Yunanistan’da bir bozkır tavşanı

Erkin Ergüney, Yunanistan’da geçirdiği kısa tatilde başından geçenleri anlatıyor. Faşistlerle anarşistlerin kavgası, kaçak binilen otobüsler ve rakomelo…

ERKİN ERGÜNEY
erkinerguney@gmail.com

Yolculuğun kökeni bir içki masasında çıktı sanıyorum. Arkadaşımın Yunanistan’dan bahsetmesi, bu yazıları yazan, o zaman henüz karayolları dışına çıkmayı başaramamış bozkır tavşanını heyecanlandırmıştı. Gidişe dair tüm planlar yapılmış olduğu halde, seyahat dâhilinde ne yapacağım üzerine hiçbir fikrim yoktu. Düşündükçe birkaç rota çizdim ama hiçbiri etkili olmadı, hatta neredeyse tüm planlarım cebimdeki parlak Avrupa kâğıtlarına göre şekillendi. Gerek Atina içinde beraberce, gerek Yunanistan’ın muhtelif noktalarına tek başıma gittiğimde, hiçbir yenlikten sakınmamaya çalıştım, aman bildiğim şeyi yiyeyim, yok bugün otelde yatayım yapmadan, bütün seçenekleri değerlendirmeye çalıştım.

Eleftherios Venizelos Havalimanı'na indiğimde henüz sabah saatleriydi ve hava İstanbul'da yağmurlu, Atina'da kapalıydı. Yol sorarak havalimanından otobüsle ayrıldım. Otobüsle Atina'nın banliyölerinden yavaşça kent içine girerken, etrafta tek dikkatimi çeken duvar yazılarıydı. Boş duvarların tamamı yazılarla doldurulmuştu. Orak-çekiçler, çember içi A'lar ve ‘swastikaya hayır’ gibi semboller seçebildim giderken. Artık anlayamadığımdan mıdır bilmiyorum ama, bana görüntü kirliliği gibi göründü hepsi de. Sparta’daki bir arkadaşım da (evet o Sparta) Atina’yı sevmemesinin nedeni olarak, Atina’nın duvar yazılarını kastederek çok kirli oluşunu söylemişti.

Atina'nın siyasi hayatı da duvarlardaki yazılar gibi karışık. Syntagma (Anayasa) Meydanı’nda denk geldiğim gösteride, iki taraf kollarına taktıkları motorcu kaskları ve ellerinde sehpa ayağı, ağaçtan kırılmış bir sopa benzeri aksesuarlarla geldiler. Birbirlerine kalıcı zarar vermeye geldikleri barizdi. Oralarda fotoğraf çeken, kafasının sol yanındaki saçları makineyle kesilmiş birden çok küpeli bir kıza sordum, tarafları anarşist-komünistler ve faşistler olarak tanıştırdı. Faşist dediği güruhun Altın Şafakçı olduğunu anladım, Kimon’la gidiş öncesi geyik yaparken, bu partiden endişeli olduğunu söylemişti. Bu kadar yakınlarına düşebileceğimi tahmin etmemiştim.

Ben olayların kızıl-siyah tarafındaydım, konum olarak. O akşamki ve ondan önceki çatışmaların nedeni, marjinal habercimin anlattığına göre, faşistlerin bir anti-faşist rap şarkıcısını öldürmesiymiş. Turistler için de tehlikeli olabilir diye eklemeyi de unutmadı, sağolsun.

Bahsettiğim çatışma ve gösterilerin olduğu meydan, Atina’nın hatırı sayılır meydanlarından, Taksim’e benzetilebilir. Ancak o kadar mukaddimeden, tehlike uyarılarından sonra parlamentonun karşısındaki Hotel Grande Bretagne’a (lüks bir yere benziyordu) koşturarak gelen yaşlı turistlerin telaşla kepenklere vurup kendilerini içeri almalarını istemeleri, belki de gece boyunca gördüğüm en heyecanlı şeydi. Zaten kalabalık aşırı rahat görünüyordu, aylardan Şubat olduğundan herkeste eldivenler bereler, biralar, sarma sigaralarla gece pikniği gibi de bir havası vardı. Sonradan cinayetin tarihine baktığımda, 18 Eylül 2013’te işlendiğini gördüm. Muhtemelen sık sık oluyordu böyle gösteriler.

Turistler otellerine tırmandılar, hareketsizlikten üşümüştüm. Syntagma’dan metro ile Monastiraki’ye geçtim, artık etrafta görüp alışmanın ve biraz da parasızlığın sonucu olarak biletsiz bindim. Atina’daki toplu taşıma araçlarında turnike yok, bilet basabileceğiniz bir yer var ama basmasanız da geçebileceğiniz bir açıklık ile beraber. Yani, gördüğüm Atinalıların yarısı kadarı, bilet kullanmadan elini kolunu sallayarak geçiyor. Ama el-kol sallamak önemli, bilet kontrolörü adlı yarı-tanrı olduğunu tahmin ettiğim, adı biletlerde geçen kişi, ansızın belirip biletinizi görmek isteyebiliyormuş, dikkatli olmayanlar yakalanabilir. Biletsiz yakalanmanız halinde de bilet fiyatının 60 katı kadar ceza varmış. Benim için bu 120 Euro civarındaydı.

Biletsiz toplu taşıma konusunu orada tanıştığımız Atinalı Eva’ya sorduğumda, ondan da benzer bir cevap aldım, söylediğine göre gidişte alıp dönüşte almıyormuş. Herkes kendince bir çözüm bulmuş kısacası.

Monastiraki’de rakomelo isimli bir çeşit baharatlı sıcak rakı denedik, kulağa güzel gelmeyen bir içki. İçerken gayet güzeldi ama ertesi gün yaşatmadı tam anlamıyla. Uçağa gidene kadar doğru dürüst bir şey yiyemedim, köz yutmuşçasına yaktı, düz ekmek yutmadığım kaldı sadece. Ben asit bile içerim, işlemez gibisinden iddialarınız varsa, arkadaşlarınız arasında bu içkiyi kullanarak madara olabilirsiniz.

Atina bedava olabilecek toplu taşımasıyla, ucuz-doyurucu-lezzetli üçlüsünü toplamış olan ve az çok yediğiniz her yerde ortalama bir lezzete sahip olan gyros’uyla ve otobüslerde sigara içen şoförleriyle samimi bir ülke. Hiç yurtdışına çıkmamışlara ılık su hissiyatında, çok Türkiye’den çıkmış gibi olmadan yurtdışı görmek isteyenler için bir numara.

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

otobüs