'Vatandaşlık' tartışması büyüyor

Ekümenik Patrik Bartholomeos’un Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani dini önderlikleri tarafından hazırlanan ortak Anayasa öneri metnini TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunarken yaptığı vatandaşlık tanımı tartışmalara neden oldu. “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” tanımı 12 Eylül Anayasası’nın getirdiği tanımdan çok farklı görülmüyor.

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Ekümenik Patrik Bartholomeos, Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani dini önderlikleri tarafından hazırlanan ortak Anayasa öneri metnini Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu. Bartholomeos’un Meclis’teki ilk resmi teması basının yoğun ilgisiyle karşılanırken, Ermeni Patrikliği 22 Şubat’ta bir açıklama yaparak, birlikte hazırlanan metnin ortak bir heyetle sunulması beklentisi içinde olduklarını, buna karşın, Rum cemaati heyetinin görüşmesini basından öğrendiklerini açıkladı. Ermeni Patrikliği’nin, ortak hazırlanan metne sadık olduğu, ancak Ermeni toplumunun sivil kesiminin de katkısıyla kendi önerilerini ayrıca sunacağı öğrenildi.

Ekümenik Patrik Bartholomeos ve beraberindeki heyet tarafından TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunulan raporda 15 temel değişiklik talebi dile getirildi. Raporda, Lozan Antlaşması ve uluslararası sözleşmelere uyulması talebi dikkat çekiyor.

Lozan’a atıf

Raporda, yeni anayasanın başlangıç kısmında Lozan Antlaşması’na atıfta bulunulması istenerek, “Türkiye’nin kurucu antlaşması olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’ndan ilham ve güç alarak…” ifadesi önerildi.

Metinde, eşitlik, nefret suçları, kamu hizmetine girme hakkı, eğitime ayrılan kamu kaynaklarında eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü, din hizmetlerine tahsis edilen kamusal kaynaklardan eşit faydalanılması, din eğitimi, din adamlarının eğitimi ve mülkiyet gibi değişiklik talepleri yer aldı.

Tartışılan maddeler

Raporun vatandaşlık tanımını içeren maddesi tartışmalara neden oldu. Hazırlanan raporda, Anayasa’nın 66. Maddesi’nde yer alan vatandaşlık tanımında, vatandaşlığın din, dil ve mezhepten bağımsız olması gerektiği belirtilerek “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, din, mezhep, dil ve etnik köken gözetilmeksizin Türktür. Türklük, bütün Türk vatandaşlarının beraberce varlığının ve dayanışmasının ifadesidir” ibaresinin yer alması istendi.

Azınlık kurumlarının örgütlenmesi ve kurumların tüzel kişiliklere kavuşması konusunda dini kurumların Lozan ve uluslararası sözleşmelere atıfta bulunularak tanınması ve tüzel kişiliklerin güvence altına alınması talep edildi.

Din eğitimi konusunda da anayasanın 42. maddesine “Din eğitim ve öğretimi, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Lozan Barış Antlaşması ile koruma altına alınan dinsel azınlıkların eğitim haklarına ilişkin hükümler saklıdır” ibarelerinin eklenmesi talep edildi.

Öktem: ‘Türklüğü Anayasal kimlik olarak ele aldık’

Raporun hazırlanma çalışmalarında yer alan Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Öktem, Agos’a yaptığı açıklamada, tartışma yaratan vatandaşlık tanımına ilişkin olarak ise şunları söyledi: “Vatandaşlık tanımı, günümüzde kabul edilen vatandaşlık tanımının kabulüdür. Bu, zorla asimilasyon veya Türkleştirmek değildir. Türklüğün ırk olarak değil, anayasal kimlik olarak anılmasıdır. Azınlıklar yabancı değildir. Türk vatandaşıdır.”

Ermeni toplumunun çalışması sürüyor

Türkiye Ermenileri Patrikliği’nin, ortak hazırlanan metnin Patrik Bartholomeos tarafından Komisyon’a sunulmasından haberdar olunmadığı yönündeki açıklamasının ardından, gözler Ermeni toplumunun anayasa çalışmasına çevrildi. Tatyos Bebek’in verdiği bilgiye göre, yapılan halk toplantılarıyla Ermeni toplumunun anayasa önerilerini derleyen grubun çalışmaları son aşamaya geldi. Toplumun talepleri toplandıktan sonra, Patrikhane bünyesindeki heyetle yan yana gelinecek ve ortak bir metin hazırlanarak, Türkiye Ermenilerinin görüşü olarak Komisyon’a sunulacak. Anayasa Komisyonu’nun bu önerileri dinlemek için önümüzdeki günlerde randevu vereceği öğrenildi.

