‘Rapor tespitlerimizin onayıdır’

Dink ailesi avukatları, DDK raporunun, korunan kamu görevlileri hakkında yargılama yapılmasını olanaklı kıldığı görüşünde

DDK’nın yayımladığı rapor, bugüne dek Dink ailesi avukatlarının pek çok kez dillendirdiği düşünceler ve tespitlerle paralellik taşıyor. Raporda cinayette sorumluluğu olan kamu görevlilerinin Türk Ceza Kanunu’nun 37. (faillik), 38. (azmettirme), 39. (suça yardım) ve 83. (kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi) maddeleri uyarınca soruşturulması gerektiğinin altı çiziliyor. Dink ailesinin Şubat 2012 tarihli kamu görevlilerin yargılanması talebiyle savcılığa verdikleri dilekçelerinde de yargılamaların TCK 83, TCK 37, 38 ve 39’dan yapılması gerektiği vurgulanıyordu. Avukatların dilekçede altını çizdiği bir diğer husus, soruşturmaların bütünlüklü ve bir arada yapılması; kamu görevlilerinin ana cinayet kapsamında soruşturulmaları ve yargılanması zorunluluğu da DDK raporunda önemle vurgulanıyor.

Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, DDK Raporundaki kimi tespitlerin, özellikle kamu görevlileri açısından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 314. maddesinde yer alan yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğuna dikkat çekerek, raporun, kamu görevlileri hakkında yeniden soruşturma açılıp yargılama yapılabilmesinin olanaklarını sunduğunu ifade etti. Hrant Dink cinayeti soruşturmasının, DDK raporunda önerildiği şekliyle tek merkezden, yeniden ve acilen başlatılması gerektiğini belirten Çetin, yürütülecek soruşturmalarda, mü-dahil tarafın katkısı önemlidir ve savcılarla birlikte hareket etmelerinin koşullarının oluşturulması gerektiğini söyledi.

İstanbul Özel Yetkili Savcılığın yürüttüğü soruşturma dosyasının, kamu görevlileri yanında cinayet öncesi sürecin de yargı önüne getirilmesi için önemli bir araç olduğunu vurgulayan Çetin, “Sürecin bütünü bu dosya kapsamında ilk defa incelenebilir. Bu nedenle, yürütmenin bu dosya ile yürütülen soruşturmada savcıya destek ve yardımcı olması gerekir. İstihbarat örgütlerince elde edilen istihbari bilgiler savcılar ve yargı makamları ile paylaşılmalıdır” dedi.

Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, DDK’nın raporunun bugüne dek müdahil avukatlar olarak dillendirdikleri pek çok tespiti barındırdığına dikkat çekerek, “Rapor, devletin korunması refleksiyle değil, cinayetteki sorumlulukların ortaya çıkartılması perspektifiyle yazılmış” dedi. Bakırcıoğlu, “Cinayete iştirak e-den kamu görevlilerinin suçunun ‘görevi ihmal’ değil, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, azmettirme, suça yardım ve faillik olduğunu geçen beş yıllık süreçte pek çok kez dile getirdik. DDK raporunda da aynı noktaların altı çiziliyor. Bu rapor, bugüne dek söylediklerimizin teyididir” dedi.

Dink ailesi avukatlarından Ergin Cinmen ise, DDK raporunun, tıpkı AİHM kararı ve bugüne dek müdahil avukatlar olarak çeşitli makamlara verdikleri dilekçeleri pekiştirdiğini söyledi. Cinmen, “Biz bugüne dek sürekli olarak davanın yargılanan sanıkların ötesine geçmesi gerektiğini, cinayeti 11 ay önceden bilen Trabzon Jandarması, Trabzon ve İstanbul Emniyeti görevlileri hakkında yeterli soruşturmaların yapılarak yargı önüne çıkartılması gerektiğini savunduk. Cinayete ilişkin tüm davaların ana davayla birleştirilmesi gerektiğini vurguladık. Mahkemenin kararında bulamadığı örgütün ancak bu şekilde ortay çıkarılabileceğini ifade ettik. Tüm bunları derleyen bir rapor var şimdi elimizde. MİT müsteşarını dahi soruşturma yetkisini kendinde bulan savcıların Dink cinayetine iştirak eden kamu görevlilerine hakkında neden bir şey yapmadıkları sorgulanmalıdır. Bu raporla birlikte savcılar artık hukukun gereğini yapmak zorundadır” dedi.

