AKP ile Cemaat arasındaki seçimin kaybedeni: CHP

Siyaset bilimci Ayşen Uysal CHP’nin performansını merkeze alarak değerlendirdi.

AYŞEN UYSAL

Toplumsal muhalefetin bu kadar yükselişe geçtiği bir ortamda, CHP’nin bu muhalefeti kendi lehine çevirememesi ciddi bir başarısızlık. CHP yöneticileri, sokaktaki muhalefetin kendi lehlerine otomatik olarak oya dönüşeceğini düşündü.

30 Mart yerel seçimleri, 17 Aralık’tan seçime kadar geçen süreç ve Başbakanın balkon konuşması düşünüldüğünde, aslında AKP ile Cemaat arasında geçen bir seçimdir. Bu öyle bir yarış, hatta savaş ki, bugün seçim bittiğinde, savaş gerçek mi, sanal mı hatta yaratılan bir şey miydi diye sormadan edemiyor insan. Her ne olursa olsun ortada bir gerçek var: İki ana cephe dışında kalan tüm aktörlerin bu seçimdeki rolleri,  dublörlükle sınırlı ve talidir. Durum böyle olmakla birlikte seçimin kaybedeni açık bir biçimde CHP’dir.

CHP’nin yenilgisine gelmeden önce belirtilmesi gereken en temel şeylerden biri, her seçimin aslında ittifakların yeniden inşa olduğu bir süreç olduğudur. 30 Mart yerel seçimleri, bunu bir kez daha açıklıkla gösterdi. Bu ittifaklar, ulusal düzeyde olduğu kadar yerel düzeyde de yeniden inşa olur. Ve her zaman ulusal ittifaklar, yerel ittifaklara aynen yansımaz. Örneğin bir parti ittifakı bazı kentlerde MHP ile, bazı kentlerde BDP ile kurabilir. AKP’nin Erzurum ve Urfa’daki durumunda olduğu gibi. Dolayısıyla her coğrafi mekan, o mekânın sosyo-politik özelliklerine göre örülen ilişki ağlarını ortaya çıkarır.

Dedikodu siyaseti

Bununla birlikte, yapılan örtük ittifaklar yanında, bu yerel seçimlerde dikkat çeken önemli bir şey daha var. O da aslında olmayan ittifaklar üzerinden seçim kampanyası yürütmek. Dedikodu yayarak algıları yönetmek. Seçimde bu stratejiyi en çok MHP kullanmış gibi görünüyor, zira Adana ve Mersin’de seçimleri kazanmasının arkasında söz konusu stratejinin önemi büyük. Adana’da MHP, seçim kampanyası boyunca CHP ile ittifak yaptıklarını, büyükşehirde kendileri önde olduğu için CHP seçmeninin büyükşehirde MHP’ye oy vereceği yönünde bir söylentiyi kentte yaydı. Söylentiyi medya aracılığıyla daha görünür kıldı. Sonuçta CHP seçmeninin önemli bir kısmı bu durumdan etkilendi –seçim sonuçları da bunu gösteriyor- ve “AKP gelmesin” kaygısıyla MHP’ye oylarını kaydırdı. Özellikle Çukurova’da büyükşehir için verilen oylar göz önüne alındığında, CHP ile MHP arasındaki oy farkının önemli ölçüde azalması da bunu gösteriyor.

Mersin’de ise, benzer bir strateji farklı şekilde kurgulanmış görünüyor. Bu kentte MHP, CHP ile BDP arasında büyükşehir oyları için bir ittifak yapıldığı söylentisini yayarak milliyetçi oyları MHP çatısı altında birleştirmek için kampanya yürüttü. Elbette bu stratejiler seçim sonuçlarını belirlemede tek etken değil; yeni büyükşehir yasası, adayların etkisi gibi bir dizi başka etmen de devreye giriyor. Ancak bu tür söylentilerin günlük politik tartışmaları ve dolayısıyla da tercihleri şekillendirdiği de bu seçimde açık bir biçimde gözleniyor.

CHP’nin anlamadığı

Peki kaybeden neden CHP? CHP, 2009 yerel seçimlerine göre oylarını artırmış olabilir. Mesele bu değil, zira politik konjonktür 2009 ve 2014’te aynı değil. Toplumsal muhalefetin bu kadar yükselişe geçtiği, canlandığı bir ortamda CHP’nin bu muhalefeti kendi lehine çevirememesi ciddi bir başarısızlık. Görünen o ki CHP yöneticileri, sokaktaki muhalefetin kendi lehlerine otomatik olarak oya dönüşeceğini düşündü. Ne de olsa çeşitli ‘yorumcular’ Gezi eylemlerinin bir ‘orta sınıf’ hareketi olduğu sonucuna hızlıca ulaşıvermişlerdi. ‘Eğitimli yeni orta sınıf’, CHP’ye oy vermeyecekti de kime verecekti? Bu düşünce silsilesinde göz ardı edilen temel şey, sokak muhalefetinin, başka bir dizi koşul yerine gelmeden, doğrudan bir partinin oyuna dönüşmeyeceği gerçeği. CHP’nin en büyük eksikliği de bu noktada karşımıza çıkıyor.

Seçim kampanyaları sırasında ve seçimin hemen ertesinde ortaya çıkan bir ‘kaygı’nın da milliyetçiliği artırıcı ve MHP’nin bazı il ve ilçelerde seçim galibiyeti elde etmesini sağladığı gözleniyor: Bu kaygı, Kürtlerin demokratik özerklik ilan edeceğine ve AKP’nin de buna yol vereceğine dair. Manisa’da Salihli, Sarıgöl, Alaşehir gibi önemli sayıda ilçedeki seçimleri MHP’nin kazanmasında, bu faktör etki etmiş görünüyor. Ancak CHP ve MHP’nin oy tabanının en azından büyük kentlerde giderek benzeşmesi, milliyetçi oyların sadece MHP’ye gittiği düşüncesini zayıflatıyor. CHP seçmeninin önemli bir bölümünün de bu seçimde benzer kaygılarla hareket ettiği dikkat çekiyor.

Ben bu yazıyı kaleme alırken, gündeme hâkim olan seçim sonuçlarından çok, seçimlerin dürüstlüğü meselesiydi ki, bu konu daha uzun süre siyasi gündemi ve özellikle de sokağın gündemini belirleyecek görünüyor. 30 Mart yerel seçimlerinin en dikkat çekici yönü, bu açıdan baktığımızda uzun bir aradan sonra dürüst seçimler yapılmadığına dair kaygıların yeniden ortaya çıkması. Ama bence bunun kadar önemli bir başka yönü de ‘dedikodu siyaseti’nin seçim kampanyası sürecinde ve sonrasında bu kadar prim yapması.

Kategoriler

Güncel Türkiye