resim çektiren “marjinal anlayışların ortaya çıkmasına yol açan bazı paradigmalarla yüzleşilmesi” gerektiği kaydedilen raporda, “Kamu görevlilerinin ilk derece mahkemelerinde yargılanması sağlanmak suretiyle ‘zımni kurumsal korunma’ ve ‘örtülü dokunulmazlıklar’ giderilmeli” deniliyor.

ÖNEMLİ TESPİTLER

> Hrant Dink’e yönelik bir tehlikenin varlığı Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmişti, ancak Dink’in korunmasına yönelik istihbarat birimleri gerekli çalışmaları yapmadı ve işbirliğine gitmedi.

> İdari makamlar Dink’e yönelik riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri, sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmaması sonucu tehlike gerçekleşti ve Dink yaşamını yitirdi.

> Anayasanın 17. maddesinde ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 2. maddesindeki “yaşam hakkının korunması” hususundaki pozitif yükümlülük yerine getirilmedi ve böylece ağır bir kamu hizmet kusuru oluştu.

> İdare organlarınca sürdürülen soruşturmalarda yasal olarak öngörülen süreçlere uyulmakla birlikte, kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin niteliğinden gerekse kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar, yanlışlıklar ve diğer eksiklikler sebebiyle yürütülen soruşturmalardan etkin bir sonuç alınamadı.