RAPORDA ARAŞTIRILAN NOKTALAR

> Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin cinayeti ve nasıl işleneceğini bildikleri halde, cinayet hazırlığı yapanları gereği gibi takip edip engellemedikleri ve bu suretle memuriyet görevlerini yerine getirmedikleri hususu.

>Erhan Tuncel’in Mc Donald’s bombalaması soruşturması dışına çıkarılarak YİE yapıldığı hususu.

>Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceğine ilişkin olarak alınan istihbaratın ve bu konuda yapılan çalışmaların cinayetin işlendiği dönemdeki Trabzon İl Emniyet Müdürü’ne iletilmediği hususu.

>Trabzon Emniyet Müdürlüğü personelinin Hrant Dink’in öldürüleceğine ilişkin edindikleri istihbaratı Trabzon Valiliği ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ile paylaşmadığı hususu.

>Trabzon Emniyet personelinin Hrant Dink adlı vatandaşın korunması hususunda sorumluluklarını yerine getirmediği hususu.

>Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin şüphelilere ait dinleme kayıtlarını tam ve eksiksiz olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermediği, bu kayıtlardan bazılarının silmek suretiyle suç delillerinin yok edildiği, gizlendiği ve değiştirildiği hususu.

>Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevlileriyle ilgili diğer iddialar.

>Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın istihbarat arşivlerinin Dink cinayetinden sonra İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli tarafından delilleri karartacak şekilde yeniden düzenlendiği hususu.

>Coşkun İğci isimli şahsın Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün kayıtlı haber elemanı olduğu hususu.

>Trabzon İl Jandarma Bölük/Merkez Karakol Komutanlığı bir kısım personelinin şüphelilerle irtibat halinde olmasına rağmen Hrant Dink’in öldürülmesi öncesi ‘önleyici nitelikte’ herhangi bir işlem yapmamış olabilecekleri hususu.

>Ogün Samast’ın cinayet anında kullandığı silahın Ardeşen yapımı olduğu bilgisinin yakalanmadan önce Trabzon İl Jandarma Komutanlığı tarafından bilindiği hususu.

>Hrant Dink’in hayatının ciddi biçimde tehdit altında olduğunun ilgililer tarafından bilindiği ve resmi olarak Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Hrant Dink’e karşı eylem yapılacağına dair yazı da gönderildiği halde mevzuat gereği Hrant Dink’in kendisinin talebi beklenmeden koruma tedbirlerinin alınması gerektiği halde gereğinin yerine getirilmediği hususu.

>Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 17.02.2006 tarih ve 027248 sayı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderilen yazı gereğinin yerine getirilmediği hususu.

> Hrant Dink’in 24 Şubat 2004 tarihinde İstanbul Valiliğine çağrılarak yazdığı yazılardan dolayı tehdit edildiği hususu.

>Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip oldukları halde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nca önlem alınmadığı ve cinayet işlenmeden şüphelilerin yakalanmadığı hususu.

> Milli İstihbarat Teşkilatı ve bağlı birimlerinin Hrant Dink cinayeti öncesinde yaşanan gelişmelerin analizinde ve Trabzon’da yapılmakta olan cinayet hazırlıklarına ilişkin istihbaratın edinilmesinde yetersizlik ve zaafiyet gösterdikleri hususu.

>Trabzon MİT Bölge Başkanlığı ile ilgili hususlar ile İhsan Kasap’ın MİT mensubu olduğu hususu.