Osman Can:

‘Tanıma ihtiyaç yok’

Raporu Agos’a değerlendiren Anayasa Mahkemesi eski raportörü Doç. Osman Can, metnin özünde yeni bir anayasa yapılması talebi olmadığına dikkat çekti. Farklı inanç gruplarının Anayasa Komisyonu’nda konuşacak olmasının kendisini heyecanlandırdığını belirten Can, “Ancak metne bakınca, böyle olacaksa keşke hiç yapmasalardı diye düşünüyorum” dedi. Can, “Birinci saptama olarak, çoğulcu, insan haklarına dayalı bir yapıdan söz ediliyor; temel değerlerden söz ediliyor, ama sonuca doğru incelediğimizde yeni bir anayasa konusunda herhangi bir kaygı yok. Bu, mevcut anayasa içinde bir iyileştirme talebi. Mevcut devletin yapısında dönüşümü istenmiyor. Bu memlekette krala ihtiyaç yok denilmiyor. Kral iyi olsun isteniyor. Bu rapor iyi vatandaş olma kaygısı ile hazırlamış” diye konuştu.

Can’ın rapora ilişkin eleştirileri şöyle:

• Raporda Lozan’a göre eğitim yapılmalı deniliyor, ancak anayasa maddesinin bir önceki cümlesinde “Atatürk İlke ve İnkılaplarına göre eğitim yapılır” deniliyor. Elimizdeki öneri, bunu sorun olarak görmüyor. Oysa, zaten Atatürk İlke ve İnkılaplarına göre yapılan bir eğitim çoğulculuğu zedeliyor.

• Metindeki Türklük tanımı mevcut olanı daha büyük harflerle yazmaktan başka bir şey değil. Mevcut anayasa bunu aksini inkâr etmiyor zaten. Anayasanın 10. Maddesi açık açık herkesin din, dil farkı gözetmeksizin hukuk karşısında eşit olduğunu söylüyor. Burada talep edilen şey anayasanın şimdiye kadar iddia ettiğinden farklı değil. Maddelere süslü cümleler ekleyerek meseleyi çözeceklerini sanıyorlar. Oysa Türklük hukuki bir kavram değil. Olamaz.

• Devlet niye vatandaşlık tanımı yapar ki? Bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes vatandaştır zaten. Buradan hareketle vatandaşı neden tanımlamaya çalışıyoruz? Bizim derdimiz devleti yaratmak ve tanımlamaktır. Devletin bizi tanımlaması devri artık geçmiştir.

Süryaniler:

‘Etnik tanım olmasın’

Anayasa hazırlıkları kapsamında Süryaniler de yeni anayasaya dair taleplerini Meclis Komisyonu’na iletti. Süryani vakıf ve derneklerinin ortak imzası ile sunulan 16 sayfalık öneri metninde, Süryanilerin ‘azınlık’ olarak kabul edilmeleri, azınlıklara tanınan hakların kendilerine de tanınması yönündeki talepler dikkat çekiyor.

Metinde, Lozan Antlaşması’nda azınlık olmanın kriterinin gayrimüslimler olarak belirlendiği ancak fiilen devletin ve devlet bürokrasisinin Süryanileri bu tanımdan dışladığına dikkat çekildi ve “Süryanilere Lozan Anlaşması’nın 37-44 maddeleri ile tanınan azınlık statüsünün ve haklarının Anayasa’da güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz” denildi.

Metinde kültürel hakların güvence altına alınması ve mülkiyet sorununun da çözülmesi yönünde talepler de yer alıyor. Vatandaşlık tanımının değiştirilmesinin yeni anayasanın öncelikli sorunu olduğu dikkat çekilen öneri metninde, anayasada yer alacak vatandaşlık tanımının hiçbir etnik kökene atıfta bulunmaması gerektiği vurgulandı.

Anayasa önerilerinin hazırlanmasında çalışan Mor Gabriel Süryani Manastırı Avukatı Rudi Sümer, taleplerine ilişkin olarak Agos’a yaptığı açıklamada şöyle konuştu: “En büyük problemimiz mülkiyet. Bireyler ve vakıflar bazında gayrimenkuller konusunda sorun yaşıyoruz. Köylerin boşaltılmasının ardından yeniden tapulandırma çalışmaları yapıldı ve gayrimenkullerin çoğu orman arazisi ya da Hazine’ye ait olduğu yönünde tescil yapıldı. İşgaller de söz konusu. Bu durum Süryanilerin geri dönüşünü de engelliyor. Mor Gabriel Manastırı ile ilgili sıkıntıyı da zaten herkes biliyor” dedi.